Siirt olarak son 50 yılda neler kaybettik?
Tek tek sıralamak için sayfalar dolusu yazılar yazmak yetmez.. Siirt o kadar çok büyük değerini kaybetti ki, hatırladıkça üzülmemek mümkün değil.. İsterseniz ana başlıklarla ilk etapta akla gelenleri sayalım ve hep birlikte hayıflanalım.
Siirt olarak bu zaman süresinde asırların birikimi sonucu oluşturduğu somut olmayan kültürümüzü, yani bir başka deyişle gelenek ve göreneklerimizi bir bir kaybettik.. Kaybettiğimiz bu önemli hazineye bugüne kadar zaman zaman değindim.. Önümüzdeki günlerde de değinmeye devam edeceğim.. Çünkü ne kadar anlatsak bitmez.
Siirt olarak bu yarım asırlık süre içerisinde yine asırların deneyimiyle kazandığı betonarme evlerden çok daha sağlıklı ve daha çok doğa dostu, kışın sıcak yazın serin, yapı malzemesi olan cası kaybettik.. Kendimizi doğa düşmanı, nefes almaz, güneş görmez çok katlı betonarme binalara mahkûm ettik.
Siirt olarak tarihi değere sahip birçok medrese, kale, cami, çeşme su kanalı ve hamamı kaybettik.. Bunlara da önümüzdeki günlerde değinmeye devam edeceğim.
Siirt olarak bu süre içerisinde birçok bitki türünü kaybettik.. Tıffes ıs sıle (ufak elma) Haziran armudunu, arbo biberini, tornadan çıkmış düzgün güzel kokulu enfes tada sahip salatalığımızı kaybettik.
Bunlar ilk akla gelenler.. Bir de ben gidiyorum diye feryat edenler var.. Bunların başında gelin yanağı armudu ve göçer elması geliyor.
Birçok anıt ağacı kaybettik.. Bıttımlık semtindeki asırlık bıttım ağaçlarını, daha doğrusu Siirt’in oksijen deposunu kaybettik.
Her şeyden önce şeyh Ebul Vefa Türbesinin yanında bulunan, içi boşalan gövdesine rahatlıkla yetişkin üç insanın sığabildiği o tam anıt ağaç niteliğindeki bıttım ağacını koruyamadık ve göz göre göre kurumaya terk ettik.
Bu sırayı sayfalar dolusu sürdürmek mümkün.. Ama nafile… Bu nedenle isterseniz bu işe gönül verenlerin içini karartmamak adına, bugünlük bu kadarla yetinelim.
Özetle, Siirt olarak çok ama çok şeyler kaybettik.