Dünyada yaşanan kıtlık ve özellikle Ukrayna/Rusya savaşı sonrası beka meselesi haline gelen tarımın, ülkemizde Dünya Ticaret Örgütü, AB’ye verilen tavizler ve özellikle ülkemiz politikaları eliyle resmen çökertilmiştir.. Son 20 yılda 33,8 milyon dönüm arazisi tarım arazisi olmaktan çıkarılmış ve sadece son 6 yılda buğday üretimindeki düşüş 5 milyon tona ulaşmıştır.
Ülkemizde tarım sektöründe önemli kayıplar olduğu herkesin malumudur.. Ancak bu kayıpların gerçek sebeplerini ve bu kararları veren hükümetlerin gerekçeleri tam ortaya konulamaz ise gelecekte çözümlerini bulmak daha zor olacaktır.. İkinci Dünya savaşı sonrası, dünyanın ekonomik en önemli gücü olan ABD, her sektördeki üretim fazlalarını diğer ülkelere satmak ve diğer ülkeler tarafından oluşturulan engelleri ortadan kaldırmak için çeşitli teknikler uygulamıştır.. Ticareti düzenleyen anlaşmaların en önemlilerinden biri de, GATT (Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaşması) başlığı adı altında yürütülen çalışmalardır.. Bu çalışmalarda tarım ile ilgili olanlar üzerinde birçok toplantı yapılmış ve nihayet 1994 yılında Uruguay’da düzenlenen toplantıdan sonra anlaşma Nisan 1994’te Fas/Marakeş’de imzalanmış ve 1 Ocak 1995’ten itibaren yürürlüğe giren Uruguay 8. Turu Tarım Anlaşması ile Tarımda Vahşi Kapitalist Dönüşümün Hukuki Altyapısı oluşturulmuştur.. Ülkemiz de bu anlaşmayı imzalayan ülkeler arasındadır.
Bu kararlar çerçevesinde tarım ürünlerimizin dış ticareti, DTÖ iş bölümüne uygun bir dönüşüm geçirmiştir.. Türkiye, dış ticarette, tarımsal hammadde ithalatçısı, gıda maddelerinde ise ihracatçı konumdadır.. Özetle; ithalatta, hammaddeye, ihracatta da gıda maddelerine bağımlı hale gelmiştir.. İthalat bağımlılığı, yalnızca tarımsal hammadde ile sınırlı olmayıp, tohum, kimyasal gübre ve zirai ilaçlarda da bağımlılık söz konusudur.
Merhum Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın DPT Müsteşar Vekili ve Başbakanlık Müsteşarı olarak görev aldığı 43. Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti döneminde alınan 24 Ocak kararları, tarımda çöküşün en önemli başlangıç noktasıdır.. Bu kararlardan önce desteklenen 24 tarım ürünü sayısı darbe sonrası kurulan ve Özal’ın Başbakan Yardımcısı ve müteakip yıllardaki hükümetlerde Başbakan olduğu dönemlerde ona düşürülmüştür.. İlk özelleştirmelerle birlikte özel şirketlerin fiyatlar üzerindeki belirleme etkisi arttı ve fiyatlar anormal derecede yükseldi.. 1983 yılında tohum fiyatlarının serbest bırakılması ve 1984 yılında yabancı tohum ithalatına izin verilmesi kararıyla birlikte, coğrafyaya uyumlu tohumların yok edileceğinin ilk sinyalleri de bu şekilde verildi.
Uruguay toplantılarından hemen sonra Tansu Çiller hükümetinin aldığı 5 Nisan 1994 kararları ile Ziraat Bankası’nın çiftçiye verdiği düşük faizli kredi sistemine son verildi.. Toprak Mahsulleri Ofisi, alıcı bulunduğu birçok piyasadan çekildi.. Türkiye-AB Ortaklık Konseyi’nin 6 Mart 1995 tarihli toplantısında kabul edilen 1/95 sayılı ortaklık konseyi kararı ile Türkiye, AB ülkelerine gümrük duvarlarını indirme ve üretimini kısacağına dair kararlar alarak taahhütlerde bulundu.. Bu konsey kararı, AB üyelerinin ortak, Türkiye’nin mal satılacak “pazar” olduğunun ilanı olmuştur.. Çiller hükümeti döneminde Türkiye, balıkçılık ürünleri hariç, tarım ürünlerinin tamamını DTÖ’ye konsolide etmiştir.. AB’nin ortak gümrük tarifesi (OGT) hadlerini en düşük tarife haddi olarak uygulama hakkını saklı tuttuğunu bildirmiştir.
