İslamcı aydının iktidarla imtihanının her aşamasında başarılı veya ideal olduğunu kimsenin söyleme imkânı yok elbet. Buna kendi deneyimim de dahil, ama bu aynı zamanda ideal ile gerçeklik arasındaki hiçbir zaman kapatılamayan ve hiç kapatılamayacak olan mesafeyle de alakalı bir şey.
Platonik siyasetin akıbetinin ne olduğunu bizzat Platon’un kendi Syracusse deneyimi oldukça trajik, biraz da komik bir biçimde ortaya koymuştur. İdeallerimizi idealleştirmekle başlıyor aslında büyük yanlış. Kendi zihnimizde kurduğumuz ütopik mükemmel dünyaların içine gerçekliği sıkıştırmaya çalışmanın hayal kırıklığıyla sonuçlanmamış bir tecrübesi yok tarihte. Esasen bu tarz ütopik tasavvurlar Siyonizm kadar imkânsız ve insanlığa aykırı bir istikamette seyreder. Tarihe, gerçekliğe, insanın tabiatına ters gider çünkü. İdeal diye tasavvur ettiğimiz şeyler büyük ölçüde bizim beşeri sınırlarımızla, faniliğimizle tahdit edilmiştir, gerçeklikse her zaman idealleri aşar.
Çoğu kez siyaset o uzak ideal ütopyaya ulaşabilmek için kat edilen yolun zorunluğu ve geçiciliği üzerinden etiği askıya kılarak işler. Yolun etiği ile idealize edilmiş menzilin etiği birbirinden ayrıştırılınca menzilin etiğinden günümüze hiçbir şey kalmaz. Biz ise baştan beri yolun menzilden ayrışamayacağını, gelecekte ulaşmayı düşündüğünüz ideal rejime ertelenecek bir değerin, bir etik kuralın olamayacağını söylüyoruz. Bu konuda üzerinde konuşulabilecek bir İslamcı siyasal deneyim varsa bu açıdan değerlendirilmesi gerekir.