Ana Sayfa Arama Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Ahmet ARITÜRK
Ahmet ARITÜRK

TİHEK VEYA HAKKI, DEĞİRMENDE ARAMAK!

Dün, İlimizde Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu tarafından, insan hakları sorunlarını tartışmak, bilgi ve görüş alışverişinde bulunmak amacıyla istişare toplantısı gerçekleştirildi. Açık adı (Türkiye İnsan Hakları Kurulu) olan kuruluş doğrudan Cumhurbaşkanlığına bağlı. Kuruluşun amacı insan hakları ihlallerini araştırmak! Varsa, ihlallere karşı önlemler almak!!!

Örnek olarak Emeklilikte Yaşa Takılanlardan yola çıkalım. Yasaların geriye yönelik işletilmeyecekleri evrensel bir hukuk kuralıdır ama, bu hukuk kuralı 20 yıldan beri çiğneniyor, çiğnenmeye devam ediliyor. Devlet kurumlarında bile aynı işte çalışanların ücretlerinde 2-3 kat fark olabiliyor. (Hakkı değirmende aramak) deyimi günümüz Türkiye’sine adeta (CUK) diye oturmuştur. Hak, sadece mahkemelerde aranan bir kavram da değildir. Çok yönlüdür. En basitinden resmi bir kuruma gittiğinizde sıra sizinken, başkasının önünüze alınarak işinin görünmesi de bir hak ihlalidir. Girdiğiniz sınavda puanınız daha yüksekken, sizden düşük puanı olan birinin memuriyete atanması da hak ihlalinin bir başka örneğidir. Hastanede, muayene olmak için sıra beklerken, daha sonra gelen bir başkasının önünüze geçirilerek muayene edilmesi de basit gibi görünen hak ihlallerindendir.

Özel bir iş yerinde işçi olarak çalıştırılıyorsunuz, yasal olarak sigortalı olmanız gerekirken, sigortanız yoksa işin içinde yine bir hak ihlali var demektir. Devletin herhangi bir kurumuna iş yapmışsınız, ödemeniz kasıtlı olarak geciktiriliyorsa bu da bir hak ihlalidir. Fırıncının ekmekten, marketçinin standart olması gereken paketten çaldığı her gram hak ihlali cümlesindendir.

Yeşil alanı ranta çevirmek, benzine, mazota, süte su katmak, doğal kaynak suyu diye dere suyu satmak tümüyle hak ihlalidir. Fason malları, marka gibi yutturmak, koyun-kuzu eti diyerek at-eşek eti satmak, talaşı, kırmızıya boyayıp pul biber diye pazarlamak ve benzeri daha neler-neler!

Bütün bunlar günlük yaşantımızın parçaları haline gelmiş durumda. Gerçekte, nefes alıp verirken bile hak ihlali yaşadığımız bir gerçektir. Hava kirliliği bunun en açık ispatıdır. Sigarasız, dumansız, kokusuz bir ortam mı var!

Başka ülkelerde (özellikle Avrupa’da) böyle durumlar yaşanıyor mu, pek zannetmiyoruz. Hak ve hukuk, demokrasiyle doğrudan bağlantılı kavramlar olduğu için, demokrasinin olmadığı veya hak talebinin yasaklandığı ortamlarda (HAKKI DEĞİRMENDE ARAMAK) deyimi pek mübalağa gibi gelmiyor.

Bir Alman köylü (Berlin’de hâkimler var) diyebilir ama biz (Ankara’da hâkimler var) diyemiyoruz! Hakkını arayabilen, alabilen sadece güçlü olanlardır. Adama göre muamele, demokrasimizin  kokuşmuşluğunun ifadesidir. Zaman-zaman yapılan anketler, adalete duyulan güvenin dibe vurduğunu göstermektedir.

Vatandaş, bir devlet dairesine girdiğinde işinin aksatılmadan, zamanında çözüleceği inancını taşımıyor. (Bugün git, yarın gel!) zihniyetinin devam ettiğine inanıyor.

Bütün bunları ve benzeri daha nice hak ihlallerini alt alta koyunca (HAKKINI DEĞİRMENDE ARAMAK) deyiminin ne kadar gerçek olduğu kanıtlanmış olmuyor mu!!!

KAYBOLAN DİLLER VE SİİRT ARAPÇASI

Kaybolma tehlikesi altında olan diller vardır. Maalesef, kaybolma tehlikesiyle karşı-karşıya olan dillerden biri de SİİRT ARAPÇASIDIR. Türkiye, sözün tam anlamıyla bir mozaiktir. Çeşitli dillerden, dinlerden, kültürlerden oluşan bir mozaik. Türkiye genelini bir yana bırakalım da, sadece Siirt’i ele alalım. Bu küçük il sınırlarında bile ne kadar çok dil, din, ırk ve kültür iç-içe yaşamıştır, yaşamaktadır.

