Bunlar birbirinden elbette kopuk olmasa da birbirinden çok farklı şeylerdir. Hermenötik felsefenin uyarıları sayesinde bir yazarın metninin ne söylediğinin ayrı, onun nasıl okunduğu, anlaşıldığı veya anlamlandırıldığı konusunun ayrı olduğu bilgisi artık felsefi okuma-yazma bilen herkesin ebcediyatı haline gelmiş olmalı.
Aslında hiç söz etmeye, değinmeye değmez bir tavır bu. Bir değerlendirme veya eleştiri değil. Tamamen psikolojik motivasyonlarına müracaat edilerek izahı yapılabilecek bir kapalılık hali. Ama ona da değmez diyeceğim, ama tipik olarak sürekli karşımıza çıkan, bulaşan, sataşan bir ahlaki ve entelektüel sefalet hali bu.
Hiç kuşkusuz Taha Abdurrahman’ın Kur’an’a, yani çok daha sağlam bir referansa dayanarak en azından sözünün önemli bir kısmının retorikten uzak, sağlam bir yere basıyor olduğunu biliyoruz. Kur’an’ın gösterdiğinden çok daha ileri, çok daha özgün bir felsefe ortaya koymasını zaten beklemiyoruz.
Bir de Ankara ziyaretinin son gününde, Netenyahu’nun ABD Kongresinde alkışlarla karşılanmasına karşı bir tepki olarak vermeye karar verdiği Gazze konferansının hikayesi var. O hikayeyi yazacaktım aslında bugün ama, artık bilahare.