Edward Said’in entelektüel seyri, Filistin üzerine düşünmenin, Filistin dolayısıyla düşünmenin bugünün dünyasında ne tür uzanımlara sahip olduğunun çok çarpıcı bir örneğidir.
Said’i sosyal bilim çevreleri söylem aracılığıyla yaratılan ve iktidar-sömürü ilişkilerini mümkün ve haklı kılan gerçekliklere dair yaklaşımıyla tanıdı ve öyle kabul etti. Oryantalizm isimli kitabı batı-merkezli bir dünyanın inşa edilmesinde söylemin nasıl bir rol oynadığına dair çok güçlü bir çalışma. Ancak bu çığır açıcı çalışmayı asıl motive eden etkenin Filistin konusu olduğunu kitabı okuyanların çoğu gözardı eder. Oysa Said Amerika’da daha başta bile İngiliz Dili ve Edebiyatı alanında oldukça parlak seyreden kariyerinin erken aşamalarında 1967 yılında yaşanan Arap-İsrail savaşına Amerikalı dost bildiği çevrelerin bile verdiği tepkilerle hayatının dönüm noktasına gelmiş, adeta o saatten sonra Filistinli olmuştur.
Onun yaşadığı bu “aydınlanma” aslında Amerika’dayken Seyyid Kutub’un Hasan el-Benna’nın şehit edilmesi haberlerinin büyü bir coşkuyla-sevinçle karşılanması karşısında yaşadığı aydınlanmaya çok benziyor. Hasan el-Benna’nın ABD’de bu kadar büyük bir nefretle karşılanmasının ne önemli sebebi de yine Filistin davasına olan büyük desteği ve İsrail’e karşı harekete geçirdiği gönüllü savaşçılardı.