Öyle anlatılır ki, yıllar öncesi Siirt’te çok zengin bir tüccar varmış. Bu tüccar, genelde hayvan ticaretiyle uğraşırmış. Sürüler halinde koyun alır, satarmış. Bir gün, zengin adamın, hayvanlarına baksın diye tuttuğu çoban hastalanmış. Adam, koyun sürüsünün açlıktan kırılmasından korkmuş. Evlerinin bitişiğinde oturan fakir, amma tembel komşusunun evine giderek, bir günlüğüne koyunlarını ormana götürmesini ve ağaçlardan dallar keserek yedirmesini, bunun karşılığında kendisine 1 altın vereceğini söylemiş. Amma, tembel komşusu:
-1 değil, 10 altın da versen, ormana gidip, koyunlarını otlatmam! demiş.
Tüccar, çaresiz olduğu için:
-Git, koyunları otlat, sana gerçekten de 10 altın vereceğim! diye teklifte bulunmuş. Ancak, tembel komşu yine de koyunları otlatmayı kabul etmemiş. Oysa 10 altın, bir çobanın neredeyse 2-3 aylık maaşına denk geliyormuş. Tüccarın uzaklaşmasından sonra, yapılan teklifi reddettiğine pişman olan fakir komşu, peşinden koşarak, teklifi kabul ettiğini söylemiş. Ancak, çok öfkelenmiş olan tüccar bu defa:
-Hayır 1 altına götürürsen götür. 10 altın vermekten vazgeçtim. Varsın, koyunlar bugün aç kalsınlar, ölecek değiller ya! diyerek, 10 altın vermekten vazgeçmiş.
Tembel adam da, evinin yolunu tutmuş amma, 1 altın bile olsa paraya şiddetli ihtiyacı varmış. Kendi kendisine:
-1 altın da, 1 altındır. Gidip kabul edeyim ve hayvanları ormana götüreyim demiş. Ancak, hayli kızgın olan zengin:
-1 altın da vermekten vazgeçtim. Bak, ayağın çıplak. Eski bir çarığım var. Ücret olarak çarığı kabul edersen ne ala! Kabul etmezsen, sen bilirsin! diyerek 1 atın vermekten vazgeçtiğini söylemiş.
Fakirin ayakları gerçekten çıplakmış. 10 altını kabul etmemişken, 1 altına bile razı olmuş, ancak, şimdi o şansını da kaybetmiş. Zenginin getirdiği çarığa bakmış, “çıplak ayaklarıma ne güzel de uyar!” diye düşünmüş ve kabul etmiş. Adam, eski çarığı vermiş. Fakir de, çarığı ayaklarına çekerek ormanın yolunu tutmuş. Bir taraftan da, ağaçlardan dalları nasıl kıracağını ve hayvanların önlerine koyacağını düşünüyormuş. Kendisi bu düşüncedeyken, bakmış ki, iri-yarı izbandut gibi biri, elindeki baltayla ağaçlardan dallar kırmağa ve kırdığı dalları aç olan hayvanların önüne yığmağa başlamış. Kendisinin, iş yapmasına da ihtiyaç kalmamış. Ancak, ağaçların dallarını keserek, hayvanların önüne koyan kişinin kim olduğunu merak etmiş. Biraz da korkarak yanına yaklaşmış ve:
-Sen kimsin, neden bu işi benim yerime yaptın? diye soracak olmuş. Beriki, cevap vermiş:
-Ben bu işi senin yerine yapmıyorum. Hayvan sahibinin ŞANSIYIM. Bu işi onun için yapıyorum. İş sana kalsaydı, hayvanlar açlıktan kırılacaktı. Onun için, senin değil, hayvanların sahibinin imdadına yetiştim! demiş. Fakir adam:
-Peki, benim şansım yok mu? diye soracak olmuş.
Tüccarın, adam kılığına girmiş olan şansı cevap vermiş:
-Var, gel sana göstereyim diyerek Onu, bir ağacın altında yatmakta olan pejmurde, sıska bir adamın yanına götürerek:
-İşte, senin şansın bu! demiş.
Tembel Siirtli dayanamamış ve kendi şansına bağırmış:
-El âlemin şansına bak. Bir de senin bana yaptığına. 10 altından, 1 altına razı oldum. Sonunda çarıkta karar kıldım! diye sitem etmiş.
Fakirin şansı cevap vermiş:
-Sen dua et ki, çarığı kabul ettiğin zaman, uyukluyordum. Yoksa onu da sana verdirmezdim!
Siirtliler bu öyküyü, şanslı ve şanssız insanlar arasındaki farkı belirtmek açısından anlatırlar.
Fırsat buldukça, Siirt’e ait eski öyküleri yazmayı sürdüreceğiz. Bütün okuyucularımıza BOL ŞANS DİLEKLERİMİZLE!