Ana Sayfa Arama Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Prof.Dr.Ümit Yazıcıoğlu’nun Kaleminden: Türkiye’de Anayasa Uygulamalarının Önemi ve Parlamento Üyeliklerinin Sürdürülmesi, Can Atalay Örneği

1. Giriş 1.1. Anayasa ve Hukukun Üstünlüğü Bir devletin işleyişini

1. Giriş

1.1. Anayasa ve Hukukun Üstünlüğü

Bir devletin işleyişini düzenleyen en temel belge olarak anayasa, hem hukukun üstünlüğünü tesis etmek hem de bireylerin ve kurumların hak ve sorumluluklarını belirlemek için vazgeçilmezdir. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, yasama, yürütme ve yargı organlarının yetkilerini tanımlar ve bu organların birbirleriyle olan ilişkilerini düzenler. Anayasa, devletin temel yapısını ve işleyişini güvence altına alırken, aynı zamanda bireylerin temel hak ve özgürlüklerini de korur. Anayasanın bağlayıcı ve uygulanabilir olması, hukukun üstünlüğü ilkesinin hayata geçirilmesinde kritik bir rol oynar. Bu bağlamda, anayasanın gerekleri yerine getirilmediğinde veya ihlal edildiğinde, hukukun üstünlüğü zedelenir ve demokratik yapı tehlikeye girer.

1.2. Anayasa Mahkemesi ve AİHM Kararlarının Bağlayıcılığı

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın temel ilkelerinden biri, Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarının bağlayıcılığıdır. Anayasa Mahkemesi, yasaların ve düzenleyici işlemlerin anayasaya uygunluğunu denetlemekle görevli en yüksek yargı merciidir. AİHM ise, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne taraf olan ülkelerdeki insan hakları ihlallerini denetler ve bu bağlamda verdiği kararlar ulusal mahkemeler için bağlayıcıdır. Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni imzalayarak, AİHM’in kararlarına uyma yükümlülüğünü kabul etmiştir. Bu yükümlülük, Türkiye’nin ulusal yargı sisteminde de yer bulmuş ve anayasal bir hüküm haline getirilmiştir.

Anayasa Mahkemesi ve AİHM kararlarının uygulanması, hukukun üstünlüğü ilkesinin korunması açısından elzemdir. Bu kararların uygulanmaması veya göz ardı edilmesi, anayasal düzenin ihlali anlamına gelir ve demokratik hukuk devletinin temellerini sarsar. Bu nedenle, gerek yasama gerekse yürütme organlarının, bu yüksek yargı organlarının verdiği kararlara saygı göstermesi ve bu kararları uygulaması anayasal bir zorunluluktur.

2. Cumhurbaşkanlığı Makamı ve Anayasal Yetkilerin Kullanımı

2.1. Cumhurbaşkanının Anayasal Yetkileri ve Görev Süreci

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, Cumhurbaşkanlığı makamına geniş yetkiler ve önemli sorumluluklar yüklemektedir. Cumhurbaşkanı, devletin başı olarak Türkiye Cumhuriyeti’ni ve Türk milletinin birliğini temsil eder. Bu bağlamda, Cumhurbaşkanının yetkileri, yürütme erkinin temel unsurlarından biri olarak, devletin işleyişinde belirleyici bir rol oynamaktadır.

Cumhurbaşkanlığı görev süreci, anayasal düzenlemelerle sıkı bir şekilde belirlenmiştir. Türkiye’de Cumhurbaşkanlığı seçimi, 2007 yılında yapılan anayasa değişikliği ile halk tarafından doğrudan seçilme esasına bağlanmıştır. Bu değişiklikle birlikte, Cumhurbaşkanının görev süresi beş yıl olarak belirlenmiş ve bir kişi en fazla iki dönem Cumhurbaşkanlığı yapabilmektedir. Görevine seçilen Cumhurbaşkanı, Anayasa’ya sadakat yemini eder ve bu yeminin ardından görevine başlar. Cumhurbaşkanı, yürütme yetkisini kullanırken, Anayasa’nın kendisine tanıdığı tüm hak ve yetkileri kullanma yükümlülüğüne sahiptir.

