Geçmiş yıllarda Şehrimizde Bağcılık, önemli geçim kaynaklarından biriydi. Ağustos ayının sonlarında başlayan ve Ekim ayının ortalarına kadar devam eden bu süre içinde kurutulacak üzümler, incirler toplanıyor, pekmez veya sucuk yapılacak üzümler ayrı-ayrı derlenirdi.
Bizim Siirtçe Arapçasıyla BAĞBOZUMUNUN KARŞILIĞI (TEZYİT)tir! Tezyit kelimesinin Türkçe karşılığı ARTTIRMAK’TIR. Mevsiminde yenmek üzere derlenen üzümün fazlası peksimet, sucuk veya pekmez yapılır, yani arttırılır, bir kısmı evin kışlık ihtiyacı için ayrılırken, ihtiyaç fazlası satılır.
Bağlar, geçmiş yıllarda Siirtlilerin geçim kaynağıydı. Bağ sahipleri, bağ mahsullerinden kendi ihtiyaçlarından fazlasını satarak, geçimlerini sağlarlardı. Bağbozumu mevsimini bağlarda geçirirler, geceleri bağlarda yatarlardı. Bağları birbirine yakın olan bağ sahipleri, gece saatlerinde kendi aralarında toplanarak sohbet ederler, hoşça vakit geçirirlerdi.
Bu arada, çok enteresan olayların yaşandığı da olurdu. (SİİRT’LE İLGİLİ ANEKDOTLAR) kitabında yer alan birkaç anekdotu naklederek okuyucularımızı gülümsetelim istedik. İşte o anekdotlardan biri:
“İŞİN FARKINA VARIRLARSA KULAKLARIMIZI KESERLER!
Geçmiş yıllarda, Siirt’in bağları çok şen olurmuş. Fıstıklar ve üzümlerin hasat vakitlerinde, bağ sahipleri, bağ evlerinde yatarlarmış. Kimileri, bağlarında yaptıkları bir odadan müteşekkil taştan, topraktan örme odalarda kalırlarmış, kimileri çardaklarda.
İşte, yine geçmiş yıllarda üzümlerin olgunlaştığı, fıstıkların toplanmalarına başlanacağı dönemde üç-beş kafadar, gece vakti bağlara giderek, hırsızlık yapmayı planlamışlar. Bunların arasında bir de YARIM HOCA denebilecek biri varmış. Diğer hırsızların lideri de oymuş. Onlara taktik vererek demiş ki:
-Ben şimdi gidip, bağları teker-teker gezeceğim. Bağ sakinlerini yatsı namazını birlikte cemaat halinde kılmağa davet edeceğim. Tabii, sünnetleri, farzı, tesbihatları mümkün mertebe uzatacağım. Gerekirse, arkasından va’zu nasihatte bulunacağım. Siz, bu arada sepetleri doldurur ve uzaklaşırsanız!
Yarım Hoca, dediği gibi bağları teker-teker gezmiş, bolluk ve bereket dilemiş. Bereketin artmasına vesile olması açısından, belli bir alanda yatsı namazını cemaat halinde kılmayı teklif etmiş.
Eski Siirtliler ve özellikle bağ, bahçe işleriyle uğraşanlar, gerçekten dini bütün insanlarmış. Bağda, cemaatle namaz kılmak onları da sevindirmiş. Abdestli olmayanlar, abdesestlerini almışlar, cemaatle namaz kılmayı müsait bir alanda toplanmışlar. Yarım Hoca, sünnetlerin önemine işaret ederek, önce hepsini sünnet namazlarını edaya davet etmiş. Sonra, cemaatle vakit namazını kılmağa sıra gelmiş. Tabii, bu arada hırsızlar, çoktan işe koyulmuş, sepetleri dolduruyorlarmış.
Yarım Hoca namazdayken, arkadaşlarının çıkardıkları hışırtıları duymuş. Onları ikaz için birinci rekatın kıyamında Fatiha’dan sonra, mesaj olmak üzere onlara şöyle seslenmiş:
“YE EYYUHEL KATİFUN
LE TAKTIFU KARATİLKEN
KABEL KARATİLNA,
VELE TUHABBİBU ELEL TURAB
KEME SEM’U FİNE
Dİ KATU EVENİNE”
Tam karşılığı olmazsa bile Yarım Hocanın söyledikleri, Türkçeye şöyle tercüme edilebilir:
“EY DEVŞİRENLER (ÜZÜM)
SAKIN, KENDİ SEPETLERİNİZİ
BENİM SEPETİMDEN ÖNCE
DOLDURMAYINIZ
ÜZÜM DEVŞİRİRKEN
DİKKATLİ OLUNUZ
TOPRAĞA TANELER DÖKÜLMESİN.
SONRA, BİZİM YAPTIKLARIMIZI
ANLAYACAK OLURLARSA
KULAKLARIMIZI KESERLER!”
Geçmiş yıllarda sık, sık esprili bir şekilde nakledilen bu olayın gerçekten yaşandığına inanmamakla birlikte, Siirt’imize has bir anekdot olması açısından kaybolmamasını istedik.
YORUMLAR