Atatürk’e muhalefet etmek için kurulan, Kâzım Karabekir Paşa’nın Genel Başkanı olduğu Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, bu partiyi kuranların emperyalizmi hiç tanımadıkları gibi, ülke gerçeklerinden de haberdar olmadıklarını göstermektedir:
“Parti, limanlara giriş ve çıkışta alınan gereksiz gümrük vergilerinin kaldırılmasını savunur.. İç ve dış transit ticaretinin gelişmesini önleyen tüm kısıtlama ve engeller kaldırılacaktır.. Ulusal sanayinin korunması için getirilen kısıtlamalar kaldırılacak, ithalâttan alınan gümrük vergileri azaltılacaktır.. Ekonomiyi yeniden inşa etmenin zorunluluğu karşısında, yabancı sermayenin güvenini kazanmaya çalışacaktır.. Her türlü tekelin, bu arada devlet tekellerinin de çoğalmasına karşı çıkılacaktır.. Merkezi yönetim biçimi yerine yerel yönetimler gerçekleştirilecektir.. Ülkede liberalizm uygulanacak, devlet küçülecektir.. Halkın dini inançlarına saygı gösterilecektir.. İdare, ademi merkeziyetçi olacak, eğitim alanında mahalli makamlara daha çok yetki tanınacaktır..”
1838 yılında İngiltere ile imzalanan Balta Limanı Antlaşması ile Serbest Ticaret Esası kabul edilmiş, bu antlaşmayla başlayan süreç bizi, Batı’nın yarı sömürgesi ve açık pazarı haline getirmişti..Bunları göremeyen Jön Türkler, Abdülhamid’i devirip, ülkeye hürriyet getirdiklerinde her şeyin yoluna gireceğini zannediyorlardı.. Abdülhamid’i devirerek iktidarı ele geçirmeyi başardılar.. Fakat, memleketin temel meselelerinin, ülkeye sadece hürriyetin gelmesi ile çözülecek şeyler olmadığını ancak o zaman anlayabildiler.. Ne var ki, bu konularda hiçbir araştırmaları ve çözümleri yoktu.. Sonunda, Jön Türklerin (İttihatçıların) tecrübesiz ellerinde, koca İmparatorluk gümbür/gümbür yıkıldı gitti..
Bütün bu acı hadise, gözlerinin önünde cereyan etmiş olan Terakkiperver Fırka kurucuları, bu yaşananlardan hiç ders almamış olacaklar ki, akla ziyan bir anlayışla, Emperyalist Batı’dan medet umuyor ve yine Liberal Ekonomi de ısrar ediyorlardı.. Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın kurucularından Cafer Tayyar Paşa’nın, partinin ilkeleri hakkındaki şu sözlerine bakacak olursak; “Biz, iktidar hırsı ile düşünen insanlar değildik. Biz, bir denge unsuru olmak istiyorduk ve Amerikan liberalizmini esas almıştık. Devlet kapitalizmini değil..” Neymiş? Amerikan Liberalizmini esas almışlarmış.. Günümüzün özelleştirmeci Liberalleri ve hatta sözde Atatürkçüleri ile ne kadar da uyumlu düşünceler..
Atatürk’e muhalefet bayrağı açanlara göre sanki hakkında ayet varmış gibi, Batı’daki gibi birçok partili sistem uygulanacak, ‘İktisadi ve Siyasi Liberalizm esası kabul edilecek, mahalli idarelerin yetkileri arttırılacak, devlet küçültülecek’ ve ülke bu anlayışla kalkınacak; birlik ve bütünlüğümüz de korunmuş olacaktı.. Böyle bir anlayış 1920’li yıllarda iktidar olsaydı acaba bugün, “Türkiye” adıyla bağımsız bir devlet var olabilir miydi?. Günümüzün ‘Demokrasi Savaşçıları’ hiç mi tarih okumazlar..
ATATÜRK’ÜN GERÇEKÇİLİĞİ; Atatürk’ün, 01.12.1921 tarihinde TBMM’de yaptığı konuşması, dikkatle okunması gereken önemli bir durum tespiti ve aynı zamanda takip edilmesi gereken milli bir rotadır; “İlmi, içtimai noktasından, bizim hükümetimizi ifade etmek lazım gelirse, ‘Halk Hükümeti’ deriz.. Biz hayatını, istiklâlini kurtarmak için çalışan erbabı sayiz, zavallı halkız.. Mahiyetimizi bilelim.. Kurtulmak, yaşamak için çalışan ve çalışmaya mecbur olan bir halkız.. Binaenaleyh, her birimizin hakkı vardır.. Salâhiyeti vardır. Fakat, çalışmak sayesinde bir hakkı iktisab ederiz.. Yoksa arka üstü yatmak ve hayatını sayden muarra (çalışmadan) geçirmek isteyen insanların bizim heyeti içtimaiyemiz içerisinde yeri yoktur, hakkı yoktur.. Efendiler! Biz bu hakkımızı korumak, istiklâlimizi emin bulundurabilmek için heyeti umumiyemizce, heyeti milliyemizce bizi mahvetmek isteyen emperyalizme karşı ve bizi yutmak isteyen kapitalizme karşı heyeti milliyece mücahedeyi (çarpışmayı) câiz gören bir mesleği takip eden insanlarız.. Fakat ne yapalım ki, demokrasiye benzemiyormuş, sosyalizme benzemiyormuş, hiçbir şeye benzemiyormuş.. Efendiler! Biz benzememekle ve benzetmemekle iftihar etmeliyiz.. Çünkü biz bize benziyoruz, efendiler”
