I.Giriş
Kürtlerin emperyalizme güvenmemesi gerektiği, tarih boyunca büyük güçlerin Kürtleri stratejik çıkarları için kullanıp sonrasında yalnız bırakmalarıyla açıklanabilir. Emperyalist devletler, çıkarlarına uygun olduğu sürece Kürt hareketlerini desteklemiş, ancak kendi politik dengeleri değiştiğinde bu desteği geri çekmişlerdir. Bu durum, Kürtlerin özgürlük ve bağımsızlık mücadelelerinde kalıcı ve güvenilir bir ortaklık yerine yalnızlıkla karşılaşmalarına neden olmuştur.
Kürtlerin haklarını ve hedeflerini koruyabilmeleri için kendi dinamiklerine, dayanışmalarına ve bölgesel aktörlerle dengeli ilişkilere odaklanmaları, dış güçlere bağımlılıktan kaçınmaları önemlidir.
Türkiye’nin yönetim yapısında köklü değişikliklere gitmesi ve başkanlık sistemiyle uyumlu bir yerel yönetim modeli oluşturması, hem şehirlerin daha etkin yönetilmesini sağlayacak hem de bölgesel entegrasyon yoluyla Ortadoğu’da barışın tesisine katkıda bulunacaktır. Kürt sorununun çözümü, Ankara’nın liderliğinde, bölgesel işbirliği ve demokratikleşme perspektifiyle ele alınmalıdır. Türkiye’nin tarihi ve coğrafi gerçeklikleri, modern yönetim anlayışlarıyla birleştiğinde, ülke ve bölge sorunlarının çözümüne yönelik güçlü bir zemin yaratacaktır.
Türkiye, son yıllarda iç ve dış politikasında büyük bir değişim ve dönüşüm sürecine girmiştir. Bu süreç, özellikle Kürt meselesi, Suriyeli sığınmacıların durumu ve Gazze politikası gibi kritik alanlarda Türkiye’nin geleceğini şekillendirecek kararlar almak zorunda kalmasına yol açmaktadır. Bu essayde, Türkiye’nin mevcut iç ve dış politika meselelerine yönelik çözüm önerileri ve stratejik yaklaşımlar ele alınacaktır.
- Kürt Meselesi ve Barış Süreci: Devletin Herkesin Devleti Olması
Türkiye’nin en uzun süreli toplumsal ve siyasal sorunlarından biri olan Kürt meselesi, sadece etnik bir mesele olmanın ötesinde, Türkiye’nin demokrasi, insan hakları ve eşit yurttaşlık anlayışının test edildiği bir alandır. Kürtlerin uzun yıllardır devam eden kültürel, ekonomik ve siyasi talepleri, Türk devletinin yönetim anlayışını ve hukuk sistemini doğrudan etkilemektedir.
Çözüm süreci olarak adlandırılan ve 2013 yılında başlayan diyalog süreci, belirli bir zaman diliminde umut verse de, nihayetinde kalıcı bir barış için yeterli olamamıştır. Bu süreç, silahların bırakılması ve çözüm için sağlıklı bir zemin oluşturulması açısından önemli bir adımdı; ancak eksiklikleri ve içindeki aksaklıklar, kalıcı barışa ulaşılmasını engellemiştir. Bu noktada, yeniden başlatılacak bir çözüm süreci için belirli unsurlara dikkat edilmesi gerekmektedir.
Birinci öncelik, devletin tüm vatandaşları için adil ve eşit bir yönetim modelini benimsemesidir. Türk devletinin, Kürt vatandaşlarıyla olan ilişkisini, onları dışlamadan ve yalnızca güvenlik odaklı bakış açılarıyla değil, aynı zamanda kültürel, sosyal ve ekonomik haklarını güvence altına alarak şekillendirmesi gerekmektedir. Türkiye’nin, Kürt halkının eşit bir şekilde devletin imkanlarından faydalanabileceği, kimliklerini özgürce ifade edebileceği ve toplumsal barışı sağlayabileceği bir sistem kurması, uzun vadeli bir çözüm için kaçınılmazdır.
Bunun yanında, çözüm sürecinin içsel tutarsızlıklarını aşmak için daha fazla şeffaflık, daha fazla diyalog ve toplumsal uzlaşı gereklidir. Türkiye’nin, halkın büyük bir kısmı için güvenliği sağlarken, diğer kısmı için de özgürlük alanlarını genişletmesi, demokratik bir dönüşüm sürecini daha verimli hale getirebilir.
