1. Giriş
Ortadoğu’nun tarihsel çatışma dinamiklerinin merkezinde yer alan Kürt meselesi, son günlerde yaşanan diplomatik ve askeri gelişmelerle birlikte yeni bir dönemece girmiştir. Suriye’deki siyasi yeniden yapılanma süreci ile Türkiye’deki Kürt siyasi hareketiyle kurulan yeni temaslar, sadece ilgili ülkelerin iç siyasetinde değil, aynı zamanda bölgesel güvenlik mimarisinde ve büyük güçlerin stratejik pozisyonlarında da etkili olabilecek gelişmelerdir. Bu yazı, Kürt meselesinin Suriye ve Türkiye özelinde geçirdiği son evrimi analiz ederek, bu gelişmelerin uzun vadeli etkilerini değerlendirmeyi ve bu sürecin bölgesel istikrar üzerindeki potansiyel etkilerini tartışmayı amaçlamaktadır. Abdullah Öcalan, Kürt siyasetinin en önemli figürlerinden biri olarak, Orta Doğu’daki toplumsal hareketlerde derin bir etki yaratmış ve bu etkisini yıllar boyunca sürdürmüştür. Öcalan’ın günümüzdeki düşünce ve liderlik tarzı, sadece Kürt halkının özgürlük mücadelesine değil, aynı zamanda bölgedeki tüm halkların barış ve eşitlik temelli bir yaşam sürdürmelerine dair önemli bir vizyon sunmuştur. Onun entelektüel mirası, yalnızca siyasi bir liderin ötesinde, bir düşünür ve stratejist olarak da değer taşımaktadır.
2. Ortadoğu’nun Statüsüz Halkı: Kürtler ve Tarihsel Bölünme
Kürtler, tahmini 65 ila 75 milyonluk nüfuslarıyla, devlet kurma hakkından yoksun kalmış en büyük etnik topluluklardan biridir. Bugün dört farklı ülkenin—Türkiye, İran, Irak ve Suriye—sınırları içerisinde dağılmış şekilde yaşayan Kürtler, 20. yüzyılda yükselen ulus-devlet projelerinin çoğulculuğu dışlayan yapılarından zarar görmüşlerdir. Özellikle Osmanlı sonrası kurulan devletlerde Kürt kimliği uzun süre ya yok sayılmış ya da asimilasyon politikalarıyla bastırılmıştır. Bu tarihsel arka plan, Kürtlerin yalnızca ulusal değil, aynı zamanda bölgesel düzeyde bir “çözüm” talebini sürekli kılmıştır.
3. Abdullah Öcalan: Bir Liderden Daha Fazlası – Düşünür, Stratejist ve Barış Savunucusu
Abdullah Öcalan, modern Kürt siyasetinin en önemli figürlerinden biridir ve yıllarca hem Türkiye’de hem de Orta Doğu’daki toplumsal hareketlerde derin bir etki yaratmıştır. Teorik katkıları özellikle Kürt halkının özgürlük mücadelesi, bağımsızlık arzusu ve kimlik hakları üzerine yoğunlaşmaktadır. Düşünce sisteminde demokrasi, eşitlik ve özgürlük, sadece bir halk için değil, aynı zamanda Orta Doğu’daki tüm halkların barış içinde bir arada yaşaması için temel oluşturur.
Öcalan, ayrıca evrensel değerler olan toplumsal cinsiyet eşitliği ve kadın hakları konusunda da bir savunucudur. PKK’nın ideolojik dönüşümünde belirleyici bir etkisi olmuş ve birçok Kürt genci onun liderliğinde, bölgedeki çatışmaları engellemek için mücadele etmek üzere bir araya gelmiştir.
Bunun ötesinde, Öcalan’ın düşüncesi ve liderliği sadece Kürt mücadelesi için değil, genel olarak insan hakları için de bir çözüm sunmaktadır. Silahlı direnişin bir araç olabileceğine inanmakla birlikte, uzun vadeli bir çözümün ancak diyalog, müzakereler ve karşılıklı anlayışla sağlanabileceğini savunmaktadır. Bu yaklaşım, bölgedeki en karmaşık ve zorlayıcı sorunlardan birine insani bir çözüm sunmaktadır.