Siirt merkez ilçede, bir zamanlar Arap nüfus yoğunluktaydı. İlimizin RISTAK BÖLGESİ (Tillo, Halenze, Sinep, Tom mıntıkası) ile bir zamanlar Siirt’in birer ilçeleri durumunda olan Sason ve Kozluk’ta  Arapça konuşulurken, Şehre en yakın Gökçebağ (Civanikan) köyünde bile konuşma dili Kürtçe’dir. Yine Merkeze yakın konumdaki Eruh, Pervari, Şirvan ilçelerinde Kürtçe konuşulurken, Kurtalan ile geçmişte Siirt’in ilçeleri durumunda olan Batman ve Beşiri’de konuşma dili, Arapça ağırlıklıydı. Köylerden yapılan göçlerle, durum Kürtçe lehine değişti.

Geçmişte yine Siirt’te Müslümanlar yanında, Ermenler, Ezdiler vardı. Türk nüfusun ilimize yerleşmesi, Cumhuriyet dönemiyle birlikte hız kazanıştır. Geçmişte, çok az olan Türk nüfusu, özellikle memur atamaları ile artış göstermiş yüzde 15’ler civarına yükselmiştir.

Diller, dinler ve ırklar arasındaki kültür alışverişi yanında, kız alıp verme sonucu mozaik sağlamlaşmış, dayı-yeğen konumuna gelinmiştir. Bugün, Türkiye’nin dört bir yanına dağılan Siirtliler arasında Arapçayı (Siirtçe) konuşamayanlar vardır. Bu büyük bir eksikliktir, büyük bir kayıptır. Siirtliler sadece Türkiye’nin muhtelif illerine dağılmakla da sınırlı kalmamışlardır. Dünyanın birçok ülkelerine yerleşmiş Siirtler bulunmaktadır.

Evet, biz Siirtler gerçekte çok geniş bir kültürün mirasının sahipleriyiz. Maalesef, kendimizi yeterince tanımıyor, tanıtamıyor ve ana dilimiz olan Siirtçeyi unutuyoruz!

Bugünkü yazımızı, günümüzde yaşanan ortama uygun bir ARAPÇA (SİİRTÇE) atasözünü yorumlayarak noktalayayım:

Siirt Arapçasında şöyle bir deyim sık-sık kullanılır: (SALLATALLAH-U IL KELP, ELEL ĞINZİR.)

Bu Arapça (Siirtçe) deyimi:

(YÜCE ALLAH, KÖPEĞİ, DOMUZA MUSALLAT EDER) şeklinde tercüme edebiliriz.

Peki, Siirtli atalarımız böyle bir deyimi neden ve hangi durumlarda kullanmışlardır, dersiniz. İşte, bunu bilirsek, deyimin manası, önemi ve bugünle olan alakası daha iyi anlaşılır.

Misal olarak verelim. İki serseri, sergende, kabadayı birbirleriyle kapıştıklarında durumu açıklamak için genelde bu deyim kullanılırdı.

Veya kötülükleriyle, şirretlikleriyle nam salmış, iki aile, iki aşiret, iki topluluk birbirlerine düştüklerinde kullanılan deyim yine bu olurdu!

Hani, Türkçe bir deyim vardır. (Her dinsizin hakkından, bir imansız gelir) deriz ya! Bu Siirt’çe atasözü de işte böyle bir şey!

Hem köpeklerle, domuzların kapışmalarından Müslüman’a zarar gelmez. Olsa olsa, rahmet gelir! İki şer grubun birbirine düşmesi, cemiyetin rahatlaması açısından önemlidir. Şerirler, birbirlerine düşerse, toplum şerlerinden kurtulur, rahat eder. Onlar, birbirlerini yemeye başlayınca, cemiyete musallat olmağa güçleri kalmaz!

Evet, Siirtçe atasözleri ve deyimler çok önemlidir. Siirt’çe deyimde olduğu gibi Yüce ALLAH, köpeklerle, domuzları birbirlerine düşürsün ki, topluma musallat olmağa güçleri ve fırsatları kalmasın!

Kaybolma tehlikesiyle karşı karşıya olan Siirt Arapçasını yeniden ihya etmek dileklerimizle…

TAŞLAMA

(BERLİN’DE HÂKİMLER VAR)

SÖZÜ MEŞHUR BİLİNİZ

(ANKARA’DA HÂKİMLER

VAR) DİYEBİLİR MİYİZ

HAK, HUKUK VE ADALET

OLMAZSA BİR TOPLUMDA

RAHAT, HUZUR, BEREKET

ARAMAMIZ BOŞUNA

DEVLETİN DİNİ ELBET

ADALETTİR, ADALET

GÖĞE ÇEKİLMİŞ DERLER

GERİ DÖNECEK SABRET

MÜSLÜMAN, HIRİSTİYAN,

YAHUDİ VE ATAİST

ADALETİN ÖNÜNDE

EŞİT OLMALI, EŞİT

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER