–Kenetlenerek bir olan ve dağılmadan bir arada duran; biz şeklinde geniş aile olmaktan, bene ve bencilliğe düşmemiz; çok kötü sosyal bir serüven ve kahredici, kötü sonuçları olan feci bir dönem.
– Kalabalık ailelerden, çekirdek ailelere evrilen aile yapımız; insanları birlikte yaşayıp, dayanışma geleneğinden aynı evde yaşayıp, odalarına çekilen bir iki çocuğun ben merkezli bir yaşam sitiline sürükleyen tuhaf bir aile yapısı doğurdu. Bu yeni nesil garip aile şekline çekirdek aile bile diyemeyiz. Çünkü, çekirdek aile ana baba ve çocuklardan oluşur. Ama, yeni nesil ailelerin bir kısmı; çeşitli bahaneleri birer gerekçeymiş gibi öne sürerek, ya hiç çocuk doğurmuyorlar ya da nispeten cesur davranıp, bir iki çocuğa sahip olanlarının çocukları ortada hiç görünmüyorlar.
-Maddi ihtiyaçlarının karşılanması dışında aynı evde yaşamakla birlikte, odalarından hiç çıkmıyor çocuklar, özellikle gençler odada olmadıkları zamanlarının çoğunu dışarda arkadaşlarıyla ya kafede orda burada oturup ya da cadde ve sokaklarda gezer durumdadırlar. Ev değil, sanki otel odası.
-Eski aile yapımız, geniş ataerkil aile konseptindeyken ailenin birinci, ikinci ve üçüncü kuşakları bir arada yaşıyordu; Kahir ekseriyeti cas evlerden, münferit olarak da taş evlerden oluşan eski Siirt mimari yapısında; genişlikleri değişmekle birlikte, evler; kalabalık aile efradını alabilecek büyüklükte ve düzende inşa ediliyorlardı. Birbirinden ayrılıp kopmadan bir arada yaşayan ailelerin adeta konak tarzındaki bu evleri “derge” adı verilen büyük bir giriş kapısından ulaşılan avlu ve bahçe ile bunun etrafında sıralanan odalardan oluşuyordu. Adeta bugünkü pansiyonlar gibi ortak bir mutfakta pişirilen yemekler, bütün aile efradı bir arada orta sofrada yeniliyordu.
-Kopmadan, bir arada duran geniş aileye mensup olanların sayısı; rahatlıkla 20-30 kişiyi bulurdu. Erkek evlatlar; evlenip çoluk çocuk sahip olmalarına rağmen eş ve çocuklarıyla sıkış tıkış vaziyette ailecek kalırlardı, kendilerine verilen birer odada. Aile büyüklerine ve kıdemli olan evli büyük evlatlara yüksek oda anlamına gelen “ılli” tahsis edilirken, yeni evlilere ve gençlere alt oda anlamına gelen “ırvi” düşerdi. Çocukların sayısı şimdiki gibi 1-2 ve maksimum 3 değildi. 5-6 çocuk vasat kabul edilir. 3-4 çocuğu olanlara vah vah denilirdi. 7-8 çocuk ve daha fazlasını bir arada barındıran kadrosu geniş, evlenen erkeklere de birer oda verilerek; torunlarla birlikte 3 kuşak bir arada tutulurken, nasıl oldu da bir iki çocuğu evde tutamaz olduk. Evde durdukları anlarda kapısını kilitleyip, odasına hapsolan çocuklarımız var, artık.
-Madden nispeten konforlu bir hayat yaşasak bile, bu manevi eksiklik; mutsuzluğumuzun önemli sebeplerinden biri değil midir?