Ana Sayfa Arama Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Prof.Dr. Ümit Yazıcıoğlu’nun Kaleminden:  Kuzey Kore-ABD İlişkileri: Diplomasi, Güç Dengesi ve Gelecek Perspektifleri

ABD-Kuzey Kore ilişkileri, uluslararası ilişkiler literatüründe genellikle çözülmesi en karmaşık

ABD-Kuzey Kore ilişkileri, uluslararası ilişkiler literatüründe genellikle çözülmesi en karmaşık diplomatik sorunlardan biri olarak görülür. Donald Trump döneminde iki liderin bir araya gelmesi, bu ilişkinin doğasında önemli bir değişim yaratmasa da, küresel kamuoyunda yoğun tartışmalara yol açmıştır. Trump’ın diplomatik çabaları ve Kuzey Kore lideri Kim Jong-un ile kurduğu “kişisel bağ”, kısa vadeli umutlar yaratsa da bu çabaların uzun vadeli etkisi sınırlı kalmıştır. Bu bağlamda, iki lider arasındaki görüşmelerin başarısızlığının arkasında yatan nedenler, gelecekteki müzakerelere dair olasılıklar ve bu ilişkinin küresel güç dengesi üzerindeki etkileri kapsamlı bir şekilde ele alınmalıdır.

Güney Kore’nin Pozisyonu ve Endişeleri

Güney Kore, Kuzey Kore ile ABD arasındaki müzakerelerde hem jeopolitik hem de ekonomik çıkarlarını koruma çabasında kritik bir aktör konumundadır. Seul yönetimi, Trump döneminde gerçekleştirilen zirvelerde barış sürecine dair olumlu bir tablo çizilmiş olmasına rağmen, Pyongyang’ın nükleer silahlanmayı bırakmaması ve ABD’nin bu konudaki etkisizliği nedeniyle hayal kırıklığı yaşamıştır. Güney Kore Devlet Başkanı Moon Jae-in’in döneminde “Koreler arası ilişkilerin geliştirilmesi” için çeşitli girişimlerde bulunulmuş, ancak bu girişimler, Kuzey Kore’nin sert tutumu nedeniyle sonuçsuz kalmıştır.

Ayrıca, Güney Kore’nin ABD ile olan askeri ittifakı, Pyongyang yönetiminin tehdit algısını artırarak diyalog çabalarını baltalamıştır. Seul, bu bağlamda ABD’nin Kuzey Kore’ye yönelik diplomasi eksenli bir politika izlemesini talep etmekte ve bölgede olası bir çatışmadan kaçınılması için çaba göstermektedir.

Trump Döneminin Diplomasisi ve Yetersiz Sonuçlar

Trump’ın liderliği altında ABD’nin Kuzey Kore politikasında bir yenilik olarak görülen doğrudan diyalog, tarihi Singapur Zirvesi ile başlamış ve Hanoi Zirvesi ile devam etmiştir. Ancak bu süreç, nükleer silahların arındırılması gibi somut hedefler açısından başarısız olmuştur. Her ne kadar Kim Jong-un ile “özel bir ilişki” geliştirilmiş olsa da, bu ilişkinin devletlerarası seviyede kalıcı bir etki yaratmaması, diplomatik çabaların zayıflığını gözler önüne sermektedir. Kuzey Kore’nin Trump yönetimine yönelik tepkisizliği ve özellikle Kim’in mektuplarında sürekli olarak ABD’nin düşmanca politikalarına atıfta bulunması, karşılıklı güvensizliğin boyutunu ortaya koymaktadır.

ABD’nin Öncelikli Dış Politika Meseleleri

Trump yönetimi, Kuzey Kore ile müzakereleri yürütürken aynı dönemde Ukrayna’daki çatışma ve Orta Doğu’daki istikrarsızlıkla da uğraşmak zorunda kalmıştır. Ukrayna krizinde, ABD’nin Rusya’ya yönelik ekonomik yaptırımları, Moskova’nın Kuzey Kore’ye daha fazla destek vermesine neden olmuştur. Bu durum, Washington’un Pyongyang üzerindeki baskısını zayıflatmıştır.

Orta Doğu’da ise ABD’nin İran ile yaşadığı nükleer gerilim, Trump yönetiminin dış politikasını büyük ölçüde meşgul etmiş ve bu durum, Kuzey Kore müzakerelerine ayrılan dikkati azaltmıştır. Bu bağlamda, ABD’nin çoklu kriz yönetimi kapasitesindeki eksiklikler, Kuzey Kore ile yapılan görüşmelerde sonuç alınamamasında etkili olmuştur.

Kuzey Kore’nin Güçlenmiş Konumu ve Jeopolitik Etkiler

Hanoi Zirvesi’nden bu yana Kuzey Kore’nin askeri ve diplomatik pozisyonunu önemli ölçüde güçlendirdiği görülmektedir. Rusya Federasyonu ve Çin ile stratejik ortaklıklar geliştiren Pyongyang, uluslararası arenada yalnız olmadığını kanıtlamıştır. Özellikle Rusya ile yapılan Kapsamlı Stratejik Ortaklık Anlaşması, Kuzey Kore’nin bölgesel güvenliğini artırırken, ABD’nin diplomatik baskısını etkisiz kılmaktadır. Bunun yanı sıra, nükleer silah kapasitesinin artırılması ve ülkenin ekonomik ve sosyal izolasyona dayanma yeteneği, Pyongyang’ın pazarlık gücünü daha da artırmıştır.