Türk tarımına en büyük darbe ise mevcut iktidar döneminde uygulanan politikalarla vurulmuştur.. 2004 yılında 5042 sayılı kanun ile yabancıları, sertifika verdiği tohumların hakkını korumak için “Islahatçı Hakların Korunması Kanunu” ve Türk tohumlarının satışı ve takasının engellenmesi için 5553 sayılı “Tohumculuk Kanunu” çıkarıldı.. 2005 yılında, köylerimiz ve tarım için çok önemli olan Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü, YSE, Toprak Su ve Toprak/İskân Genel Müdürlükleri kapatıldı.. Tarım teşvikleri sembolik seviyelere düşürüldü.. 2007’de çıkarılan yasa ile GSMH’nın %1’ini geçemez denildi.. Arazileri olan vatandaşlara, üretim yapmadan, paralar ödenerek üretimden uzaklaştırıldılar.. Köylerdeki nüfus, birçok farklı sebeple göçe zorlandı, göçü teşvik edici kararlar alındı (sekiz yıllık eğitim, taşımalı eğitim vb.) ve tarımdaki potansiyel insan gücü azaltıldı.. Nihayet, 2016 yılında, Tarım Bakanı Faruk Çelik döneminde verilen kararla, 2018 yılından itibaren sertifikalı tohum kullanmayan çiftçilere Ziraat ve Halk Bankaları tarafından herhangi bir tarım hammadde veya araç gereç kredisi verilmeyeceği ilan edildi.. Pamuk ekim arazileri 757.000 hektardan 360.000 hektara düşürüldü.. Taban fiyatı verilen 16 üründe, dolar bazında, 2002 yılının fiyatlarına dönüldü ve gübreyi, mazotu, tarım ilacını 2022 fiyatları ile almaya mecbur olan çiftçi tarımdan tamamen uzaklaştırıldı.
Geçtiğimiz aylada çok konuşulan Ayçiçek yağı krizi de iktidarın uyguladığı yanlış politikaların bir sonucudur.. Ayçiçek yağı firmalarını satın alan yabancı karteller, Edirne Borsasında, Ayçiçek üreticilerine üretim maliyetinin çok altında fiyatlar vererek Ayçiçek ekiminden vazgeçmelerini sağlayarak, bu arazileri Türkiye’deki bağlantılı firmaları aracılığıyla, kendileri kiralamakta veya satın almaktadırlar.. Türkiye Ayçiçek üretimi vatandaşlarımız için yeterli seviyededir.. Ancak yine karteller, bu üretimin 1,1 milyon tonunu düşük fiyatla ihraç etmekte, ihraç teşviklerinden faydalanmaktadır.. Ülkemizde yağ sıkıntısı oluştuğunda da aynı firmanın başka ülkedeki bir alt firması, yüksek fiyatla Türkiye’ye Ayçiçek yağı ihraç etmektedir.. Bugün Türkiye en çok Ayçiçek yağı ithal eden konuma düşürülmüştür.. Aynı teknik buğday için de kullanılmaktadır.. Türkiye’miz buğday ithal ederken, International Grain Council’da tanımlanan, ton başına dünya ortalama fiyatlarının, ortalama 54,6 dolar üzerinde fiyat vererek ithal etmektedir.
Hükümetin gübre fiyatlarını bir yıl gibi kısa bir sürede %350 artırması ve üretici için petrol/mazot fiyatlarının da baş edilemez hale gelmesi, tohum ve diğer hammadde alımlarının da dolara bağlı olarak yükselmesinden ötürü, ne yazık ki Türkiye’miz için tehlike çanları büyük bir sesle çalmaya başlamıştır.
Tarım ile ilgili olarak ülkemize vurulan son darbe, tarım arazilerinin özel ve tüzel kişilere yüz binlerce dönüm olarak verilebileceğine ait alınmış olan karardır.. Şehircilik, Çevre ve İklim Bakanlığının 16.09.2020 yılında Milli Emlak Genel Müdürlüğü aracılığı ile yayınladığı 31246 sayılı tebliğ çok vahim sonuçlar doğuracak bir tebliğdir.. Bu tebliğin, genel esaslar 4. madde 8. fıkra ve 10. maddesi, hazine arazilerinin, tarım yapmak isteyen özel ve tüzel kişilere, herhangi bir alan sınırı olmaksızın verilebileceğini hükme bağlamaktadır.. Bu arazilerin yabancı firmalar tarafından Türkiye’deki temsilcileri aracılığı ile alınmasına da ramak kalmıştır.