Ana Sayfa Arama Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Prof. Dr. Ümit Yazıcıoğlu’nun Kaleminden Lavrov’un Açıklamaları Işığında Rusya-ABD İlişkileri ve Ukrayna Krizi

1.Giriş Rusya Dışişleri Bakanı Sergei Lavrov’un Tucker Carlson ile yaptığı

1.Giriş

Rusya Dışişleri Bakanı Sergei Lavrov’un Tucker Carlson ile yaptığı röportajda dile getirdiği görüşler, güncel uluslararası sorunların karmaşıklığını ve bu problemlerin ardındaki farklı perspektifleri anlamak için önemli ipuçları sunmaktadır. Lavrov’un açıklamaları, Rusya-ABD ilişkilerinin gerilimli doğasını, Ukrayna krizinin arka planını ve uluslararası sistemdeki güç mücadelelerini detaylandırmaktadır. Bu yazıda Lavrov’un ifadeleri çerçevesinde Rusya-ABD ilişkileri, Ukrayna’daki çatışma ve uluslararası düzenin dönüşümü ele alınacaktır.

  1. Rusya-ABD İlişkilerinde Gerilim ve İşbirliği Potansiyeli

Lavrov, Rusya ile ABD’nin doğrudan bir savaşta olmadığını vurgulayarak, Moskova’nın Washington ile normal ilişkiler kurmak istediğini ifade etmiştir. Bu söylem, iki taraf arasındaki derin güven eksikliğine rağmen diplomasiye açık bir kapı bırakma çabası olarak değerlendirilebilir. Lavrov’un açıklamaları, Ukrayna krizinin Rusya-ABD ilişkilerinde bir katalizör olduğunu, ancak temel sorunun NATO’nun genişleme politikaları ve Batı’nın hegemonik yaklaşımı olduğunu ortaya koymaktadır. Bu bağlamda, Lavrov’un Ukrayna’da yaşananları “hibrit savaş” olarak tanımlaması, ABD’nin Ukrayna’ya sağladığı askeri desteğin, Rusya’nın güvenlik çıkarlarını tehdit ettiği algısını güçlendirdiğini göstermektedir.

  1. Ukrayna Krizi: Tarihsel ve Güncel Perspektifler

Lavrov’un röportajda belirttiği üzere, Ukrayna’daki çatışmanın kökleri 2014 yılında gerçekleşen ve Batı tarafından desteklenen hükümet değişikliğine dayanmaktadır. Lavrov, Kiev rejiminin Donbass bölgesindeki Rusça konuşan nüfusa yönelik politikalarının ve Minsk Anlaşmalarının başarısızlığının, Rusya’nın Ukrayna’ya müdahalesini meşrulaştırdığı görüşünü savunmaktadır. Rusya’nın “özel askeri operasyon” olarak adlandırdığı bu müdahale, Lavrov’un ifadelerine göre, hem Donbass halkının haklarını savunmak hem de NATO’nun Rus sınırlarına doğru genişlemesini engellemek amacı taşımaktadır.

Lavrov, Batı’nın Ukrayna’daki insan hakları ihlallerine yönelik çifte standartlı yaklaşımını eleştirerek, uluslararası toplumu, Donbass halkının haklarına ve Rus kültürüne saygı göstermeye çağırmaktadır. Ukrayna’nın NATO’ya üyelik perspektifinin bir “kırmızı çizgi” olduğunu ifade eden Lavrov, bu tür politikaların çatışmayı daha da tırmandırma riski taşıdığını dile getirmiştir.

  1. Nükleer Savaş Tehdidi ve Güvenlik Endişeleri

Lavrov’un röportajda dikkat çektiği bir diğer önemli konu, nükleer savaş olasılığıdır. Rusya’nın, NATO ve Pentagon içindeki “ilk saldırı” doktrinini tehlikeli bir yanılsama olarak gördüğü ve bu bağlamda kendi nükleer kapasitesini caydırıcılık unsuru olarak ön plana çıkardığı anlaşılmaktadır. Lavrov, Oreshnik testleri gibi olayların, Moskova’nın kararlılığını göstermek amacıyla stratejik mesajlar içerdiğini belirtmiştir.

Nükleer gerilim, sadece bölgesel değil, küresel güvenlik açısından da büyük bir tehlike arz etmektedir. Bu nedenle Lavrov, diplomatik çözüm yollarının önemini vurgulamış ve Rusya’nın müzakere masasına dönmeye hazır olduğunu ifade etmiştir.

  1. Batı’nın Hegemonya Mücadelesi ve Rusya’nın Direnişi

Lavrov, Batı’nın Ukrayna krizini Rusya’ya karşı stratejik bir yenilgi aracı olarak kullandığını ve bu çabanın Batı’nın dünya üzerindeki hegemonyasını koruma stratejisinin bir parçası olduğunu savunmaktadır. Rusya’nın bu hegemonyaya karşı “meşru güvenlik çıkarları” ve ulusal egemenliği için mücadele ettiğini dile getiren Lavrov, Kırım ve Donbass’taki referandumları bu direnişin bir parçası olarak göstermektedir.

