Giriş
24 Mart 2025 tarihinde, Güney Kore Anayasa Mahkemesi, Başbakan Han Deok-soo’nun azledilmesine karşı karar vererek kendisini yeniden kabine başkanı ve geçici başkan olarak göreve getirdi. Bu karar, ülkenin siyasi dengeleri üzerinde geniş kapsamılı etkiler yaratmış ve yasama gücü ile anayasal düzen arasındaki gerilimleri gözler önüne sermiştir. Bu makale, bu krizin hukuki, siyasi ve kurumsal boyutlarını inceleyerek son yıllarda Güney Kore siyasetine damga vuran güç mücadelelerini ayrıntılı bir şekilde analiz etmektedir.
Han Deok-soo’nun Siyasi Geçmişi ve Evrimi
Han Deok-soo’nun siyasi kariyeri dikkate değerdir. Gençliğinde sol görüşlü bir aktivist olarak başlayan Han, zamanla muhafazakâr siyasete yönelerek muhafazakâr bir yönetim altında başbakanlık yapmıştır. Görev süresi boyunca sıkıyönetime karşı çıkmış, ancak dönemin başkanını bu konuda ikna edemediği için siyasi açıdan hassas bir konumda kalmıştır. 14 Aralık 2024’te Başkan Yoon Seok-yeol’un azledilmesinin ardından, Güney Kore Anayasası’na göre geçici başkanlığı devralmış ancak yargı atamalarına ilişkin yasama organıyla yaşanan çekismeler nedeniyle görevi kısa sürede sona ermiştir.
Yasama Anlaşmazlığı ve Yargı Atamaları
Muhalefet kontrolündeki Ulusal Meclis, parlamentoda üçte ikiye yakın bir çoğunluğa ulaşmış ve kendi siyasi görüşlerine uygun yargıçlar atamak istemiştir. Han, geçici lider olarak bu atamaları onaylama yetkisine sahip olmadığını savunarak bu talepleri reddetmiştir. Ancak, aynı zamanda yasaları veto etme yetkisini kullanarak tam başkanlık otoritesini benimsediğini göstermesi bu duruşu ile çelişmiştir. Bunun sonucunda, Ulusal Meclis, Han’ın sadece yargı atamalarını engellemesini değil, aynı zamanda Yoon Seok-yeol ile ilişkilendirilen sözde ayaklanmaya ortaklık yaptığını iddia ederek 25 Aralık 2024’te Han’ı azletmek için harekete geçmiştir.
Han’ın yerine, Birinci Başbakan Yardımcısı ve Maliye ve Ekonomi Bakanı Choi Sang-mok geçici başkan olarak atanıştır. Choi, meclisin kısmi desteğini alarak iki yargıç atamasını onaylamış, ancak Demokrat Parti ile yakın ilişkisi olan üçüncü bir adayı reddetmiştir. Bu reddin ardından muhalefet milletvekilleri Choi’ye de azil süreci başlatmış ve anayasal kriz daha da derinleşmiştir.
Anayasa Mahkemesi Kararı ve Sonuçları
Azil davalarında belirleyici olabilecek dokuzuncu yargıç eksikliği, hukuki durumu karmaşık hale getirmiştir. Güney Kore yasalarına göre, bir azil kararının onaylanabilmesi için altı oy gerekmektedir. Ancak davaya bakan sekiz yargıçla, muhalefet milletvekilleri yeterli oyu sağlamakta zorlanmıştır. Anayasa Mahkemesi, 7’ye karşı 1 oyla Han Deok-soo’yu yeniden göreve iade etmiştir. Mahkeme, Han’ın yargı atamalarını reddetmesi sürecinde hukuki prosedürleri ihlal ettiğini kabul etse de, bunun azil için yeterli bir gerekçe olmadığı sonucuna varmıştır. Başbakanın, başkana yönelik özel soruşturmayı engelleme, iktidar partisi lideri ile iş birliği yapma ve olağanüstü hal ilan etme girişimlerine ortaklık etme iddiaları ise yeterli delil bulunmadığı gerekçesiyle reddedilmiştir.