2.2. Cumhurbaşkanının Atamalar ve Yetki Kullanımı

Cumhurbaşkanının anayasal yetkileri, özellikle atama ve yargı alanlarında geniş bir yelpazeye yayılmaktadır. Anayasa, Cumhurbaşkanına yürütme organının başı olarak, üst düzey devlet görevlilerini atama yetkisi tanımaktadır. Bu yetki, Bakanlar Kurulu üyelerinin, yüksek yargı mensuplarının, Yükseköğretim Kurulu (YÖK) üyelerinin ve Hâkimler ve Savcılar Kurulu (HSK) üyelerinin atanmasını da kapsar. Cumhurbaşkanı, Anayasa Mahkemesi üyelerinin bir kısmını ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısını da doğrudan seçme yetkisine sahiptir. Bu yetkiler, Cumhurbaşkanına yürütme ve yargı organları üzerinde önemli bir nüfuz kazandırır.

Cumhurbaşkanının bu atama yetkisini kullanırken, Anayasa’da belirtilen esaslar çerçevesinde hareket etmesi esastır. Atamaların, hukukun üstünlüğü ve liyakat ilkelerine uygun bir şekilde gerçekleştirilmesi, devlet mekanizmasının sağlıklı işleyişi için hayati öneme sahiptir. Anayasa’nın öngördüğü çerçeve dahilinde hareket eden Cumhurbaşkanı, aynı zamanda demokratik bir hukuk devleti olan Türkiye’nin kurumsal yapılarını da güçlendirmektedir.

Ancak bu yetkilerin kullanımı, yalnızca yasal düzenlemelerle sınırlı olmayıp, aynı zamanda siyasi ve etik sorumluluklar da içermektedir. Cumhurbaşkanının yaptığı atamalar, hem devletin işleyişi hem de kamuoyunun devlete olan güveni açısından kritik rol oynar. Bu nedenle, Cumhurbaşkanının anayasal yetkilerini kullanırken, anayasa hükümlerine ve hukukun üstünlüğü ilkesine sadık kalması, demokratik düzenin ve hukuki güvenliğin korunması açısından elzemdir.

3. Anayasa Mahkemesi Kararlarının Uygulanması ve Meclis Üyelikleri

3.1. Anayasa Mahkemesi Kararlarının Bağlayıcılığı

Anayasa Mahkemesi, Türkiye Cumhuriyeti’nin anayasal düzenini korumak, yasaların ve diğer hukuki düzenlemelerin anayasaya uygunluğunu denetlemek amacıyla kurulmuş en yüksek yargı merciidir. Anayasa’nın 153. maddesine göre, Anayasa Mahkemesi’nin kararları kesindir ve tüm devlet organları ile gerçek ve tüzel kişiler bu kararlara uymak zorundadır. Bu bağlayıcılık, hukukun üstünlüğü ilkesinin temel dayanaklarından biridir ve hukuk devleti ilkesinin işlerliğini sağlar.

Anayasa Mahkemesi kararlarının bağlayıcılığı, yasaların anayasaya uygunluğu kadar, bireylerin temel hak ve özgürlüklerinin korunmasında da kritik bir öneme sahiptir. Anayasa Mahkemesi, bireysel başvurular yoluyla kişilerin hak ihlallerine karşı başvurabileceği son yargı mercii olarak da görev yapmaktadır. Mahkemenin verdiği kararlar, sadece ilgili davaya değil, benzer durumlar için de emsal teşkil eder ve hukuk sisteminin bütünlüğünü korur. Bu nedenle, Anayasa Mahkemesi kararlarına uyulmaması, anayasal düzenin ihlaline ve hukukun üstünlüğü ilkesinin zedelenmesine yol açar.

