Ana Sayfa Arama Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Prof. Dr. Ümit Yazıcıoğlu: ABD-İran Gerginliği ve Diego Garcia’daki B-2 Konuşlanması, Savaş Eşiğinde Bir Dünya

1.Giriş 2025 yılı itibarıyla, dünya kamuoyu, Amerika Birleşik Devletleri ile

1.Giriş

2025 yılı itibarıyla, dünya kamuoyu, Amerika Birleşik Devletleri ile İran İslam Cumhuriyeti arasında yükselen askeri gerilimlerin yeni bir çatışma potansiyeli taşıdığı bir döneme girmektedir. Mart ayında, Amerikan Hava Kuvvetleri’ne ait B-2 Spirit tipi stratejik bombardıman uçaklarının Hint Okyanusu’ndaki Diego Garcia Üssü’ne konuşlandırıldığına dair uydu görüntülerinin sızdırılması, bölgesel güvenlik dengesini derinden sarsmış ve küresel güvenlik mimarisini yeniden tehdit eder hale getirmiştir. İran’ın bu gelişmeye verdiği tepki olarak ordusunu yüksek alarma geçirmesi, bu askeri hareketliliğin sadece sembolik değil, aynı zamanda gerçek bir çatışma riskine işaret ettiğini göstermektedir.

İran, tarihsel olarak, etnik ve dini çeşitliliğin bir arada yaşadığı bir ülke olarak, bu çeşitliliğin yarattığı sosyo-politik gerilimlerle zaman zaman karşı karşıya kalmıştır. İran’daki etnik azınlık grupları—özellikle Kürtler, Azerbaycanlılar, Araplar ve Beluçlar—uzun yıllardır bağımsızlık veya özerklik talepleriyle gündeme gelmiş, bu talepler bazen merkezi hükümetle ciddi çatışmalara yol açmıştır. Bu grupların talepleri, yalnızca içsel etnik dinamiklerle sınırlı kalmayıp, aynı zamanda dış etkenlerin etkisiyle güç kazanabilmektedir.

Bu çalışmada, ABD-İran gerginliği ve olası bir askeri çatışmanın, İran’daki etnik grupların bağımsızlık talepleri üzerindeki etkileri ele alınacaktır. Ayrıca, bu süreçte karşılaşılan engeller ve olasılıklar değerlendirilecek, özellikle Diego Garcia’daki askeri yığınağın stratejik anlamı, İran’ın bu gelişmelere olası tepkileri ve bu durumun doğurabileceği senaryolar, güncel güvenlik verileri ışığında analiz edilecektir.

2. Diego Garcia ve B-2 Spirit Konuşlanmasının Stratejik Anlamı

Soğuk Savaş döneminden itibaren Amerikan askeri stratejisinde özel bir yer işgal eden Diego Garcia Adası, Hint Okyanusu’nun kalbinde konumlanmış ve 1966’dan bu yana ABD tarafından kullanılmaktadır. Üs, Afrika kıyılarından Güney Asya’ya uzanan geniş bir menzil içerisinde stratejik baskı ve müdahale kapasitesi sunmaktadır. 2025 yılı itibarıyla en az altı adet B-2 Spirit bombardıman uçağının bu üsse konuşlandırılması, Washington’un İran’a karşı ciddiyetle askeri hazırlık yaptığına işaret etmektedir. Aynı zamanda, üsse sevk edilen KC-135 tipi hava yakıt ikmal uçakları, uzun menzilli operasyonlara hazırlık yapıldığını açıkça ortaya koymaktadır.