Öcalan’ın entelektüel yönü, onu sadece bir lider olarak değil, aynı zamanda derin bir düşünür olarak da saygı duyulan biri haline getirmiştir. Onun entelektüel mirası, bugünün ulusal kimlikler, devlet yapıları ve toplumsal haklar konusundaki tartışmalar için önemli bir kaynak olmaya devam etmektedir. Abdullah Öcalan, Kürt halkının tarihsel ve kültürel haklarını savunma noktasında önemli bir figürdür. Onun düşünceleri, sadece Kürtler için değil, aynı zamanda bölgedeki halklar için de önemli bir düşünsel temele sahiptir. Öcalan, özellikle çözüm süreçlerinde gösterdiği irade ve stratejik vizyonuyla, sadece bir lider değil, aynı zamanda bir düşünür olarak da tanınmalıdır. Savaşın ve çatışmanın yıkıcılığına karşı barış ve diyalog temelli yaklaşımları, dünya çapında önemli bir takdir toplamıştır. Devletin, müzakerelere açık olmasının arkasında, onun fikirlerinin ciddiye alınması ve toplumsal çözüm süreçlerine katkı sağlama arzusunun olduğu açıktır.
Öcalan, siyasi süreçleri ve müzakereleri yönetirken, bölgedeki her halkın haklarına saygı gösterilmesi gerektiğini savundu. Onun bu yaklaşımı, sadece kendi halkının değil, tüm halkların huzuru ve refahı için bir yol haritası sunuyor. Onun eleştirmenleri, genellikle neyin kazanıldığını ve sağlanan barış süreçlerinin toplumsal dengeye katkı sağladığını anlamaktan uzak kalanlardır. Öcalan’a yönelik eleştiriler çoğu zaman duygusal ve yüzeysel olmaktan öteye geçmez. Gerçekten önemli olan, atılan adımların ne kadar sürdürülebilir olduğudur. Ve bu noktada Abdullah Öcalan, sadece bir siyasi lider olarak değil, bir düşünür ve stratejist olarak da dikkate alınması gereken bir isimdir.
Sonuçta, müzakerelerde masada olmanın ve karşılıklı anlayış geliştirme çabalarının bir barış sürecinin en temel taşları olduğu göz önüne alındığında, Öcalan’ın fikirleri ve geçmişteki mücadelesi de göz ardı edilemez.
4. Suriye’de Yeni Bir Dönem: SDG’nin Entegrasyonu ve Özerkliğin Geleceği
10 Mart 2025’te, Ahmed eş-Şara liderliğindeki yeni Suriye hükümeti ile Mazlum Abdi komutasındaki Suriye Demokratik Güçleri (SDG) arasında yapılan anlaşma, iç savaştan çıkmaya çalışan Suriye için önemli bir dönüm noktasıdır. SDG’nin Suriye ordusuna entegre edilmesi, yalnızca askeri bir yeniden yapılanma değil, aynı zamanda Kürt özerkliğinin geleceğine ilişkin stratejik bir dönüşümdür. SDG’nin kontrolünde olan Tişrin Barajı’nın merkezi hükümete devri ve Halep’teki Şeyh Maksud mahallesinde başlayan ortak devriyeler, sembolik olduğu kadar stratejik öneme sahip hamlelerdir.
Ancak bu entegrasyon süreci ciddi çelişkiler içermektedir. SDG’nin ideolojik ve etnik olarak merkezi ordu yapısından farklı oluşu, entegrasyonun yalnızca biçimsel (de jure) değil, fiili (de facto) olarak da kabul görmesini zorlaştırmaktadır. Komuta kademesinin, yani Kürt subayların yeni yapıya nasıl entegre edileceği, SDG’nin Kürt siyasi kimliğini koruyarak mı yoksa asimile olarak mı var olacağı temel sorular olarak durmaktadır. Bu çelişkilerin çözülmemesi hâlinde, özerk yönetim organlarının merkezi yapılarla bütünleşmesi süreci de başarısızlığa uğrayabilir.
5. Türkiye’de Kürt Açılımı mı, Taktiksel İşbirliği mi?
Türkiye cephesinde ise Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM) heyetiyle yaptığı görüşme dikkat çekicidir. Bu temas, Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat 2025’te yaptığı ve silahlı mücadele yerine siyasi çözüm çağrısı yapan açıklamasının hemen ardından gelmiştir. Görüşmelerin içeriği kamuoyuyla paylaşılmasa da, AKP-MHP bloğunun seçim sürecinde DEM ile ittifak arayışında olduğu yönündeki yorumlar ağırlık kazanmıştır.