3.2. Can Atalay’ın Milletvekilliği ve Anayasa Mahkemesi Kararları

Can Atalay’ın milletvekilliği, Türkiye’de anayasal düzen ve hukukun üstünlüğü açısından önemli bir tartışma konusu olmuştur. Atalay, 2023 genel seçimlerinde milletvekili seçilmiş, mazbatasını almış ve TBMM komisyonlarına seçilmiştir. Ancak, ceza infaz süreci nedeniyle milletvekilliği görevine başlaması engellenmiştir. Bu durum üzerine yapılan başvurular neticesinde, Anayasa Mahkemesi Atalay lehine karar vermiş ve bu karar, milletvekilliği görevinin engellenmesine dair hiçbir yasal dayanak kalmadığını ortaya koymuştur.

Anayasa Mahkemesi’nin verdiği bu karar, anayasal bağlayıcılığa sahip olup, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) ve diğer tüm devlet organları için zorunludur. Anayasa’nın açık hükümleri doğrultusunda, bir kişinin milletvekilliği görevinin hukuksuz bir şekilde engellenmesi, sadece ilgili kişi açısından değil, aynı zamanda demokratik temsil ve hukuk devleti ilkeleri açısından da büyük bir sorundur. Can Atalay örneğinde olduğu gibi, Anayasa Mahkemesi kararlarının uygulanmaması, millet iradesinin ve anayasal düzenin ihlal edilmesi anlamına gelir.

Bu çerçevede, TBMM Başkanı ve ilgili tüm yetkililerin, Anayasa Mahkemesi’nin kesinleşmiş kararlarını derhal uygulaması gerekmektedir. Aksi takdirde, anayasal düzenin ve hukukun üstünlüğünün zedelenmesi kaçınılmaz olacaktır. Geçmişte Enis Berberoğlu ve Ömer Faruk Gergerlioğlu vakalarında da görüldüğü üzere, benzer hukuki durumlar karşısında Anayasa Mahkemesi’nin kararlarına uymak, anayasal sorumluluğun ve demokratik meşruiyetin temel gereğidir.

Sonuç olarak, Can Atalay’ın milletvekilliği meselesi, Anayasa Mahkemesi kararlarının uygulanmasının önemi ve TBMM’nin anayasal sorumlulukları açısından bir mihenk taşıdır. Bu durum, Türkiye’de anayasal düzenin korunması ve hukukun üstünlüğünün tesis edilmesi adına, yargı kararlarının titizlikle uygulanması gerektiğini bir kez daha gözler önüne sermektedir.

4. Örnek Olaylar Üzerinden Anayasal Uygulamalar

4.1. Enis Berberoğlu ve Ömer Faruk Gergerlioğlu Vakaları

Türkiye’de anayasal düzenin ve hukukun üstünlüğünün sınandığı önemli örneklerden biri, Enis Berberoğlu ve Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun milletvekilliği süreçlerinde yaşanan olaylardır. Bu iki vaka, Anayasa Mahkemesi kararlarının bağlayıcılığı ve uygulanmasının, millet iradesi ve demokratik temsil açısından ne denli kritik olduğunu gözler önüne sermiştir.

Enis Berberoğlu, İstanbul Milletvekili olarak görev yaptığı dönemde yargılanmış ve hapis cezasına çarptırılmıştı. Bu süreçte, milletvekilliği düşürülmüş ve ceza infazına başlanmıştı. Ancak, Berberoğlu’nun bireysel başvurusu üzerine Anayasa Mahkemesi, Berberoğlu’nun seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkının ihlal edildiğine karar verdi. Mahkeme, Berberoğlu’nun milletvekilliğinin düşürülmesi kararının hukuka aykırı olduğunu belirterek, ihlalin ortadan kaldırılmasını ve milletvekilliği görevinin iade edilmesini hükme bağladı. Bu karar, yasama organının ve ilgili tüm makamların Anayasa Mahkemesi kararlarına uyma zorunluluğunu bir kez daha vurguladı.