B-2 Spirit platformları, radarlar tarafından tespit edilmesi son derece zor olan hayalet uçaklardır. Bu uçaklar, hem nükleer hem de konvansiyonel silah taşıma kapasitesine sahiptir. Özellikle GBU-57 Massive Ordnance Penetrator (MOP) tipi mühimmatlarla donatıldığında, yeraltı tesislerine karşı yıkıcı bir etki oluşturabilirler. Bu bombaların yaklaşık 14 tonluk ağırlığı ve 60 metre derinliğe kadar nüfuz etme kapasitesi, İran’ın yeraltı nükleer tesislerine doğrudan tehdit oluşturmaktadır. Amerikan savunma sanayisinin 2024 itibarıyla bu mühimmatları aylık 6–8 adet üretme kapasitesine ulaşmış olması, operasyonel hazırlığın ciddi olduğunu göstermektedir.

3. ABD’nin Muhtemel Askeri Senaryosu

ABD’nin İran’a yönelik bir askeri müdahaleye girişmesi durumunda, bu harekât muhtemelen çok katmanlı ve birleşik kuvvet unsurlarını içeren bir yapıda olacaktır. İlk aşamada İran hava savunma sistemlerinin etkisiz hâle getirilmesi amacıyla denizden ve karadan fırlatılan seyir füzeleri ve aerobalistik mühimmatlarla radar tesisleri, hava üsleri ve komuta merkezleri hedef alınabilir.

Ardından, beşinci nesil F-35 uçakları ile deniz kuvvetlerine bağlı F/A-18 Super Hornet’ler vasıtasıyla noktasal saldırılar düzenlenebilir. B-2 Spirit uçaklarının GBU-57 gibi yüksek nüfuzlu mühimmatlarla donatılması, operasyonun İran’ın nükleer altyapısını hedef alacak şekilde kurgulandığını düşündürmektedir. Ancak bu tarz sınırlı saldırılar dahi, İran tarafından varoluşsal bir tehdit olarak algılanabilir ve geniş çaplı bir çatışmayı tetikleyebilir.

4. İran’ın Potansiyel Cevap Kapasitesi

İran, doğrudan konvansiyonel savaş kapasitesi bakımından ABD ile kıyaslanabilir düzeyde olmasa da, asimetrik savaş ve bölgesel misilleme stratejileri konusunda önemli tecrübelere sahiptir. Dışişleri Bakanı Abbas Irakçi’nin nükleer anlaşma koşullarının müzakereye açık olduğunu belirtmesine karşın, İran Silahlı Kuvvetleri’nin yüksek alarma geçirilmesi, diplomasinin askeri reflekslerle gölgelendiğini ortaya koymaktadır.

Shahed-136B tipi kamikaze insansız hava araçlarının menzili 4.000 km’yi bulsa da, bu araçların Diego Garcia gibi ağır savunma sistemleriyle korunan noktalara ulaşması son derece düşük bir olasılıktır. Hürremşehr tipi hipersonik balistik füzeler ise 2.000 km menzil ile sınırlıdır. Bu nedenle İran’ın daha muhtemel stratejisi, kendi coğrafyasına yakın Amerikan üslerine ve gemilerine karşı İHA’lar, denizaltılar ve kısa menzilli balistik füzelerle misilleme gerçekleştirmektir. Bu tarz bir saldırı dizisi, özellikle Basra Körfezi’ndeki ABD donanma unsurlarını hedef alarak bölgedeki tansiyonu hızla yükseltebilir.

5. ABD-İsrail Koordinasyonu ve Akdeniz Hattından Saldırı İhtimali

2025 Nisan ayı itibarıyla İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu ile eski ABD Başkanı Donald J. Trump arasında planlanan görüşme, Diego Garcia’daki konuşlanmanın ardından yeni bir stratejik boyut kazanmaktadır. Trump, resmi olarak görevde bulunmasa da 2024 başkanlık seçimlerinde Cumhuriyetçi Parti’nin öne çıkan adayıdır ve İsrail ile olan ilişkileri geçmişten bu yana derin stratejik bağlara dayanmaktadır.