Daha Geniş Siyasal ve Kurumsal Etkiler
Bu karar, azil sürecinin siyasi bir araç olarak kötüye kullanılmasına ilişkin daha geniş endişeleri yansıtmaktadır. Parlamentoda çoğunluğa sahip olan muhalefet, kilit isimleri görevden uzaklaştırmak amacıyla azil mekanizmasını kullanmaya çalışmıştır. Choi Sang-mok da görevden alınsaydı, son yıllardaki hükümet yetkililerine yönelik 30. azil girişimi olacaktı. Güney Kore tarihinde başarıya ulaşan 16 azil davasının 13’ü Yoon Seok-yeol’ün başkanlığı döneminde gerçekleşmiş olup, bu durum yasama ve yürütme arasındaki çatışmaların sıklığını gözler önüne sermektedir. Ancak Anayasa Mahkemesi, Han Deok-soo’nun görevden alınması dâhil olmak üzere en az sekiz azil kararını reddederek sürekli olarak dengeleyici bir rol oynamıştır.
Han’ın göreve iade edilmesi kararı, parti çizgisinden ayrıldığı gerekçesiyle görevden alınan yetkililerin yeniden göreve getirilmesine ilişkin önceki mahkeme kararlarıyla uyumludur. Bu durum, yargının yoğun siyasi rekabet ortamında anayasal ilkelerin aşınmasını önleme rolünü pekiştirmektedir. Azil sürecinin partizan bir stratejiye dönüşmesi, bu anayasal mekanizmanın yalnızca istisnai durumlar için tasarlanmış olmasına rağmen değersizleşmesi riskini beraberinde getirmektedir.
Gelecek Perspektifleri ve Devam Eden Anayasal Kriz
Anayasa Mahkemesi’nin Yoon Seok-yeol’ün azliyle ilgili vereceği karar belirsizliğini korumaktadır. Tarihsel olarak, azil kararları duruşmaların tamamlanmasını takiben iki hafta içinde açıklanmıştır. Ancak Yoon’un davasındaki müzakereler bir ayı aşmış olup, bunun geniş çaplı toplumsal ve siyasi bölünmelerin bir yansıması olduğu görülmektedir. Öte yandan, üç yargıcın görev süresinin 18 Nisan’da sona erecek olması durumu daha da karmaşık hâle getirmektedir.
Yoon’un görevden alınması hâlâ güçlü bir olasılık olsa da göreve iade edilmesi de artık ihtimal dışı değildir. Eğer görevine dönerse, muhalefetin yasama hamleleriyle yönetimini engellemeye devam etmesi ve hatta yeni bir azil girişiminde bulunması muhtemeldir. Bu süregelen siyasi çekişme anayasal krizi uzatarak ulusal istikrarsızlığı artırmaktadır. Ayrıca, azil kararının verilmesini takiben 60 gün içinde başkanlık seçimlerinin yapılması gerektiği göz önüne alındığında, Yoon’un davasına ilişkin belirsizlik Güney Kore’nin siyasi manzarasını daha da kırılgan hâle getirmektedir.
Sonuç
Han Deok-soo’nun Anayasa Mahkemesi tarafından göreve iade edilmesi, hukuki yorumlarla siyasi stratejiler arasındaki karmaşık ilişkiyi gözler önüne sermektedir. Muhalefet, parlamentodaki çoğunluğunu kullanarak yargı ve yürütme organlarını şekillendirmeye çalışırken, yargı organı bu müdahaleye direniş göstermiş ve anayasal ilkeleri siyasi pragmatizmin önüne koymuştur. Bu daha geniş çaplı kriz, azil sürecinin rutin bir siyasi araç hâline getirilmesinin doğurduğu tehlikeleri vurgulamaktadır. Güney Kore bu çalkantılı dönemde yol alırken, Anayasa Mahkemesi’nin rolü, demokratik istikrarı korumak ve azil sürecinin anayasal çerçevede kalmasını sağlamak açısından kritik önem taşımaya devam edecektir.