Benzer şekilde, Ömer Faruk Gergerlioğlu da milletvekilliği süresince yargı kararlarıyla karşı karşıya kalmış ve milletvekilliği düşürülmüştü. Gergerlioğlu’nun AİHM kararlarına atıfta bulunarak yaptığı konuşma nedeniyle aldığı ceza, Anayasa Mahkemesi tarafından hak ihlali olarak değerlendirilmiş ve Gergerlioğlu’nun milletvekilliği görevinin iadesi gerektiği sonucuna varılmıştı. Her iki vakada da Anayasa Mahkemesi, yasama dokunulmazlığının ve milletvekilliği sıfatının korunması gerektiğini vurgulamış ve bu tür ihlallerin anayasal düzenle bağdaşmadığını ortaya koymuştur.

Bu olaylar, Anayasa Mahkemesi’nin bireylerin temel haklarını koruma ve demokratik temsilin sürekliliğini sağlama görevini yerine getirmede ne denli önemli bir rol oynadığını göstermektedir. Anayasa Mahkemesi’nin kararları, hukukun üstünlüğü ve anayasal düzenin korunması açısından bağlayıcıdır ve devletin tüm organları bu kararları uygulamakla yükümlüdür.

4.2. Kemal Aktaş Vakası ve Meclis Kararları

Kemal Aktaş vakası, Türkiye’de terörle mücadele yasaları çerçevesinde verilen cezaların, milletvekilliği sıfatı üzerindeki etkileri ve Anayasa Mahkemesi ile AİHM kararlarının bu bağlamda nasıl değerlendirildiğine dair önemli bir örnektir. HDP’li milletvekili Kemal Aktaş, 2013 yılında Terörle Mücadele Kanunu’nun 7. maddesi kapsamında mahkum edilmiş ve 1 yıl 8 aylık hapis cezasına çarptırılmıştı. Cezanın kesinleşmesiyle birlikte, milletvekilliği düşürülmesi gündeme gelmişti.

Ancak, bu süreçte Aktaş’ın cezalandırılmasına neden olan konuşmanın Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarına göre suç unsuru taşımadığı belirtilmişti. O dönem Başbakan Yardımcısı olarak görev yapan bir yetkili, Başbakanın da görüş ve talimatlarını alarak, Terörle Mücadele Kanunu’nun ilgili maddesinde değişiklik yapma kararı almış ve AİHM kararlarına uyum sağlamak adına yasal düzenleme gerçekleştirilmişti. Bu değişiklikle birlikte, terör propagandası suçu tanımı daha daraltılmış ve sadece cebir, şiddet veya tehdit içeren ifadeler suç kapsamında değerlendirilmeye başlanmıştır.

Bu düzenlemelerin ardından, Aktaş’ın milletvekilliğinin düşürülmesi geciktirilmiş ve bu süre zarfında kanun değişikliği yürürlüğe girmiştir. Böylece, Aktaş’ın milletvekilliği korundu ve cezaya dayalı olarak milletvekilliğinin düşürülmesi engellendi. Bu vaka, AİHM kararlarının ve uluslararası insan hakları normlarının iç hukuka nasıl entegre edilebileceğine dair önemli bir örnek teşkil etmektedir.

Kemal Aktaş vakası, Türkiye’deki yargı ve yasama organlarının uluslararası hukuk normlarına uyum sağlamada ve anayasal düzeni korumada gösterdiği esneklik ve sorumluluğun bir yansımasıdır. Bu süreç, Anayasa Mahkemesi ve AİHM kararlarının, bireylerin temel haklarının korunmasında ve demokratik temsilin sürdürülmesinde oynadığı hayati rolü bir kez daha ortaya koymuştur. Yasal düzenlemelerin, uluslararası insan hakları standartlarına uygun bir şekilde yapılması, anayasal düzenin korunması açısından büyük önem taşımaktadır.

