Siirt Gazetesinin basıldığı baskı makinesinin mürekkep haznesi bozuk olduğundan, halen boyacılar tarafından da kullanılan MALAYLA tablaya mürekkep sürülürdü. Mürekkebin iyice ezilmesi için kauçuktan dökülmüş merdaneleri kullanırdık. Merdaneler büyük olduğundan karşılıklı olarak iki kişi tarafından birlikte kullanılır ve mürekkebin iyice ezilmiş olmasını sağlardık. Mürekkebi elle verdiğimizden, genelde ilk basılan gazeteler koyu, sonrakiler açık çıkardı. İhtiyaç duyulduğunda yeniden mürekkep verilirdi.
Kâğıt, makineye elle sallanırdı. Genelde, makineye kâğıdı süren yine başmürettip olurdu. Bu arada, gazetenin çapı belki 1,5 metre olan kasnağını bir çeviren vardı. Makinenin üzerinde sayaç olmadığı için, basılacak gazete miktarına göre kâğıdı keser, hazır ederdik. Gazete baskısı bittiği zaman, makineye kâğıdı süren kişi tahtaya tıkırdatır, baskının bittiğini işaret ederdi. Bunun üzerine kolu çeviren kişi de makineyi stop ettirirdi.
Gazetenin basımı tamamlandıktan sonra, bu defa üzerine benzin dökülen fırçayla harflerin üzerindeki mürekkepler temizlenir, pırıl-pırıl hale getirilir, vizoları çözülerek, kasaların önlerine boşaltılır, yazıların dağıtmasına başlanırdı. Dağıtma işi, yazmaya göre, daha rahattı. Mesela, bir kumpas yazı dizilinceye kadar normalde 3 kumpas dağıtma yapmak şeklinde mukayese edilebilir. Dağıtma sırasında, tabii yanlış yerlere giden harfler olurdu. Yanlışlıklar, özellikle yan yana olan yuvalarda meydana gelirdi. Kendi aramızda yanlış giden harfler için espri olarak (komşu ziyaretine gitmiş!) derdik. Tabii, dağıtmadaki yanlışlıklar, yazı dizerken de önümüze çıkardı. Mürettip fark etse, değiştirir, fark etmezse, iş musahhihe kalırdı. Netice itibarıyla musahhih de insan. O da fark etmeyince gazetede yanlış olarak çıkardı.
Zaman içinde, ezilen harfler yenilenir, yeni harfler sipariş edilirdi. O yıllarda Ankara’da, İstanbul’da, Adana’da, İzmir’de hurufat işi üzerinde çalışan çok sayıda dökümhaneler vardı. Fotoğraflar, karikatürler ve benzeri işler ise, ancak bu iş üzerinde çalışan klişehanelere gönderilerek yaptırılırdı. Düz saç üzerinde işlenen klişeleri, harflerin seviyelerine getirmek için altlarına tahta veya kalemtur denilen parçalar konulurdu. Yani, bir fotoğrafı, bir karikatürü veya benzeri bir çalışmayı aynı gün yayınlamanın imkânı yoktu. Aynı gün şöyle dursun, mesela İstanbul’daki bir klişehaneye gönderdiğinizi düşünürseniz, sadece geliş ve gidişi, o günün şartlarında en az 15 gün sürerdi.
Görüleceği gibi, geçmiş yılların şartlarında Siirt gibi bir yerde gazete basmak hayli yorucu ve meşakkatli bir işti. SİİRT GAZETESİ, yıllarca işte bu şartlar altında yayınlandı ve 87. yayın yılına ulaştı. Bunu başarabilmek için her şeyden önce çok idealist çalışanlara ihtiyaç olduğu ve SİİRT GAZETESİNİ YAŞATANLARIN DA BU İDEALİSTLER OLDUKLARI MUHAKKAKTIR.
TAŞLAMA
VAZGEÇİLMEZ SANANLAR
VARDIR KENDİLERİNİ
MEZARLIKLAR DOLUDUR
MİLYARLAR ONLAR GİBİ
HER DEVRİN RİCALLERİ
DEĞİŞİKTİR ELBETTE
KİMLER-KİMLER GEÇTİLER
UNUTULDU HEPSİ DE
TARİHE MÜHÜR VURAN
KAHRAMANLAR VAR ELBET
ANILANLAR ONLARDIR
ELBET EBET-MÜEBBET
OSMANLI’DA FATİH VAR
SELİM VAR, SÜLEYMAN VAR
TÜRKİYE’DE TEK OLAN
ATATÜRK’TÜR O KADAR
YORUMLAR