III. Türkiye’de Yönetim Reformu ve Kürt Sorununun Çözümüne Yönelik Stratejik Yaklaşımlar
Türkiye’deki yönetim reformları, 2018 yılında başkanlık sistemine geçişin ardından önemli bir evrim sürecine girmiştir. Ancak bu reformların, şehir yönetimleri ve yerel yönetimler gibi alt düzeydeki idari yapıları ne ölçüde dönüştürebileceği, hala üzerinde düşünülmesi gereken bir konu olarak kalmaktadır.
Şehir Yönetiminin Yeniden Yapılandırılması başlığında belirtilen, büyükşehirlerin yönetim yapısının yeniden tanımlanması ve modernize edilmesi gerektiği önerisi, çok önemli bir aşamadır. Büyükşehirlerin karşılaştığı nüfus artışı ve karmaşık metropol sorunlarına karşı, merkezi yönetimin yeterliliği giderek sorgulanmaktadır. Bu bağlamda, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi ve işlevsel hale getirilmesi, halkın yerel hizmetlere daha etkin erişimini sağlayacaktır.
Bölgesel Yönetim Modeli önerisi, Türkiye’deki yerel yönetim sistemine önemli bir yenilik getirebilir. Büyükşehir belediyelerinin birleştirilerek dokuz bölgesel belediye başkanlığı kurulması, idari anlamda basitleştirmeyi ve hizmet sunumunun daha verimli hale gelmesini sağlayabilir. Bölgesel yönetimler, kaynak paylaşımını daha dengeli ve optimize bir şekilde gerçekleştirebilir, bu da yerel kalkınmanın önünü açar. Ayrıca, Osmanlı’nın eyalet sistemi örneğinden ilham alarak kurulacak bölgesel başkanlıklar, yerel idarenin güçlendirilmesi adına faydalı olabilir.
Günümüz dünyasında, büyükşehir yönetimlerinin merkezi idarelere alternatif olarak kendi projelerini geliştirmesi ve kaynakları verimli kullanması gerektiği vurgulanmaktadır. Türkiye de bu gelişmelere ayak uydurarak, yerel yönetimlere başkanlık sistemi ile uyumlu yeni bir kimlik kazandırmalıdır. Bu, yerel yönetimlerin modernleşmesi ve daha etkin hizmet sunumu açısından büyük bir adımdır.
Ortadoğu’da Bölgesel İşbirliği ve Kürt Sorununun Çözümü kısmı, Türkiye’nin dış politikası ve bölgesel istikrarı açısından kritik öneme sahiptir. Ortadoğu Ülkeleri Birliği önerisi, bölgesel entegrasyonu artırarak ekonomik işbirliği ve siyasi çözümlemeleri hızlandırabilir. Avrupa Birliği modeli, Ortadoğu’nun farklı halkları arasında güven tesis edilmesi için ilham verici bir örnek olabilir. Kürt sorununa dair çözüm önerileri ise, ulusal sınırlar ötesindeki uluslararası aktörlerden bağımsız, Türkiye’nin iç dinamiklerine dayalı olarak geliştirilmelidir. Rojava gibi bölgelerde Kürtlerin haklarının korunması, Türkiye’nin bölgesel barışa katkı sağlaması açısından büyük önem taşır. Bu süreç, şeffaf, kapsayıcı ve diyalog odaklı bir yaklaşım gerektirir.
Türkiye’nin yerel yönetim reformları, hem iç dinamikler hem de Ortadoğu’daki rolü açısından yeniden şekillendirilmeli ve modern yönetim anlayışına uygun hale getirilmelidir. Kürt sorununun çözümü, tarihsel perspektiften yola çıkarak ve tüm tarafları kapsayacak şekilde, uzun vadeli barış süreçleriyle gerçekleştirilmelidir.
Türkiye, 24 Haziran 2018’den itibaren başkanlık sistemiyle yönetilmeye başlamıştır. Bu değişim, özellikle büyük kentlerin yeniden yapılandırılmasını gerektirmektedir. Artan nüfus ve büyüyen metropollerin klasik yerel yönetim sistemleriyle yönetilmesi artık mümkün değildir. Büyükşehir belediyelerinin birleştirilerek dokuz bölge belediye başkanlığının kurulması, mevcut yönetim yapısını daha etkin hale getirebilir.