5. Meclis Başkanının Sorumlulukları ve Anayasal Uygulama

5.1. Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş’a Hitaben: Anayasal Sorumluluk ve Hukukun Üstünlüğü

Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Başkanı olarak görev yapan Numan Kurtulmuş, anayasal düzenin korunmasında ve yasama organının işlerliğinin sağlanmasında kritik bir sorumluluğa sahiptir. Meclis Başkanı, TBMM’nin en üst yöneticisi olarak, anayasanın üstünlüğünü ve hukukun üstünlüğü ilkesini gözetmekle yükümlüdür. Bu sorumluluk, Anayasa Mahkemesi kararlarının eksiksiz bir şekilde uygulanmasını ve millet iradesinin mecliste tam anlamıyla temsil edilmesini içerir.

Anayasa Mahkemesi, Can Atalay’ın milletvekilliği konusunda verdiği kararla, Atalay’ın seçilme ve temsil edilme hakkının ihlal edildiğini tespit etmiştir. Bu durumda, Meclis Başkanının anayasal sorumluluğu, Anayasa Mahkemesi’nin bu bağlayıcı kararını uygulamak ve Atalay’ın milletvekilliği görevine başlamasını sağlamaktır. TBMM Başkanı olarak Numan Kurtulmuş’un, hukukun üstünlüğü ilkesine uygun hareket ederek, bu anayasal yükümlülüğü yerine getirmesi beklenmektedir.

Meclis Başkanı, anayasa tarafından kendisine verilen yetkileri kullanırken, herhangi bir siyasi baskı ya da kişisel görüşten bağımsız olarak hareket etmek zorundadır. Anayasa, Türkiye Cumhuriyeti’nin temel yasası olarak, Meclis Başkanı’nın da en üst düzeyde uyması gereken bir belgedir. Anayasa Mahkemesi kararlarının uygulanmaması, sadece bir anayasa ihlali değil, aynı zamanda demokratik temsiliyetin zedelenmesi anlamına gelir. Bu nedenle, Numan Kurtulmuş’un bu süreçte alacağı kararlar, hukukun üstünlüğü ve anayasal düzenin korunması adına son derece önemlidir.

5.2. Prof. Dr. Ali Fuat Başgil’in Anayasa Üzerine Görüşleri

Türk hukuk dünyasının önemli isimlerinden biri olan Prof. Ali Fuat Başgil, anayasa üzerine yaptığı çalışmalar ve görüşleriyle tanınan bir hukukçudur. Başgil, anayasanın yalnızca yazılı bir metin olmaktan öte, uygulanabilirliğinin ve toplum tarafından benimsenmişliğinin de hayati önemde olduğunu vurgulamıştır. Onun görüşüne göre, “en iyi anayasa uygulanan anayasadır, en kötü anayasa ise uygulanmayan anayasadır.” Bu ifade, anayasanın sadece kağıt üzerinde kalmaması gerektiğini, hukukun üstünlüğü ilkesinin gerçek anlamda hayata geçirilmesi gerektiğini açıkça ortaya koymaktadır.

Başgil’in bu görüşü, anayasa hükümlerinin ve Anayasa Mahkemesi kararlarının eksiksiz bir şekilde uygulanmasının, demokratik bir hukuk devleti için vazgeçilmez olduğunu işaret eder. Anayasanın uygulanabilirliği, devletin tüm organlarının bu hukuki metne sadakatle bağlı kalmasıyla mümkündür. Bu bağlamda, Meclis Başkanı da dahil olmak üzere tüm kamu görevlilerinin anayasal düzeni koruma ve anayasa hükümlerini uygulama yükümlülüğü bulunmaktadır.

