Kürdistan Parlamentosu, 16 Mart 1988’de gerçekleştirilen Halepçe Katliamının faillerini ve bu insanlık suçuna katkıda bulunan tarafları adalet önüne çıkarmak adına tarihi bir sorumluluk taşımaktadır. Bu çerçevede, Saddam Hüseyin’in Baas rejimi tarafından Kürt halkına karşı kimyasal silah kullanımı için gerekli malzemeleri sağlayan ve Irak’ta kimyasal silah üretim tesislerinin inşasına katkıda bulunan Almanya menşeli şirketler ve Almanya devleti hakkında uluslararası hukuk çerçevesinde tazminat davası açılması gerekmektedir.
Tarihsel Arka Plan ve Almanya’nın Sorumluluğu
Halepçe Katliamı’nda kullanılan kimyasal gazlar, Irak’ta üretilmiş olup, bu üretimde Almanya’dan sağlanan teknolojik ve kimyasal malzemeler büyük rol oynamıştır. 1980’li yıllarda Saddam Hüseyin rejimi, Kürtlere karşı kimyasal silah kullanabilmek için Batılı ülkelerden, özellikle de Almanya’dan mühendislik, teknoloji ve hammadde desteği almıştır. Almanya’da faaliyet gösteren bazı şirketler, doğrudan veya dolaylı olarak Irak’a kimyasal silah üretiminde kullanılan maddeleri tedarik etmiş, hatta bu silahların üretilebilmesi için Irak’ta kimyasal tesislerin inşasına katkıda bulunmuştur.
Uluslararası hukuk çerçevesinde, savaş suçları ve insanlığa karşı işlenen suçlara yardım ve yataklık eden taraflar da sorumludur. Almanya’da faaliyet gösteren şirketlerin, Saddam rejimine sağladıkları destekle Halepçe’de yaşanan soykırımın bir parçası oldukları açıktır. Bu nedenle, Kürdistan Parlamentosu’nun uluslararası mahkemelerde Almanya devletine ve ilgili şirketlere karşı tazminat davası açması gerekmektedir.
Halepçe Katliamı, 16 Mart 1988’de Irak’ın kuzeyindeki Halepçe kasabasında, Saddam Hüseyin’in Baas rejimi tarafından gerçekleştirilen kimyasal saldırıdır. Bu saldırı, yaklaşık 5.000 sivilin ölümüne ve on binlerce kişinin yaralanmasına neden olmuştur. Halepçe Katliamı, hem bölgesel hem de küresel anlamda önemli bir felaket olup, sadece bir halkın soykırıma uğraması değil, aynı zamanda uluslararası toplumun bu tür suçlara karşı nasıl bir tutum sergilediği sorusunu da gündeme getirmiştir.
Katliamın sorumluluğuna sahip olan, bir yandan doğrudan saldırıyı gerçekleştiren Irak hükümeti olsa da, olayın arkasındaki daha geniş bir sorumluluk ağı da mevcuttur. Birincil sorumluluk, kimyasal silahları üreten ve bu silahların kullanımını mümkün kılan devlet ve firmalarla ilgilidir. Irak, 1980’ler boyunca Batı ülkeleri ve Sovyetler Birliği tarafından kimyasal silahlar temin etmiştir. Bu bağlamda, özellikle ABD, Birleşik Krallık, Fransa ve Almanya’nın, Saddam Hüseyin’in yönetimini destekleyen ülkeler arasında yer aldığı görülmektedir. ABD, Irak’ın İran’a karşı savaşı sürdürmesinde önemli bir stratejik müttefik olarak rol oynamış ve bu bağlamda, Irak’a çeşitli askeri malzemeler, teknolojiler ve özellikle kimyasal silahlar için gerekli ön hazırlıkları sağlamıştır. Bu durum, 1980’lerin sonunda Halepçe’de kullanılan sinir gazlarının ve diğer kimyasal maddelerin üretimi için gerekli altyapının sağlanmasına yardımcı olmuştur.
Özellikle Almanya, Saddam Hüseyin’in rejimiyle kimyasal silahlar için doğrudan işbirliği yapmıştır. 1980’lerin ortasında Almanya, Irak’a çeşitli kimyasal maddeler sağlamış ve bu maddelerin biyolojik savaş başlıkları ve sinir gazları üretiminde kullanılmasını mümkün kılmıştır. Ayrıca, Irak’ın kimyasal silah üretim tesislerini inşa etmeleri için gerekli teknolojik ve mühendislik desteği de sağlamıştır. Aynı dönemde, Fransa ve Birleşik Krallık, hem askeri hem de ekonomik olarak Saddam Hüseyin’in yönetimine destek vermiş ve bu da Halepçe Katliamı’na yol açan koşulların oluşmasına katkı sağlamıştır.
Bu olay, aynı zamanda uluslararası hukuk ve insan hakları normları açısından da önemli bir dönüm noktasıdır. Halepçe Katliamı, Birleşmiş Milletler’in kimyasal silahların kullanımını yasaklayan uluslararası anlaşmalarının ve insan hakları ihlalleri karşısında etkili bir müdahale mekanizmasının ne denli zayıf olduğunu gözler önüne sermiştir. Bu anlamda, katliamın sorumluluğu yalnızca Irak rejimine değil, aynı zamanda o dönemde bu tür silahların üretimine ve kullanımına göz yuman veya doğrudan katkı sağlayan küresel aktörlere de aittir.
