Siyasi partiler demokrasilerin olmazsa olmazlarıdır.. Şu anda ülkemizde kaç siyasi partinin olduğunu hiç birimiz net olarak söyleyemeyiz.. Neredeyse her gün yeni bir parti kuruluyor.. Kurucularının özelliğine göre ancak bazılarından haberdar olabiliyoruz.. Peki, bu siyasi partilerin parasal kaynakları nelerdir? Halk deyişiyle; Bu değirmenin suyu nereden geliyor?..
Ülkemizde faaliyet gösteren siyasi partileri iki grupta değerlendirmek mümkün.. Parlamentoda milletvekili olan partiler ve olmayan partiler şeklinde.. Her iki grubun da parasal gelirlerini ve giderlerini başlı başına tartışmak gerekebilir, çünkü özellikleri çok farklı.
Siyasi partilerin gelirleri yasayla belirlenmiş.. Yasayla belirlenen şu başlıkları görmekteyiz gelirler hanesinde: Üyelerden alınacak giriş ve üyelik aidatı, milletvekillerinden alınacak milletvekilliği aidatı, milletvekili, belediye başkanlığı, meclis üyelikleri aday adaylarından alınacak özel aidatlar.. Parti bayrağı, flama, rozet, parti yayınları, kimlik kartları gibi malzemelerin satışından elde edilecek gelirler ve balo yemek gibi sosyal etkinliklerden sağlanan gelirler.. Ve en önemlisi; bağışlar ve devlet yardımı.. Zaten en çok tartışılan konular da bunlar..
Devlet yardımının kuralları var.. Öyle her partiye devlet yardımı yapılmıyor.. Bu yardımların oranları ve miktarları yasayla belirlenmiş.. Seçim barajını aşamayan veya parlamentoda temsil edilemeyen partilere devlet yardımı yok.. Son seçimde aldıkları oy oranında yardım yapılıyor..
Mesela 2020 yılında iktidar partisine 182 milyon MHP’ye 47 milyon verilecek.. Yani güçlü daha da güçlenecek.. Diğer partileri parti yerine bile koyan yok.. Küçük partiler daha da küçülecek.. Büyükler her zaman onları ezecekler demektir bunun anlamı..
Korkunç bir adaletsizlik var.. O partiler seslerini nasıl duyuracaklar.. Politikalarını nasıl anlatacaklar.. Devlet yardımıyla anlı şanlı gösteriler yapan partiler girecekleri seçimi kazanacak besbelli.. Ya bağışlara ne demeli? Ülkenin para babaları da büyük partilere bağış yapıyor.. Bağış yaptığı parti yönetime gelince de bir koyup beş alıyor.. Onun için yönetimler hep zenginin yanında.. Bağışı yapan ihaleyi kapar, var mı başka izah tarzı?. Parayı veren düdüğü çalıyor yani..
Kimse öyle iktidara gelme ihtimali olmayan partiye bağış yapmıyor.. Kimse o partilerin politikalarına ve projelerine bakmıyor.. Siyaset bir yatırım aracına dönüşmüş bu sistemle.. Seçim kazanmak için çok paraya ihtiyaç var.. Partiler sermayeye borçlanıyor bir anlamda.. Yönetime gelen parti de daha sonra borcunu fazlasıyla ödüyor bu sermayeye.. Bu kısır döngü dönüp duruyor böylece.. Sizin ülkeniz için dahice fikirlerinizin olması bir anlam ifade etmiyor.. Ne devlet yardımı alabiliyorsunuz ne de sermaye size bağış yapıyor.. Bu adaletsizlik halka yansıyor sonuçta.. Yönetimler kendilerine oy verene değil de bağış yapana daha yakın duruyor ve onların lehine çalışıyor.. Al gülüm ver gülüm ortamı oluşuyor.. Bir lider seçim gezisine uçakla giderken diğeri dolmuşla bile gidemiyor..
Böyle bir siyasi yapıyla halk da adaletin ve gelir dağılımı düzeninin geleceğini umut ediyor..Ona öyle söyleniyor.. İnanıyor o da.. Başka seçenek sunulmadığına göre, tek yol inanmak olarak çıkıyor karşımıza.