Taşına, toprağına, bayrağına kurban olduğum memleketimin üç dilli kardeş şehrimin güzel insanlarına selam ve saygılarımla…
Hepimiz koronavirus uzmanı olduğumuzu zannediyoruz.. Herkes bir arkadaşına ne yapmaması gerektiğini anlatıyor ve böylelikle kulaktan kulağa yayılan bilgi kirliliği vahim bir yere doğru ilerliyor.. Doğrusu ne peki diyecek olursanız, doğrusunu televizyona çıkıp bizlere bu virüsün ve olacak tehlikelerini anlatan saygıdeğer uzman sağlıkçı hocalarımızı ve sağlık bakanlığının açıklamalarını dikkate almak.. Ötesi bizi ilgilendirmiyor, bizi ilgilendiren kısımları yerine getirmemiz için de sevgili hocalarımızdan özellikle Prof.Dr. Vefik Arıca, Prof.Dr. Kadriye Kurt Yaşar, Prof.Dr. Başar Cander gibi değerli Siirtli hocalarımız var ve onlarla ne kadar iftihar etsek azdır.. Özellikle böyle kıymetli bilim insanlarının fikirleri ve anlatımları bizler için önemli birer değer olarak her zaman için başucumuzda büyük bir bilgi hazinesi olarak duracaktır ve önemli olanda budur.
Yoksa, bunun haricinde sumak iyi gelmiş, kelle paça şöyle olmuş, fasulyenin gazı olmayınca iyi olurmuş gibi halk arasında dile getirilenler değerli olabilir ama, kale almamak en doğrusu olur. Biz, aklımızın yettiğince bundan sonrasına bakalım ve daha hijyen bir şekilde nasıl yaşarız, birbirimizi nasıl hayata ve yaşama bağlayabilirizi düşünelim.. Bu virüs elbet bitecek, asıl virüsten sonrası önemli ve yine aynı hayat biçimini mi benimseyeceğiz, yoksa daha huzur bulacağımız sakin ve dingin bir hayatımı tercih edeceğiz.
Her taraf beton, her taraf duvar ve üstümüze-üstümüze gelen araç trafiği, gürültü ve depresyon.. İşten eve dönememenin stresi, sabah işe gidememenin stresi, gün içerisinde yaşanan koşuşturma ve oluşan deformasyon.. Bütün bunların getirdiği gerginlikle birlikte oluşan sinir harbi.. Neresinden bakarsak bakalım durum böyleydi, şimdi evdeyiz ve oturup düşünecek vaktimiz çok.. Şöyle bir silkinip kendimize gelelim ve düşünelim mutlu muyduk?