Bu bağlamda, İran’a karşı yürütülebilecek olası bir harekâtın yalnızca Hint Okyanusu üzerinden değil, aynı zamanda İsrail ve Doğu Akdeniz hattı üzerinden icra edilme ihtimali artmaktadır. İsrail Hava Kuvvetleri’ne ait F-35I “Adir” tipi uçakların İran’ın nükleer tesislerine doğrudan müdahale kapasitesine sahip olması bu durumu desteklemektedir. Ayrıca ABD’nin Aviano (İtalya) ve Suda Bay (Yunanistan) üsleri, hem ikmal hem de elektronik harp desteği sağlayabilecek kritik noktalardır. Akdeniz’de konuşlanmış olan 6. Filo ve USS Gerald R. Ford uçak gemisi grubu da bu operasyonel senaryoda hava-deniz koordinasyonunu mümkün kılmaktadır.

ABD-İsrail eşgüdümlü saldırı ihtimali, İran’ın yalnızca stratejik altyapısını değil, aynı zamanda Suriye, Irak ve Lübnan’daki vekil unsurlarını da hedef alabilecek bir “sistemik zayıflatma” stratejisine dönüşebilir. Ancak bu tür bir saldırı, Şii milislerin bölgesel olarak aktifleşmesine ve doğrudan misillemelere yol açabilir.

6.İran’ın Parçalanma Olasılığı ve Etnik Grupların Bağımsızlık Talepleri Üzerine Bir Değerlendirme

ABD-İran gerginliği ve olası bir askeri çatışma, İran’ın iç yapısını derinden etkileyebilir ve bu durum, ülkenin etnik çeşitliliği açısından önemli sonuçlar doğurabilir. İran, farklı etnik ve dini grupları barındıran bir ülke olarak, her bir grup için bağımsızlık veya özerklik talepleri geçmişte çeşitli biçimlerde kendini göstermiştir. Özellikle Kürtler, Azerbaycanlılar, Araplar ve Beluçlar gibi azınlıklar, İran yönetimiyle bazen ciddi gerilimler yaşamış ve bu grupların bağımsızlık veya özerklik istekleri sürekli gündemde kalmıştır. Ancak, bu grupların kendi başlarına bağımsız bir devlet kurmaları, mevcut merkezi yönetim ve güvenlik yapısının güçlü denetimi altında oldukça zordur.

İran’daki merkezi hükümet, güçlü bir siyasi ve askeri yapı tarafından kontrol edilmekte olup, etnik grupların ayrılıkçı hareketlerine karşı sert politikalar uygulamaktadır. Bu yapının direncine rağmen, ABD ile olası bir askeri çatışma, İran’ın toplumsal yapısında büyük bir kırılma yaratabilir ve özellikle etnik grupların bağımsızlık taleplerini yeniden gündeme getirebilir. Ancak, bağımsızlık ilanı gibi radikal bir adımın atılması, bu grupların dış aktörlerden —örneğin ABD veya bölgesel güçlerden— yeterli destek alması durumunda daha olası hale gelebilir. Bu desteğin sağlanmaması durumunda, İran’daki etnik grupların bağımsızlık ilan etmesi, büyük ölçüde imkansız kalacaktır.

İran’daki etnik grupların devletleşme yolunda karşılaştıkları engellerin başında, merkezi hükümetin güçlü güvenlik aygıtı ve ordu gelmektedir. Bu güçler, isyanları ve bağımsızlık hareketlerini etkili bir şekilde bastırabilmektedir. Öte yandan, etnik grupların bağımsızlık talepleri, dış müdahale ve destek almadıkları sürece, genellikle bölgesel misillemelerle sınırlı kalabilir. Bu noktada, İran’daki iç gerilimlerin, İran’ın dış politikasındaki değişiklikler ve bölgesel dinamiklerle nasıl şekilleneceği belirleyici olacaktır.

