Doğrusu bugün üniversitelerin geriye gittiğini söyleyenlerin hangi alanda bu geriye gidişin olduğunu somut örneklerle rakamlarla ortaya koymalarını beklesek de boşuna, çünkü bu tavırları bilgiden kaynaklanmadığı için ortaya konulan bilgilerle değişecek gibi değil. Ama biz yine de sorumuzu sorup cevabını somut olarak vermeye devam edelim:
Sayısal alanda veya üniversitede özerklik, bilimsel özgürlük alanında mı? Bu dönem mesela Cumhuriyetin ilk dönemleri midir? Oradan başlayabiliriz, sonra diğer dönemlere de geçip üniversitenin “altın çağ”ını arayalım isterseniz.
“İstanbul Dârülfünûnu Türkiye münevverliğinin beklediği salâha ve terakkiye eremedi. Memlekette siyasî, ictimâî büyük inkılaplar oldu. Darülfünûn, bunlara karşı bîtaraf bir müşâhit kaldı.. İktisadî sahada esaslı hareketler oldu. Dârülfünûn bunlardan habersiz göründü. Hukukta radikal değişiklikler oldu. Dârülfünûn yalnız yeni kanunları tedrîsat programına almakla iktifa etti. Harf inkılabı oldu, özdil hareketi başladı. Dârülfünûn hiç tınmadı…”.
Böyle bir yaklaşımın hiçbir ölçü ve ölçekte üniversite için bir “altın çağ” oluşturamayacağı açık. Peki sonraki yıllarda bu altın çağ yakalanabildi mi acaba? Ne zaman mesela?