-Tıpkı; ne ekersen onu biçersin, atasözüne benzer başka bir durum. Ne üretirsen, onu tüketirsin söyleminde saklıdır.
-Türkiye’de 2 temel tüketim maddesinden hareketle konuya açıklık getirelim. Türkiye’de yiyeceklerde ve içeceklerde en fazla tüketilen ürünlerden birincisi; buğdaya dayalı ekmek ve hamur ürünleridir. Aynı zamanda; buğdaydan mütevellit bulgur çeşitlerinin tüketimi de, son derece yaygındır. İkincisi ise, kahvaltılarda, çayhanelerde, arkadaş sohbetlerinde misafirliklerde orda burada çokça tükettiğimiz çaydır.
– Peki bu ürünleri neden bu denli fazla tüketiyoruz.
-Çünkü, ülkemizde, en fazla üretimi yapılan ürünler, bunlar.
-Ülkemizde yılda, 20 milyon ton civarında üretim yapılan buğday, en geniş ekim sahasına sahip ve en fazla üretilen tarım ürünümüzdür.
-Özellikle; İç Anadolu ve Güneydoğunun karasal iklim görülen ova ve platoları başta olmak üzere, Doğu Karadeniz hariç; Türkiye’nin tüm bölgelerinde yetişmektedir. Bu nedenle bu kadar çok fırın ve bu kadar çok unlu mamullerin tüketimi ortaya çıkmıştır. Pilavlarda ve bilhassa; çiğköfte vs. çeşit çeşit köftelerde çokça bulgur çeşitleri tüketmemizin sebebi de en fazla ürettiğimiz ürünün buğday olmasıdır.
–Oysa başka başka ülkelerde en fazla tüketilen tahıllar farklıdır. Mesela Çin, Japonya ve uzak doğu ülkelerinde fazla pirinç tüketilmektedir. Çünkü buralarda yaşanan çok yağışlı olan muson ikliminden dolayı, en fazla pirinç üretilmektedir.
-Gelelim çayın, kahvaltılarda, çayhanelerde, yemek sonrasında şu veya bu zamanda, evde ve çarşıda çok tüketilmesine zemin hazırlayan duruma
-Çayın, Rize ve çevresi başta olmak üzere; Doğu Karadeniz gibi sınırlı bir alanda, çokça üretiminin yapılmasının uzunca bir hikâyesi var.
-Çay, önceleri Karadeniz de yetişmiyordu. Sonradan üretilmeye başlandı.
-II. Abdülhamit döneminde ilk kez çay zirai bir ürün olarak düşünülür. 1894 yılında, Orman, Madenler ve Tarım Bakanlığı’ndan dönemin sadrazamına bir belge yazılır. Belgede çayın ticari değerinin yanı sıra şifa kaynağı olduğu belirtilerek, tarımının yapılması amacıyla ‘uygundur’ onayı istenir. Konuyla ilgili onayın kısa süre içinde çıkmasıyla beraber Japonya’dan tohum tedarik edilir. Çayın ekimi ile ilgili ilk girişimler Bursa’da gerçekleşir, ancak ekolojik koşulların elverişsizliği sebebiyle bu girişimler başarısızlıkla sonuçlanır.
1917 yılında Halkalı Yüksek Ziraat Mektebi Müdür Vekili Ali Rıza Erten ve beraberindeki heyet, çay yetiştirilen bölgeyi incelemek üzere Batum’a gider. Doğu Karadeniz’de Rize ve çevresinin toprak ve iklim koşulları itibariyle Batum’la benzerlik gösterdiğini anlatan bir rapor hazırlar ve dönemin Ekonomi Bakanlığı’na sunar. Rapor, I. Dünya Savaşı nedeniyle askıya alınsa da 1924 yılında Rize ve çevresindeki sosyo-ekonomik sorunların tartışıldığı bu dönemde tekrar gündeme alınır. Böylece 1924 tarihli çay, mandalina ve portakal yetiştirilmesine ilişkin 407 Sayılı Kanun çıkartılır. Dönemin Ziraat Umum Müdürü Zihni Derin tarafından başlatılan ilk çalışmalar, Gürcistan’dan getirtilen ilk tohumlarla mümkün olur. Rizeli üreticilere dağıtılan bu tohumlarla Borçka’da ilk deneme üretimleri başlar. Deneme üretimlerinin başarılı sonuçlanmasıyla, 1937’de Batum’dan 20 ton çay tohumu ithal edilir ve ilk mahsul 1938 yılında alınır.
-İşte bu şekilde; uzunca bir üretim hikâyesi olan çayın, Karadeniz’in doğusunda yaşanan çok yağışlı iklimine uyum göstermesi sonucu, yurdumuzda yakın zamanlarda üretiminin başlayıp, önemli miktarlarda üretilmesi, bizleri çay müptelası yapmıştır.
-Yöresel yemek çeşitlerinin farklılıklar göstermesinin en temel sebebi de; o yörelerde en fazla yetişen ürünlerin farklılıklar göstermesidir. Mesela; daha çok hayvancılık yapılan iç bölgelerimizde; kebaplar vs gibi et yemekleri öne çıkarken, özellikle Ege kıyılarında sebze yemekleri ve zeytinyağlı çeşitler daha çok yapılmaktadır. Hatta her yörenin kendine has yöresel yemeklerinin ortaya çıkışında, orda en fazla yetişen ürünler belirleyici olmuştur dersek; sanırız, yanlış olmaz.