Prof. Dr. Ali Fuat Başgil’in bu ilkeleri ışığında, TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş’un, anayasanın ve Anayasa Mahkemesi kararlarının uygulanmasında göstereceği titizlik, hem hukukun üstünlüğünün hem de demokratik meşruiyetin teminatı olacaktır. Anayasal düzenin korunması, yalnızca yasal bir zorunluluk değil, aynı zamanda toplumsal huzur ve istikrarın da temelidir. Bu nedenle, anayasa hükümlerinin etkin bir şekilde uygulanması, Türkiye’nin demokratik hukuk devleti kimliğinin sürdürülebilirliği açısından büyük önem taşımaktadır.

6. Sonuç

6.1. Anayasanın Uygulanmasının Önemi

Anayasa, bir devletin temel hukuki ve siyasi yapısını belirleyen en üst normdur. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, bireylerin hak ve özgürlüklerini güvence altına alırken, devlet organlarının yetkilerini ve sorumluluklarını da açıkça tanımlar. Anayasanın uygulanabilirliği, hukukun üstünlüğünün sağlanması ve demokratik düzenin devamı için hayati öneme sahiptir. Bir anayasanın en iyi biçimde işlemesi, tüm devlet organlarının ve toplumun bu anayasaya sadakatle bağlı kalması ile mümkündür. Anayasa Mahkemesi kararlarının uygulanması, anayasanın etkinliğini gösteren somut bir örnektir ve bu kararların göz ardı edilmesi, anayasal düzenin zedelenmesine yol açabilir.

Özellikle, Can Atalay gibi milletvekillerinin anayasal haklarının ihlal edilmesi ve Anayasa Mahkemesi’nin bu hak ihlallerine karşı verdiği kararların uygulanmaması, demokratik temsil ilkesine zarar verir. Anayasa, millet iradesinin en yüksek tezahürü olarak görülmeli ve bu iradenin temsilcileri olan milletvekillerinin görevlerini icra edebilmesi için gerekli hukuki güvence sağlanmalıdır. Anayasanın her koşulda titizlikle uygulanması, sadece hukukun üstünlüğünü değil, aynı zamanda devletin meşruiyetini ve toplumsal barışını da güçlendirir.

6.2. Hukukun Üstünlüğü İlkesi ve Parlamento Üyelerinin Hakları

Hukukun üstünlüğü ilkesi, tüm bireylerin ve kurumların, yasa önünde eşit olduğunu ve hukukun belirlediği çerçevede hareket etmesi gerektiğini ifade eder. Bu ilke, devletin keyfi uygulamalardan arındırılmasını ve anayasal düzenin korunmasını sağlar. Parlamento üyeleri de dahil olmak üzere, her bireyin hukukun koruması altında olduğunu bilmesi, demokratik bir hukuk devletinin en temel gereksinimlerinden biridir.

Parlamento üyelerinin, seçilme ve temsil edilme hakları, demokratik temsiliyetin vazgeçilmez unsurlarıdır. Anayasa, bu hakların korunması için çeşitli mekanizmalar öngörmüş ve Anayasa Mahkemesi, bu hak ihlallerine karşı son başvuru merci olarak önemli bir görev üstlenmiştir. Enis Berberoğlu, Ömer Faruk Gergerlioğlu ve Can Atalay gibi örnekler, hukukun üstünlüğü ilkesinin uygulanmasında anayasanın ve Anayasa Mahkemesi kararlarının ne kadar kritik olduğunu ortaya koymaktadır.

Bu bağlamda, Anayasa Mahkemesi kararlarının eksiksiz uygulanması, sadece hukukun üstünlüğünün sağlanması için değil, aynı zamanda parlamentonun etkin ve meşru bir şekilde çalışabilmesi için de şarttır. Milletvekillerinin anayasal haklarının korunması, sadece bireysel bir hak değil, aynı zamanda millet iradesinin tam anlamıyla tecelli etmesinin de bir gereğidir. Anayasanın titizlikle uygulanması, Türkiye’nin demokratik hukuk devleti kimliğini sürdürebilmesi için vazgeçilmezdir.

9 Ağustos 2024, Cambridge