-Bilindiği gibi, Türkiye aktif bir deprem kuşağında yer almaktadır. Jeolojik olarak Alp-Himalaya kıvrım kuşağında yer alan Türkiye, 3. Jeolojik zamanda şiddetli kıvrılma hareketleri, onun sonrasında da kırılma hareketlerine maruz kalmıştır.
-Ağrı, Süphan, Erciyes ve Karadağ gibi yanardaağların oluşumu, derin kırıklardan püskürerek yayılan lavlarla ilgilidir. Özellikle Orta Anadolu ve Doğu Anadoluda diziler şeklinde sıralanan bugün itibariyle sönmüş volkanla, geçmişte Anadolu’nun ne denli şiddetli yer hareketlerine maruz kaldığının birer göstergesidir.
-Siirt, jeolojik olarak Güneydoğu Anadolu’nun güney kesimlerini de kaplayan Arap Levhası platformunun en uç kısmında yeralmaktadır. Bu levha ve yanıbaşındaki Afrika kıtasını oluşturan levhanın kuzeye doğru yani, Avrupa’ya ve Anadolu’nun batısına doğru bugün itibariyle her yıl 2-3 cm kayması sonucu, şiddetli kırılmalarla oluşan Ege Denizi ile Anadolu’nun batı kesimlerini sıkıştırarak daha önce oluşturduğu fay hatlarını harakete geçirip, çeşitli büyüklükte depremler üretmektedir.
Bu depremler, bazen; 1999 Marmara depreminde ve peşisıra yaşanan Düzce depreminde olduğu gibi, şiddetli depremlerin yaşanmasına sebep olmaktadır. Öte tandan Afrika levhasının yapışığındaki Arap levhasını da, kuzeyindeki Anadolu’nun doğusu ve İran’a doğru sürüklemesi sonucu son Maraş depremleri gibi çok büyük şiddetlerde depremlere sebep olabilmektedir.
-Siirt, Arap Levhasının Anadolu’nun doğusunu sıkıştırdığı kesimde olduğu için, muhtemel deprem afetlerinden kısmen etkilenmektedir. Lakin geçmiş tarihi kayıtlarda Siirt’te büyük ve yıkıcı depremlerin yaşandığına dair bir bilgiye rastlanmaktadır. Çünkü Siirt; Bingöl, Varto, Lice, Muradiye, Van ve en son Maraş depremlerine yol açan Doğu Anadolu fay kuşağının ana kolları üzerinde yer almamaktadır. Bu ana kolların üzerinde yer alan Lice ve Van’dan, belirli bir kilometre uzağında olan Siirt’in, 1. derece deprem bölgesi olarak gösterilmesi hususu tekrar araştırılıp, gözden geçirilmelidir. Lakin, yeni araştırma sonuçları ortaya çıkıncaya kadar, tedbiri elden bırakmamak gerekir. Ayrıca, şunu da belirtmek isterim ki, yapılacak yeni çalışma ve araştırmalara, 40 yıllık tecrübeye sahip bir yer bilimci olarak, ben de katkı vermeye hazırım.