Dünyanın en güçlü ekonomilerinden biri olan Çin’in 23 eyalet, 5 özerk bölge ve 2 özel statülü şehirle yönetildiği göz önüne alındığında, bölgesel yönetim modelinin avantajları daha iyi anlaşılabilir. Günümüzde büyükşehirler, merkezi yönetimle yarışacak düzeyde mega projeler geliştirmektedir. Bu durum, şehir yönetimlerinin başkanlık sistemine uyumlu hale getirilmesi için modern ve kapsamlı düzenlemeleri zorunlu kılmaktadır.
Ayrıca, ülkemizde büyükşehirlerin hizmet alanındaki değişen rolü dikkate alınarak, “yerel yönetim” kavramının yeniden tanımlanması gerekmektedir. Osmanlı İmparatorluğu döneminde uygulanan eyalet sistemi, o dönemin şartlarına uygun bir şekilde başarılı bir yönetim modeli olarak öne çıkmış ve 600 yılı aşkın bir süre boyunca etkinliğini korumuştur. Bu tarihsel tecrübe, günümüzdeki yönetim reformlarına ışık tutabilir.
- Suriyeli Sığınmacılar ve Onurlu Geri Dönüş
Suriye iç savaşının ardından Türkiye, milyonlarca Suriyeli sığınmacıya ev sahipliği yapmaktadır. Bu durum, hem iç politikada hem de uluslararası ilişkilerde önemli bir gündem maddesi oluşturmuştur. Türkiye, Suriyeli sığınmacıların kabulü konusunda büyük bir insani sorumluluk üstlenmiş, ancak bu sorumluluğun ekonomik ve toplumsal maliyetleri giderek artmıştır.
Sığınmacıların Türkiye’deki yaşam koşullarını iyileştirmek ve onları toplumsal yapıya daha entegre hale getirmek, yalnızca devletin değil, tüm toplumsal kesimlerin ortak sorumluluğudur. Ancak, kalıcı bir çözüm, sadece sığınmacıların Türkiye’deki yaşamını sürdürebilmesinin ötesine geçmelidir. Suriye’deki savaşın sona ermesi ve Suriyeli mültecilerin kendi topraklarına güvenli bir şekilde dönebilmesi için Türkiye’nin stratejik bir yaklaşım sergilemesi gerekmektedir.
Bu noktada, Türkiye’nin Suriye’de kalıcı barışın sağlanması için daha aktif bir rol üstlenmesi, bölgedeki diğer aktörlerle birlikte bir çözüm üretmesi büyük önem taşımaktadır. Suriyeli sığınmacıların onurlu bir şekilde geri dönüş yapabilmeleri, ancak Suriye’deki iç savaşın sonlandırılması ve kalıcı barışın sağlanmasıyla mümkündür. Türkiye, Suriye’deki geçiş sürecini destekleyerek, Suriyeli mültecilerin geri dönüşünü organize edecek uluslararası bir iş birliği oluşturmalıdır.
- Gazze Politikası: Türkiye’nin Etkin Dış Politika Stratejisi
Filistin meselesi, Türkiye’nin dış politikasında tarihsel olarak önemli bir yer tutmaktadır. Özellikle Gazze’deki insani durum ve Filistin halkının özgürlük mücadelesi, Türkiye için hem iç politikada hem de uluslararası ilişkilerde gündemde kalmaya devam etmektedir. Ancak, son yıllarda Gazze’ye yönelik izlenen politikaların etkinliği, tartışma konusu olmuştur.
Türkiye’nin Gazze’ye yönelik daha tutarlı ve etkin bir dış politika izlemesi gerekmektedir. Türkiye, İsrail ile diplomatik ilişkileri geliştirmek yerine, Gazze’ye yönelik ticaretin artırılması ve hava sahasının açık tutulması gibi stratejilerle Filistin halkına olan desteğini zayıflatmaktadır. Türkiye, Filistin halkının ve Gazze’deki direnişin yanında durarak, uluslararası arenada Filistin’in sesini duyurmak için daha somut adımlar atmalıdır. Bu anlamda, Türkiye’nin, Gazze’deki durumu daha yakından izleyerek, insani yardımların ulaştırılması ve bölgedeki barış çabalarına katkı sağlamak için güçlü bir liderlik göstermesi önemlidir.
