(DÜNDEN DEVAM)
Türkiye’de, Anadolu Basını olarak tanımlanan gazeteler, yakın bir döneme kadar, düz baskı makinelerinde, hatta el ve ayak pedallarında basılırlardı. Gazetelerde yayınlanacak yazılar, haberler, makaleler, yorumlar ise hurufat kasalarındaki harflerden (kumpas) adı verilen, büyüklüğü nispetinde belli ölçülere ayarlanabilen bir nevi el aletiyle, harf-harf dizilirlerdi. Hurufat kasalarının alt kısmı küçük harfler, üst kısmı ise büyük harfler için dizayn edilmişti. Yazılar dizilirken, en çok küçük harfler kullanıldığı için, hurufat kasalarının büyük bölümü de haliyle küçük harfler için ayrılmıştı. Hurufat kasalarının üst bölümünde büyük harfler, yanında rakamlar, gerekli diğer işaretler vardı. 29 küçük, 29 büyük harf asıl olmak üzere, her rakam ve işaretin konulduğu ayrı-ayrı gözler vardı. Üzerlerinde (^) olan sesli harflerle, yumuşak harflerin de ayrı gözleri bulunurdu. Yazı aralarında ve satırbaşlarına geçilirken oluşan boşlukları doldurmak için harf seviyesinden düşük adına katrat denilen parçalar kullanılırdı. Kelime aralarını ayırmak için normali 6 punto olan, ancak 2 ve 4 puntolukları da bulunan parçalar için de gözler vardı. Bir hurufat kasasında yaklaşık olarak 118’e yakın göz bulunurdu.
İşte, adlarına MÜRETTİP dediğimiz matbaa çalışanları, kendilerine dizilsin diye verilen yazıları, önlerine koyar, harf-harf, kumpasa dizerlerdi. Yani, hurufat kasasındaki yüzonsekiz gözün hangisinde hangi harfin, hangi rakamın, hangi işaretin bulunduğunu bilmek zorundaydılar. Daktilo yazar gibi, zaman içinde hâsıl olan tabii bir refleksle mürettibin eli, kendiliğinden alınması gereken harfe uzanırdı. Harfler, sağ elin baş ve işaret parmağı arasına alınır, o şekilde kumpasa konulurdu. Normal Gazete yazıları 10 veya 12 punto olarak tabir edilen harflerle dizilirdi. Bir kumpas, genelde 6 satır alırdı. Satırlar karışmasın ve dökülmesin diye aralarına 2 punto kalınlığında ANTERLİNLER konulurdu. Yazılar, genelde 10 veya 12 punto harflerle dizilirlerken, başlıklar için veya daha küçük olmaları gerektiğinde muhtelif puntolarda dökülmüş harfler vardı. En küçük harf, 6 puntoydu. 2’şer punto aralıklarla 120 puntoya kadar çeşitli harf boyutları vardı. Boyutları değiştiği gibi, yazının karakterine göre normal, siyah eğik (italik) harf çeşitleri vardı. Puntosu ve karakteri aynı olan harfler aynı kasaya konulurlardı. En çok kullanılan harf karakterine ait kasa sayısı da hurufatın miktarına paralel olurdu. Hurufat kasaları büyüklüklerine göre tam kasa, yarım ve çeyrek kasa olarak adlandırılırlardı.
Matbaa harfleri, kurşun ve antimon karışımı bir eriğin kalıplara dökülmesinden elde edilirdi. Büyük şehirlerde (İstanbul, Ankara, İzmir, Adana) dökümhaneler vardı. Döktükleri hurufat çeşitlerini tanıtmak için kataloglar bastırır, matbaacılara gönderirlerdi. Harfin iyisi karışımı en kaliteli olan, çabuk aşınmayanıydı. Aşınan ve artık randıman vermez hale gelen harflere (EZİK HARFLER) denilirdi. Bunlar, bir tenekede veya bir sandıkta toplanır, yeni harflerle mübadele edilirdi. 4 kilo ezik harfe karşılık, dökümhaneler 1 kilo yeni harf verirlerdi. Zaten, dökümhanelerin seyyar ekipleri, Anadolu’yu il-il, ilçe- ilçe gezer, matbaa olan her köşeye giderek hem mübadeleyi gerçekleştirir, hem yeni harflerini tanıtarak, satarlardı.