Bu bağlamda, Trump’ın Kuzey Kore’yi Çin ve Rusya’dan koparma stratejisi başarısızlığa uğramış görünmektedir. Kuzey Kore’nin bu iki ülke ile olan yakın bağları, ABD’nin uyguladığı yaptırımların etkisiz kalmasına yol açmıştır. Dahası, Kuzey Kore’nin nükleer statüsünü tanıma talebi, ABD’nin küresel nükleer silahsızlanma politikalarına doğrudan bir meydan okuma teşkil etmektedir.

Diplomatik Çıkmazın Nedenleri ve Gelecek Perspektifleri

Trump yönetiminin Kuzey Kore ile yeniden müzakere başlatma isteği, birkaç önemli engelle karşı karşıyadır. İlk olarak, ABD’nin Kuzey Kore’ye yönelik düşmanca tutumu, karşılıklı güvenin oluşmasını engellemiştir. İkincisi, Kuzey Kore’nin nükleer silahlardan arındırılma konusundaki dirençli tutumu, müzakerelerin temel bir ilerleme kaydetmesini imkânsız hale getirmiştir. Ayrıca, ABD iç siyasetinde Trump’a yönelik yoğun muhalefet, bu tür bir diplomatik hamlenin uygulanabilirliğini azaltmaktadır. Amerikan kamuoyunun ve siyasi elitin, Kuzey Kore’ye karşı taviz verilmesine olan tepkisi, liderlerin elini zayıflatmaktadır.

Kim Jong-un açısından bakıldığında ise ABD ile müzakere, rejim güvenliği ve ulusal çıkarlar açısından belirli avantajlar sağlayabilir. Ancak ABD’nin sürekli olarak düşmanca bir politika izlediği algısı, Pyongyang’ın müzakerelere olan istekliliğini azaltmaktadır. Kim’in ABD ile ilişkilerde bir ilerleme kaydedilse bile bunun Kuzey Kore’nin bağımsız politikalarına ve nükleer gücüne zarar vermemesi gerektiğini vurgulaması, müzakerelerin sınırlarını çizmektedir.

Kuzey Kore Liderinin Retoriği ve Uluslararası Etkileri

Kim Jong-un’un ABD ile olan müzakerelerdeki sert retoriği, uluslararası toplum üzerinde çift taraflı bir etki yaratmıştır. Bir yandan, nükleer tehdit söylemi, ABD müttefikleri arasında güvenlik endişelerini artırmış, diğer yandan bu söylem, Pyongyang’ın uluslararası alanda dirayetli bir aktör olarak konumlanmasını sağlamıştır.

Özellikle Kim’in ABD’yi “emperyalist bir tehdit” olarak tanımlaması, Çin ve Rusya gibi ülkelerin desteğini daha da pekiştirmiştir. Bununla birlikte, uluslararası toplum, bu retoriğin yalnızca bir müzakere taktiği olabileceği değerlendirmesini yaparak, Pyongyang’ın blöf yapma ihtimalini göz önünde bulundurmuştur. Ancak, Kim’in bu retoriği, özellikle Güney Kore ve Japonya gibi ülkelerde savunma harcamalarının artırılmasına ve ABD ile askeri işbirliklerinin genişletilmesine yol açmıştır.

Rusya ve Çin’in Kuzey Kore ile İlişkileri

Kuzey Kore’nin diplomatik alanda yalnızlaşmasını engelleyen en önemli etken, Rusya ve Çin ile geliştirdiği stratejik işbirliğidir. Çin, Pyongyang’ın en büyük ekonomik destekçisi konumundadır ve özellikle gıda ve enerji tedarikinde kritik bir rol oynamaktadır. Son yıllarda, Çin ile Kuzey Kore arasında ticaret hacmi artmış, bu da Kuzey Kore’nin uluslararası yaptırımların etkisini hafifletmesine olanak tanımıştır.

Benzer şekilde, Rusya da Kuzey Kore ile olan ilişkilerini derinleştirmiştir. Vladivostok’ta yapılan zirveler ve Rusya’nın Kuzey Kore’ye yönelik insani yardımları, Moskova’nın Pyongyang yönetimi üzerindeki etkisini artırmıştır. Ayrıca, Kuzey Kore’nin Rusya’dan teknoloji ve askeri destek aldığına dair uluslararası raporlar, bu ilişkinin somut etkilerini ortaya koymaktadır.

Sonuç: Diplomasi Nereye Gidebilir?

ABD-Kuzey Kore ilişkilerinde sürdürülebilir bir diyalog için güvene dayalı bir temel oluşturulması şarttır. Ancak mevcut güç dengesi ve tarafların öncelikleri, bu hedefin kısa vadede gerçekleşmesini zorlaştırmaktadır. Trump’ın kişisel diplomatik girişimleri, iki lider arasındaki ilişkileri iyileştirmiş olsa da, bu çabaların devlet politikaları üzerinde kalıcı bir etkisi olmamıştır. Kuzey Kore’nin güçlenmiş jeopolitik pozisyonu ve ABD’nin sınırlı diplomatik esnekliği göz önüne alındığında, taraflar arasında yapıcı bir müzakere sürecinin başlaması düşük bir olasılık olarak değerlendirilebilir.

Bu bağlamda, Kuzey Kore’nin nükleer statüsünü tanıma gibi radikal adımlar atmaksızın yeni bir müzakere çerçevesi oluşturulması gerekmektedir. Bunun için ise, tarafların uluslararası sistemdeki pozisyonlarını yeniden değerlendirmesi ve birbirlerine karşı daha gerçekçi bir yaklaşım benimsemesi zorunludur. Bu sağlanamadığı sürece, Kuzey Kore-ABD ilişkilerindeki diplomatik tıkanıklığın devam etmesi kaçınılmazdır.

 

2 Aralık 2024, Lüksemburg