- Suriye ve Türkiye’nin Dış Politikası: Bölgesel Barış ve Güvenlik
Türkiye’nin Suriye’deki rolü, bölgesel güvenlik ve barış açısından kritik öneme sahiptir. Türkiye, Suriye’deki istikrarsızlığın yalnızca kendi sınırlarıyla sınırlı kalmayacağını, tüm bölgeyi etkileyebileceğini göz önünde bulundurmalıdır. Suriye’deki geçiş hükümetini desteklemek, Suriye halkının iradesine saygı göstermek ve Türkiye’nin iç barışını da sağlamaya yönelik bir dış politika benimsemek, Türkiye’nin bölgesel liderliğini pekiştirecektir.
Türkiye’nin dış politikasında önemli bir dönüm noktasına gelinmiştir: Bölgesel güvenlik yalnızca Türkiye’nin değil, tüm bölgenin huzurunu doğrudan etkileyecektir. Bu nedenle, Türkiye’nin Suriye’de kalıcı barışı sağlamak için güçlü ve tutarlı bir strateji izlemesi, aynı zamanda iç barışı sağlamanın temel taşlarından biri olacaktır.
VII. Sonuç: Türkiye İçin Stratejik Bir Gelecek İnşa Etme
Türkiye, bölgesel ve küresel dinamikler açısından önemli bir dönemeçten geçmektedir. Kürt meselesinden Gazze’ye kadar uzanan geniş bir yelpazede, kapsayıcı ve stratejik bir yaklaşım benimsemek, Türkiye’nin gelecekteki gücünü ve etkisini belirleyecektir. Toplumsal barış, iç ve dış politika arasındaki dengeyi sağlamak ve uzun vadeli çözümler üretmek, Türkiye’nin karşı karşıya olduğu temel zorluklardır. Türkiye’nin, demokratikleşme sürecinde yapıcı adımlar atması, bölgesel barış için sorumluluk üstlenmesi ve dış politikasında daha kararlı bir duruş sergilemesi, yalnızca ülkenin iç huzuru için değil, bölgesel istikrar için de kritik öneme sahiptir.
Sonuç olarak, Türkiye’deki yönetim reformları, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi ve modernize edilmesiyle yeni bir ivme kazanabilir. Şehir yönetimlerinin yeniden yapılandırılması ve bölgesel yönetim modeli gibi yenilikçi öneriler, idari verimliliği artırarak halkın ihtiyaçlarına daha hızlı yanıt verebilir. Ayrıca, Ortadoğu’da bölgesel işbirliğini teşvik eden stratejiler, yalnızca ekonomik ve siyasi istikrar sağlamakla kalmaz, aynı zamanda Kürt sorunu gibi kronikleşmiş meselelerin çözümüne de zemin hazırlayabilir.
Kürt sorununa yönelik çözüm sürecinin, kapsayıcı bir diyalog ve şeffaf mekanizmalarla desteklenmesi, hem Türkiye’nin toplumsal barışına katkı sağlayacak hem de bölgesel barışa öncülük etmesine imkan tanıyacaktır. Bu kapsamda, Türkiye’nin reform sürecini yalnızca iç politikalarla sınırlı tutmayarak bölgesel bir perspektifle ele alması, uzun vadeli refah ve istikrarın anahtarı olacaktır.
Sonuç olarak, başkanlık sistemine geçişle birlikte büyükşehirlerin ve metropollerin yönetimi yeniden ele alınmalı ve modern ihtiyaçlara uygun şekilde yapılandırılmalıdır. Bölgesel belediye başkanlıklarının kurulması ve yönetim anlayışının yeniden tanımlanması, daha etkin, uyumlu ve güçlü bir yerel yönetim modeli oluşturulmasını sağlayabilir. Osmanlı’dan gelen tarihsel deneyimler ve diğer ülkelerin başarılı uygulamaları, bu dönüşüm sürecine rehberlik edebilir.
Kürtler, tarihsel olarak emperyalist güçlere güvenmemelidir. Bu güçler, çıkarlarına uygun olduğu sürece Kürt hareketlerini desteklemiş, ancak politik dengeleri değiştiğinde bu desteği geri çekmişlerdir. Kürtler, kendi dinamiklerine ve dayanışmalarına odaklanarak dış güçlere bağımlılıktan kaçınmalı, bölgesel aktörlerle dengeli ilişkiler kurmalıdır.
4 Ocak 2024, Ankara