Mürettipler, genelde ayakta hurufat kasasının başında yazıları kumpaslara dizerlerdi. En iyi mürettip, en süratli, ama en hatasız yazı yazabilendi. Tabii, yazılanların bir de DAĞITILMASI (Gazete basıldıktan sonra, kasalara geri konulması) vardı. DAĞITMA işi, yazı yazmaya göre çok daha kolaydı. 1 saatte dizilen bir yazının dağıtması, normal olarak 15 dakikalık süre alırdı. Tabii, dağıtmada da sürat önemli olduğu kadar, harfleri yanlış gözlere atmamak esastı. Amma, muhakkak hatalar olur, bazı harfler kendi gözlerine gideceklerine yandaki gözlere veya bir alt, ya da bir üst göze gidebilirdi. Mürettipler bu duruma (Komşuya misafire gitmiş) diyerek şakasını yapardık.
Siirt’te, ilk Siirtli mürettipler, SİİRT GAZETESİ’NİN kurucu ailesi olmaları açısından KILIÇÇIOĞLU AİLESİ ile Gazetenin Kurucusu Merhum Mehmet Emin Kılıççoğlu’nun Dayımız olması sebebiyle ARITÜRK AİLESİ mensuplarıdır. Yine Siirt Gazetesinde bizlerden öncede çalışan ancak, birçoğu yıllar önce Ankara’ya, Batman’a, hatta ABD’ye giderek yerleşmiş olan YARGICIOĞLU VE İZGİ aileleri de, Siirt’in en eski mürettipleri sınıfına dâhildirler. Dayım Merhum Mehmet Salih ile Dayım Hüseyin, Dayıoğlum Cumhur, İkiz kardeşim Merhum Mehmet Metin, ben ve Çocuklarım Muhammed Fatih ile Muhammed Mustafa, Siirt’in en eski mürettipleriyiz. Şimdilerde SONSÖZ Gazetesini çıkaran Şakir Dede ve Atilla Durak ile Birlik Gazetesini yayınlayan Merhum Mustafa Yarayan, Merhum Fereç Yarayan ve Nihat Emrağ da Siirt’in son mürettipleri arasındadır. Batman Gazetesi Sahibi Nizamettin İzgi, Alamettin İzgi kardeşler de Siirt Gazetesinde mürettiplik mesleğini icra edenler arasında yer alırlar.
Gazetecilik mesleğiyle MÜRETTİP olarak tanıştık. İnanır mısınız, hurufat kasalarının başında, yine müsvedde yapmadan yazılar yazmayı, ilham alarak şiirler dizmeyi, hurufat kasaları içindeki harfleri ve özellikle ne kadar yıkasak yine de mürekkep izi taşıyan sağ elimin başparmağıyla, işaret parmağımdaki mürekkep kokusunu zaman-zaman öylesine özlüyorum ki…
TAŞLAMA
GÜZEL SİYASET YAPMAK
OLMALI ASIL AMAÇ
KİRLENEN SİYASETTEN
DURMA FERSAH, FERSAH KAÇ
EN GÜZEL TENKİT ELBET
YAPICI OLAN TENKİT
İYİ OLANA İYİ
DEMELİ OLMA MÜFSİT
İYİYİ ALKIŞLAMAK
KÖTÜYÜ YERMEK GEREK
ELBETTE Kİ ŞIK DÜŞMEZ
İYİYİ TENKİT ETMEK
NE ZÂLİMİ ALKIŞLA
NE DE ZULMÜ SEV AMA
ALKIŞI ESİRGEME
SAKIN, HAKKI OLANA
YORUMLAR