Bununla birlikte, ABD’nin İran’a yönelik bir askeri müdahalesi, etnik grupların taleplerini ve bölgedeki siyasi denklemleri derinden etkileyebilir. Ancak bu tür bir müdahale, yalnızca İran’ın stratejik altyapısını hedef almakla kalmayıp, aynı zamanda ülkenin etnik gruplarının birleşik bir bağımsızlık hareketi başlatmalarına yol açabilir. Yine de, İran’daki etnik çeşitliliğin ve merkezi hükümetin güçlü direncinin göz önüne alındığında, ülkenin parçalanması senaryosu, yalnızca etnik grupların bağımsızlık taleplerine dayanarak gerçekleşmeyecektir. Bunun yerine, yerel direniş hareketlerinin güçlenmesi, halk ayaklanmalarının büyümesi ve uluslararası müdahalenin etkisi, İran’ın iç yapısındaki kırılmalara yol açabilir.

Sonuç olarak, İran’ın parçalanması ve etnik grupların bağımsızlık ilanı, oldukça karmaşık ve uzun vadeli bir süreç gerektirebilir. Ancak, dış müdahaleler ve iç gerilimlerin artması, İran’ın siyasi yapısının zayıflamasına yol açarsa, bu durum etnik grupların bağımsızlık taleplerini daha görünür hale getirebilir. Yine de, bu tür bir senaryo, İran’ın iç yapısının güçlü denetimi ve bölgesel aktörlerin müdahaleleriyle karşı karşıya kalacaktır.

7. Sonuç: Sınırlı Caydırıcılık mı, Savaşın Eşiği mi?

ABD’nin Diego Garcia’daki askeri varlığını artırması ve B-2 uçaklarını konuşlandırması, yalnızca bir caydırıcılık stratejisi değil, aynı zamanda İran’a karşı potansiyel bir harekâtın hazırlığı olarak da okunabilir. İran’ın cevabı doğrudan bir saldırıdan çok, bölgesel misilleme ekseninde şekillenebilir. Ancak bu durum, iki ülke arasındaki krizi bölgesel olmaktan çıkarıp küresel bir çatışma ortamına sürükleyebilir.

Birleşmiş Milletler başta olmak üzere uluslararası toplumun diplomatik müdahalesi, bu gerginliğin sıcak çatışmaya evrilmesini önlemede kilit rol oynayacaktır. Aksi takdirde, her iki tarafın da sahip olduğu askeri potansiyel, yalnızca Orta Doğu değil, tüm dünya güvenliği açısından sarsıcı sonuçlar doğurabilir.

İran’daki etnik grupların bağımsızlık talepleri, güçlü merkezi yönetimin direncine rağmen dış müdahale ve iç gerilimler tarafından şekillendirilebilir. ABD’nin askeri müdahalesi veya bölgesel dinamiklerdeki değişiklikler, etnik grupların taleplerinin daha görünür hale gelmesine yol açabilir. Ancak, İran’ın parçalanması ve bağımsızlık ilanı gibi radikal adımlar, yalnızca bu grupların birleşik bir hareketle dış destek alması durumunda mümkün olabilir. İran’ın güçlü güvenlik yapısı ve etnik çeşitliliğin karşı karşıya kaldığı engeller, bu sürecin karmaşık ve uzun vadeli bir gelişim gerektireceğini göstermektedir.

Dipnotlar

  1. U.S. Department of Defense, *Strategic Basing and the Indian Ocean*, 2025.
    2. Jane’s Defence Weekly, “GBU-57 MOP Deployment and Capabilities,” February 2025.
    3. Cordesman, Anthony H. *Iran and the Threat of Multi-Axis Warfare*, CSIS Reports, March 2025.
    4. Mehr News Agency, “Iran’s Armed Forces on Alert Amid B-2 Deployment,” April 2025.
    5. IISS Strategic Dossier, *Iran’s Missile and Drone Capabilities*, 2025.
    6. Slavin, Barbara. “Trump, Netanyahu, and the Future of Iran Policy,” *Atlantic Council*, April 2025.
    7. NATO Military Infrastructure Reports, “Aviano, Suda Bay and Mediterranean U.S. Capabilities,” 2025.

6 Nisan 2025, Luxembourg