Sonuç olarak, Halepçe Katliamı, yalnızca bir devletin suçundan ibaret olmayıp, uluslararası politikaların ve ekonomik çıkarların, küresel adaletin önünde ne denli büyük engeller oluşturduğunu da göstermektedir. Hem devletlerin hem de büyük firmaların, kâr amacı güderek, insanlık onuru ve hakları ile çelişen faaliyetlerde bulunmalarının, bu tür trajik olaylara yol açtığı aşikardır. Uluslararası toplumu, bu tür suçların tekrarını önlemek adına daha etkin bir sorumluluk bilinci ve hukuki yaptırımlar geliştirmeye yönlendirmek, Halepçe’nin acı derslerinden bir başka önemli çıkarımdır.
Uluslararası Hukuki Dayanaklar
- Birleşmiş Milletler Soykırım Sözleşmesi (1948): Halepçe Katliamı, Kürt halkına yönelik bir soykırım olarak kabul edilmelidir ve bu suçun faillerine destek veren taraflar da sorumlu tutulmalıdır.
- Kimyasal Silahlar Konvansiyonu (1993): Kimyasal silah üretimi ve kullanımına katkıda bulunan tüm kişi ve kuruluşlar uluslararası hukuka göre yargılanabilir.
- Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) Yetkisi: İnsanlığa karşı işlenen suçlar zaman aşımına uğramaz ve faillerin yargılanması için uluslararası mekanizmalar mevcuttur.
- Almanya’nın Tarihi Sorumluluğu: Almanya, tarih boyunca kimyasal silah üretimi ve kullanımına ilişkin sorumluluklarıyla yüzleşmiş bir ülkedir. Ancak Halepçe Katliamı’ndaki rolü hâlâ hukuki ve siyasi açıdan ele alınmamıştır.
Talep Edilmesi Gereken Adımlar
- Kürdistan Parlamentosu, uluslararası hukuk uzmanları ve mağdur aileleriyle birlikte Almanya aleyhine tazminat davası açmalıdır.
- Kimyasal silah üretimine destek veren Alman şirketleri teşhir edilmeli ve bu şirketlerin sorumlularının yargılanması için uluslararası mahkemelere başvurulmalıdır.
- Almanya, Halepçe’de yaşanan insanlık suçundaki rolünü resmen kabul etmeli ve mağdurlara tazminat ödemelidir.
- Avrupa ve uluslararası toplum, Almanya’nın Halepçe Katliamındaki sorumluluğunu tanımaya çağrılmalıdır.
Kürdistan halkının yaşadığı acılar unutulmamalıdır ve adaletin sağlanması için Kürdistan Parlamentosu üzerine düşeni yapmalıdır. Halepçe’de hayatını kaybeden masum insanların anısına, uluslararası hukuk çerçevesinde güçlü bir mücadele başlatılmalıdır.
Halepçe Katliamının acısını dile getiriyor ama somut adımlar atmaktan kaçınıyorlar. Bu mesele sadece anma törenleri ve kınama mesajlarıyla geçiştirilemez; hukuki ve siyasi açıdan ciddi adımlar atılmalıdır.
Yapılması Gerekenler:
- Resmi Tazminat Davası Açılmalı: Kürdistan Parlamentosu, Almanya’da faaliyet gösteren ilgili şirketlere ve Almanya devletine karşı uluslararası mahkemelerde tazminat davası açmalıdır. Bunun için uluslararası hukuk uzmanlarından oluşan bir ekip oluşturulmalı ve deliller toplanmalıdır.
- Siyasi Baskı ve Diplomatik Girişimler: Kürdistan Bölgesel Yönetimi, Almanya hükümetine baskı yaparak resmî bir özür ve tazminat talep etmelidir. Avrupa Parlamentosu ve Birleşmiş Milletler nezdinde bu mesele gündeme getirilmeli, Almanya’nın rolü resmen tanınmalıdır.
- Almanya’daki Şirketler Teşhir Edilmeli: Kimyasal silah üretimi için Saddam rejimine malzeme sağlayan Alman şirketlerinin isimleri açıklanmalı ve kamuoyu baskısı oluşturulmalıdır. Bu şirketler, savaş suçlarına ortak olmuşlardır ve hesap vermeleri gerekmektedir.
- Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne Başvuru: İnsanlığa karşı işlenen suçlarda zaman aşımı yoktur. Almanya’nın rolüne dair yeni kanıtlarla Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne (UCM) başvurulmalıdır.
- Eğitim ve Kamuoyu Bilinçlendirme Çalışmaları: Halepçe Katliamının unutulmaması ve Almanya’nın sorumluluğunun nesiller boyu hatırlanması için akademik çalışmalar, belgeseller ve uluslararası sempozyumlar düzenlenmelidir.
Sadece ağlamak ve kınamak yetmez! Halepçe’deki vahşeti unutturmamak ve adaleti sağlamak için gerçek mücadele şimdi başlamalıdır.
17 Mart 2025, Seoul – Güney Kore