-Türkiye’de en az araştırma yapılıp, çalışılan, bilim alanlarından biri de; maalesef, Sosyolojidir.
Oysa toplumun yapısını ve işleyişini çözmeden. Ekonominin ve kültürün tabanında ve tavanında, üretim, dağıtım ve tüketim safhasında, davranış modellerinde, yani her yerindeki ve zeminindeki insan toplulukları; irdelenmeden, hiç bir konu ve alan iyi anlaşılamaz.
Veya eksik ve yanlış anlaşılır. Kültürü, hayatı, ekonomiyi yaşayan ve yaşatan; insan topluluklarıdır. Bu meyanda, Yaşam şekillerini ve farklı farklı tercihleri belirleyen en önemli unsur sosyal yapıdır. Bu yapı; coğrafi bölgelere ve hatta yöresine göre, toplulukların tarihi geçmişlerine, dini ve manevi yapılarına göre değişkenlik gösterir.
-Aynı zamanda, sosyal yapılar durağan değildirler. Kimi hızlı, kimi yavaş bir biçimde zamanla değişirler.
-Sosyal yapısı farklı olan insan gurupları birbirleriyle de etkileşmek suretiyle değişime uğrarlar ve hatta zayıf yapıdakiler asimilasyona uğrayıp özelliklerini kaybedebilirler.
-Bu kadar önemli ve aynı zamanda değişken bir yapıya sahip Sosyal Yapılar, toplumun temelini oluştururlar.
-Türkiye bulunduğu merkezi konumdan dolayı, tarihi dönemlerde; Mezopotamya, Pers ve Roma kültürlerinin kavşak noktasında olması hesabıyla, bu üç büyük yapıdan etkilenmiştir. Kültürü, Dili ve Manevi yapısı farklı olan Türk, Arap, Fars ve Avrupa kültürleri; yöresine göre öne çıkmıştır. Mesela; Trakya ve Batı Anadolu’da Avrupa tarzı, Orta Anadolu ve yakın çevresinde Türkmen tarzı, Doğu Anadolu’nun birçok yerinde Fars (İrani) ve Güneydoğunun bilhassa; Siirt, Mardin ve Urfa çevrelerinden, Hatay ve hatta kısmen Adana’ya kadar olan bölgede Arap tarzı bir yaşam öne çıkmıştır.
-Şehirlere ve özellikle de; İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa gibi cazibe merkezi olan, büyük şehirlere olan göçler; farklı yöre ve bölge kültürleri de yetişmiş insanları bir araya getirerek gayet kozmopolit ve karmaşık yapılar oluşturmaktadır. Büyük şehirlerin birçok mahallesinde ve semtinde belirli bir yöreden gelmiş insanların bir araya toplaştığını görüyoruz. Merkezi semtlerde; ise daha karma olmakla birlikte; yine, bazı esnafların aynı yörenin insanı olarak toplaştığını ve bazı çarşıların benzer ya da aynı kültür yapısına ait insanlarca oluşturulduğunu görüyoruz. Örneğin; İstanbul Fatih’teki “Kadınlar Pazarı” Siirtlilerin kurduğu yöresel ürün ve yemeklerin pazarlandığı çarşılardan birisi olarak karşımıza çıkıyor.
-Hızlı göçün tetiklediği kent sorunlarından biri olan gecekondu nüfusunun ve varoşlardaki kötü yapı bölgelerinde toplaşan toplum guruplarının; Sosyo-Ekonomik durumları ve şehirlere entegrasyonları ile bu yapılaşma bölgelerinin sosyal rehabilitasyonu son derece önemlidir. Bu da yine; sosyolojinin çözümleyeceği konu ve sorunlar arasındadır.
-Çok farklı bölgelerden gelip, biranda şehirlerde dip dibe yaşayan insanlar farklı yaşam şekilleri, eğilim ve anlayışları yüzünden bazen anlaşamamakta, yer yer çatışmaktadırlar. Bu çakışma ve çatışma alanları da, sosyolojinin önemli konularındandır.
-Türkiye’de; Sosyolojik inceleme ve araştırmaların en fazla yapılması gereken bölgelerin başında Güneydoğu geliyor. Çünkü burada, son yıllarda neredeyse tamamen bastırılsa bile; 40-50 yıl boyunca bölgeye ve ülkeye çok büyük zarar veren terör belası ve sorunu vardı. Teröre bulaşan ve eğilimli olan gurupların sosyal yapısı iyice araştırılıp incelenmelidir. Elde edilecek kapsamlı saha çalışmaları ve İnceleme raporları değerlendirilmek üzere yetkililere sunulmalıdır.
-Baktığımız zaman; üniversitelerde öğrencilere yaptırılan, münferit ve ödev mahiyetinde az sayıda tez çalışmasından başka, doğru dürüst bir saha çalışması yok; sosyolojide. Oysa başta belirttiğimiz gibi; toplumun yapısını çözümleyip anlamadan, yapılan birçok iş havada kalmaya mahkûmdur. Tıpkı gerekli tetkikleri yapmadan, teşhis koyup, yanlış reçete yazan doktor durumuna düşülüyor; toplumun röntgenini çekip, gerekli sosyolojik tahliller yapılmadığı zaman.