Türkiye, büyük bir ekonomik krizle karşı karşıya iken, iktidarın Kürt siyasi hareketiyle kurduğu temaslar, daha çok iç politik denklemin bir parçası olarak değerlendirilmelidir. Yüzde 50’ye ulaşan faiz oranlarına rağmen enflasyonun kontrol altına alınamaması, iktidarın manevra alanını daraltmaktadır. MHP’nin yerel seçimlerdeki görece başarısı ve CHP’nin mitinglerle kamuoyunda yarattığı baskı, AKP’yi yeni müttefikler aramaya zorlamıştır. Bu bağlamda Kürt siyasi hareketi ile kurulacak bir ittifak, iktidarın parlamenter çoğunluğu ve anayasa değişiklikleri konusundaki hedefleri açısından kritik öneme sahiptir.
6. Stratejik İkilemler ve Tarihsel Güvensizlik
Suriye’de olduğu gibi Türkiye’de de merkezi yönetimin Kürtlerle kurduğu ilişkinin kalıcı barışa mı, yoksa taktiksel bir işbirliğine mi dayandığı tartışmalıdır. AKP hükümetinin geçmişte de benzer adımlar atmış, ancak bu süreçleri kalıcı çözüme dönüştürememiş olması, Kürt hareketinde ciddi bir güvensizlik yaratmaktadır. Öte yandan, DEM heyetinin Moskova ziyareti sırasında yaptığı açıklamalarda, PKK’nın “gerçek tavizler” olmadan silah bırakmayacağı net biçimde ifade edilmiştir. Ancak bu “tavizlerin” ne olduğu açıkça belirtilmemektedir. Yine de anayasal düzeyde kültürel özerklik talebi, hem Türkiye için tarihsel bir kırılma hem de komşu ülkelerdeki Kürt hareketlerini etkileyecek bir zincirleme etki yaratabilir.
7. Uluslararası Aktörler ve Bölgesel Dengeler
Kürt meselesi, yalnızca bölgesel değil, aynı zamanda küresel aktörlerin de ilgisini çeken bir mesele haline gelmiştir. ABD’nin Suriye’deki SDG’ye verdiği destek, Rusya’nın hem Türkiye hem de Suriye ile ilişkilerini dengeleyerek Kürt kartını gerektiğinde kullanması, İran’ın kuzey sınırındaki Kürt varlığına karşı tutumu bu karmaşık tabloyu derinleştirmektedir. Moskova, Kürt meselesini kendi çıkarları doğrultusunda bir baskı unsuru olarak değerlendirmektedir. Bu bağlamda, Kürt siyasi aktörlerin Rusya’yı da sürece dahil etme çabaları, çok taraflı bir çözüm arayışının işareti olabilir.
8. Sonuç: Umutlar ve Tehlikeler Arasında
Ortadoğu’da Kürt sorununun çözümüne dair son gelişmeler, uzun vadeli bir barışın ön koşullarını yaratabilecek potansiyele sahiptir. Ancak bu sürecin başarısı, tarafların samimiyetine, siyasi iradeye ve uluslararası toplumun arabuluculuk kapasitesine bağlıdır. Suriye’de SDG’nin orduya entegrasyonu, Türkiye’de DEM ile kurulan temaslar, yalnızca geçici taktikler değil, uzun vadeli stratejik planlar temelinde şekillenmelidir. Aksi takdirde, Kürt hareketi bir kez daha devletler arası jeopolitik manevraların kurbanı olacak ve çözüm umutları yerini yeni çatışmalara bırakacaktır.
Kürt sorunu, artık yalnızca bir etnik kimlik meselesi değil; aynı zamanda bölgesel düzenin yeniden inşasında merkezî bir değişken olarak karşımızdadır. Bu nedenle çözüm de yalnızca “ulusal” değil, “bölgesel” ve hatta “küresel” düzeyde düşünülmeli; kalıcı barış, sadece sınırlar içinde değil, sınırların ötesinde de inşa edilmelidir.
Öcalan, müzakereler ve barış süreçleri konusunda gösterdiği irade ve liderlikle, hem Kürt halkı hem de Orta Doğu’nun diğer halkları için önemli bir çözüm sunmuş, bu süreçteki görüş ve yaklaşımlarıyla dünyada geniş bir takdir kazanmıştır. Onun fikirleri ve liderliği, sadece bir halkın değil, tüm bölgenin huzuru için de bir yol haritası olmayı sürdürmektedir. Öcalan, yalnızca bir siyasi lider değil, aynı zamanda bir düşünür ve barış savunucusu olarak tarihteki yerini almıştır.
15 Nisan 2025, Berlin