Rusya’nın Batı’dan uzaklaşarak Asya, Afrika ve Latin Amerika ile daha güçlü bağlar kurma çabası, uluslararası sistemdeki çok kutupluluğun güçlenmesi adına önemli bir adımdır. Lavrov, yaptırımların Rusya’yı zayıflatmadığını, aksine yeni fırsatlar yarattığını iddia etmektedir.

  1. Nükleer Denge: Rusya-ABD İlişkilerinde Tehlikeli Bir Eşik

Tucker Carlson’ın Rusya Dışişleri Bakanı Sergei Lavrov ile yaptığı röportaj, küresel güvenlik için kritik bir döneme ışık tutuyor. Lavrov’un açıklamaları, iki nükleer süper güç arasındaki ilişkilerin tarihsel olarak en düşük seviyelere indiğini ve bu durumun dünya barışı için taşıdığı riskleri açıkça ortaya koyuyor.

Lavrov, ABD ile bir nükleer savaşı düşünmediklerini vurgularken, diplomatik kanalların neredeyse tamamen kapandığına dikkat çekiyor. İletişim eksikliği, yanlış anlamalar ve gerilimi tırmandıran adımlar, nükleer savaş olasılığını geçmişe kıyasla çok daha tehlikeli bir noktaya taşıyor. Soğuk Savaş döneminde bile diplomatik mekanizmalar bu denli zayıflamamıştı. Bu durum, sadece iki ülke değil, tüm dünya için bir tehdit oluşturuyor.

Lavrov’un açıklamalarında dikkat çeken bir diğer nokta, Rusya’nın NATO’nun genişlemesine karşı duyduğu derin rahatsızlık. Rusya, Ukrayna’daki azınlık haklarının korunmasını ve NATO’nun bölgedeki faaliyetlerinin durdurulmasını temel talepler olarak sıralıyor. Ancak bu taleplerin Batı tarafından görmezden gelinmesi, Moskova’nın daha sert politikalar izlemesine zemin hazırlıyor. Özellikle Ukrayna’daki çatışmaların bir barış anlaşmasına dönüşme ihtimali, Lavrov’un ifadeleri doğrultusunda oldukça düşük görünüyor.

Öte yandan, ABD’nin ve müttefiklerinin Rusya’ya uyguladığı yaptırımlar, Lavrov’un deyimiyle Rusya’yı güçlendirmiş. Bu söylem, Moskova’nın ekonomik bağımsızlık ve kendine yetebilirlik hedefini desteklerken, yaptırımların etkisiz olduğu mesajını da veriyor. Ancak bu, yaptırımların uzun vadede ne tür sosyo-ekonomik sonuçlar doğuracağı konusunda ciddi soruları beraberinde getiriyor.

Lavrov’un, ABD ile normal ilişkiler kurma isteği ise olumlu bir mesaj olarak değerlendirilebilir. Ancak bu mesajın, karşılıklı güvenin neredeyse sıfırlandığı bir dönemde ne kadar gerçekçi olduğu tartışmalı. ABD ve Rusya arasındaki ilişkilere dair kararın “top onların sahasında” ifadesiyle ABD’ye bırakılması, Rusya’nın diplomatik sorumluluğu tamamen karşı tarafa yıkmaya çalıştığını da gösteriyor.

  1. Sonuç: Barış ve Güvenlik İçin Diplomasi Şart

Sonuç olarak, Lavrov’un röportajdaki ifadeleri, dünya siyasetindeki mevcut kırılgan durumu net bir şekilde yansıtıyor. Nükleer dengeyi korumak için iki ülke arasında iletişim ve işbirliği kanallarının yeniden açılması bir zorunluluk. Aksi takdirde, Ukrayna merkezli bu kriz, dünya tarihinin en yıkıcı çatışmalarından birine dönüşme riski taşıyor. Bugün dünya, yalnızca liderlerin değil, diplomasiye olan inancın sınandığı bir dönemin içinde.

Lavrov’un açıklamaları, Rusya’nın Ukrayna krizine ve Batı ile ilişkilerine yönelik bakış açısını derinlemesine anlamak için bir rehber niteliğindedir. Ancak bu söylemler, aynı zamanda Rusya’nın uluslararası hukuku nasıl yorumladığını ve kendi politikalarını nasıl meşrulaştırdığını da ortaya koymaktadır. Ukrayna’daki trajedi ve artan gerilim, tarafların daha fazla insani kayıp yaşanmadan müzakere masasına oturmasını zorunlu kılmaktadır. Diplomatik girişimler, küresel güvenliğin sağlanması için birincil araç olarak ön plana çıkmalıdır. Aksi takdirde, mevcut çatışma, sadece bölgesel değil, dünya genelinde uzun vadeli olumsuz sonuçlar doğuracaktır.

6 Aralık 2024, Lüksemburg