Sanatkârlar dünyamızın tadı-tuzu hükmündedirler. Sanatkârları olmasaydı, Dünyanın tadı-tuzu olmayacaktı. (Sanatkârlar) derken, her daldan sanatkârları dillendiriyoruz.
Bazı sanatkârlar, birbirlerinin tamamlayıcılarıdırlar. Örneğin, şâirleri düşünün. Şârler, şiirler yazarlar. Bu şiirleri, bestekârlar şarkılar, türküler haline çevirirler. Ses sanatkârları güzel sesleriyle bestelenmiş şiirleri şarkılar, türküler halinde çığrıştırırlar. Onlar şarkı, türkü söylerlerken piyanistler, kemanşörler, sazcılar, davulcular refakat ederler. Rakkaseler, sahne alırlar. Bu sadece şiir üzerinden yürütülen bir sanat ekolü!
Ressamlar olmazsa, hayranlıkla seyrettiğimiz tablolar olmayacaktı. Desenler, nakışlar bulunmayacaktı. Mimarlar olmasaydı, Selimiyeler, Sultan Ahmetler, Ayasofyalar, Eyfel kulesi gibi hayranlıkla izlenilen eserler bulunmayacaktı. Mühendisler olmasaydı, köprüler, tüneller, hava limanları ve hayatımızı kolaylaştıran diğer güzellikler bulunmayacaktı.
Otomobiller, trenler, vapurlar, uçaklar, füzeler ve benzeri yapıtlar da sanatkârların eserleridir.
Öyle düşünün ki, ekmek yapmak bile bir sanat işidir. Çiftçi tarlasını ekmezse, değirmenci buğdayı öğütmezse, fırıncı öğütülen buğdayın ununu ekmeğe çevirmezse halimiz ne olurdu.
Giyim, kuşam, hayatta kullanılacak tüm malzemeler, ev eşyaları hepsi de sanatkârların eserleridir.
Mustafa Kemal ATATÜRK’ÜN “Sanatsız Kalan Bir Milletin Hayat Damarlarından Biri Kopmuş Demektir” sözünün ne kadar anlamlı olduğu ortada değil mi!
Evet, toplum olarak yaşamımızı sanatkârlara borçluyuz. Bu bakımdan, bütün sanat türlerine ve sanatkârlara saygı duymak gerektiğini anımsatalım.