-Bilindiği üzere, Atmosfer; yaşadığımız dünyayı çepeçevre saran ve çeşitli gazların karışımından oluşan bir hava tabakasıdır.
-Kuran’da; Allah’ın ben göğü sizi kuşatsın ve zararlı yapılardan korusun, su başta olmak üzere birçok ihtiyacınız ondan karşılansın diye 7 kat olarak yarattım buyruğunda olduğu üzere, çeşitli katmanlarda oluşan Atmosfer; “Ozon” tabakasının varlığıyla, canlıları güneşin radyasyon içerdiği için zarar verici ve hatta öldürücü olan ultraviyole ışınlarından korur. “Termosfer” tabakasında güneşin aşırı ısısı tutulur. İçinde yaşadığımız en alt tabaka olan “Troposfer”de nem dağılımı ve su dolaşımı sağlanır.
-Bütün bunların yanı sıra, hepsinin toplamına hava adını verdiğimiz gazlardan oluşan atmosfer; ısı dengesini korur. Havada bulunan Oksijen kadar, Karbondioksitin de önemi çok büyüktür. Periyodik olarak salınımlar yapması haricinde Atmosferde belirli bir oranda bulunan ve bitkilerle insan ve hayvan gibi diğer canlılar arasında dolaşımda olan Karbondioksit; güneşten gelen ısının tutulması gibi, çok önemli bir işleve sahiptir. -Lakin sanayi devrini başlamasıyla birlikte yaklaşık 150 yıldır fabrikalarda ve ulaşımda kullanılan makina ve sistemlerin enerji ihtiyaçlarının karşılanması adına; önce kömür, sonra petrol ve en son da doğalgaz kaynakları gittikçe artan oranlarda tüketilmeye başlandı. “Fosil Yakıt” adı verilen bu enerji kaynaklarının aşırı kullanımı sonrası; atmosferde belirli bir seviyede olması gereken ve ısınmaya etki eden Karbondioksit oranı, anormal seviyede arttı. Aslında; Buzul Döneminden çıkılan zamandan bu yana, binlerce yıldır çok yavaş bir tempoda ısınan dünyanın, ısı ve iklim dengesi; sanayi ile birlikte, çok büyük oranlarda tüketilen fosil yakıtların saldığı Karbondioksit nedeniyle; bozuldu ve daha da bozulmaya devam ediyor. Zira yoğunlaşan Karbondioksit, “Sera Etkisi” yaparak dünya genelindeki sıcaklığın durmadan artmasına sebep olmaktadır. Doğal yapıyı bozan bu durum; kuraklığın artması ve buzulların aşırı oranda erimesi, bununla birlikte su ve sıcaklık dengesinin bozulmasına bağlı olarak; canlı ekosistemlerinin bozulması ve canlı çeşitliliğinin azalması gibi bir dizi sorunu beraberinde getirmektedir.
-Küresel ısınmayı tetikleyen Doğalgaz ve Petrol başta olmak üzere; Fosil Yakıtları aşırı oranda tüketilirken, bir yandan da Fotosentez ile Karbondioksiti kullanmak(harcamak) suretiyle, aşırı artış gösteren Karbondioksit miktarını düşürerek ve bu suretle de; ısıyı dengeleyecek Bitki örtüsü ve bu örtünün en önemlisi olan Ormanlar yok edilmektedir.
-Bu durumun, daha da azarak; bizi dönüş yapsak bile artık bir işe yaramayacağı noktasına gelinmeden; yenilenebilir ve çevre dostu enerji kaynakları üretimini hızla arttırmak suretiyle, düzeltilmesi gerekir. Su Gücü Enerjisi artık genellikle sadece akarsular üzerinde kurulan hidroelektrikle sınırlı kalmayıp, denizlerdeki dalga, akıntı ve hatta Gel-Git enerjisinin bu işe dahil edilmesi gerekir. En büyük enerji kaynağımız olan Güneş Enerjisinden çok daha fazla faydalanılabilir. Rüzgâr Enerjisi, Jeotermal (Yeraltı Isısı) ve Nükleer Enerji sistemleri gelişen teknolojilere birlikte çok daha büyük kurulum güçlerine kavuşabilir. Bu açıdan ülkemiz de kurulan Nükleer santrallar başta olmak üzere, Rüzgâr, Güneş ve Jeotermal enerji sistemleri ve kurulu gücü gittikçe arttırılan Hidroelektrik üretimi son derece önemlidir.