Ana Sayfa Arama Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Ahmet ARITÜRK
Ahmet ARITÜRK

Tükenen Tüketiciler!

15 Mart günü bütün (Dünya Tüketiciler Günü) olarak kutlanır. Tüketici haklarının korunması adına kurulmuş teşekküller vardır. Türkiye’de de Tüketiciler Birliği Federasyonu bu işin başını çekmektedir

Tüketici haklarının korunmasıyla ilgili mücadele 1960’lı yıllarda start almıştır. Aslına bakarsanız, Osmanlı dönemindeki AHİLİK MÜESSESESİ de tüketici haklarının korunmasına yönelik önemli bir teşkilâttı. Bu teşkilat sayesinde geniş anlamda tüketicilerin ve doğanın korunması hedefleniyordu.

Ancak, gelişen dünyada ekonominin mimarisindeki gelişmeler ve teknolojideki evrim, tüketici hakları mücadelesinde de, değişikliğe ve gelişmelere yol açtı. Bundan birkaç yıl önce tüketici sorunu olarak kabul edilen kimi konular bugün için tüketicinin gündeminde yer almamakta, öte yandan özellikle teknolojideki gelişmeler ile küresel ekonomide oluşan değişiklik, tüketici için yeni mücadele alanları oluşturmaktadır.

Ülkemize ilişkin tüketici hakları mücadelesinde yola geç çıkılmış olsa bile toplumda oluşan tüketici hakları bilinci ve ülkemiz tüketicisinin hak arama konusundaki istekliliği olumlu gelişme olarak kaydedilmektedir. 15 Mart Dünya Tüketiciler Günü’nde, sınırsız tüketimin toplumsal bir sorun olduğuna ve bu sorunun çözümünün; yaşamımızı sürdürecek kadar tüketip bundan mutlu olabileceğimiz bir toplum düzeni yaratmaktan geçtiğine dikkatler çekilmekte.

Tüketimin araç mı, ihtiyaç mı olduğu tartışılırken, son yıllarda ihtiyaçları karşılamanın, hatta düşleri gerçekleştirmenin çok ötesine geçerek başlı başına bir amaç haline geldiğine vurgu yapılmaktadır. Sınırsız tüketim çabasının ağır bir bedeli var ve günümüzde bu bedel de tüketimin kendisi kadar hızlı büyüyor. Özellikle bedeli ödeyenler dar gelirli tüketiciler olmakta.

Tükettiğimiz sadece maddi varlıklar değildir. Ekolojik kayıplarımız, toprak, su, hava, orman, biyolojik çeşitlilik, iklim ve canlıların sağlığı üzerindeki olumsuz etkisi ve tahribat çok büyük ve korkutucu boyutlarda. Üstelik sürekli artan tüketimin yarattığı kirlilik ve doğal varlıklardaki bozulmaların etkisi sadece mahvolmuş ekosistemlerde değil, özellikle en yoksul kesimdeki hastalıklarda ve sefalette de kendisini gösteriyor. Doğal kaynaklar, yenilenebilir varlıklar tehlike altında. Son 50 yıl içinde bile dünya genelindeki içme suyu tüketiminin üç kat, fosil yakıt tüketiminin beş kat arttığı, hızla yükselen karbon emisyon oranlarının yanı sıra yıllık 13 milyon hektar olduğu tahmin edilen tropikal orman kaybının atmosfere her yıl 6,5 milyar ton karbondioksit eklemesi, kaygılarının giderek artmasına neden olduğuna dikkatler çekilmekte.

Tüketim harcamalarının büyük bölümü konfor ya da hayatta kalabilmek için gerekliliği tartışılan ama yaşamı daha keyifli kılan ürünlere yapılırken, dünyadaki yoksul kesimin temel gereksinimlerinin karşılanmasının çok masraflı olacağına ilişkin savlar öne sürülüyor. Oysa eldeki veriler gösteriyor ki; yoksulların yeterli gıda, temiz su ve temel eğitim ihtiyaçlarının karşılanması için gereken para, insanların bir yıl içinde makyaj malzemelerine, dondurmaya ve hayvan mamasına harcadığından daha az.

Ülkemizde de durum pek farklı değil, verimli tarım alanlarımız amacı dışında kullanılarak üzerlerine sanayi tesisleri kuruluyor, ormanlarımız madencilik faaliyetlerine, imara açılıyor, işgal ediliyor, yakılıyor, enerji üretimi için doğanın ana damarları nehirlerimizin üzerine yüzlerce Nehir Tipi Hidroelektrik Santral (HES) kuruluyor, enerjide önceliğimiz enerji verimliliği ve yenilenebilir enerji olmalıyken, nükleer santral yapılmak isteniyor, sulak alanlarımız kurutuluyor, meralarımız, makilik alanlarımız yok ediliyor.

Dünya giderek ısınıyor. İnsanların atmosferde ve iklimde yarattığı değişiklikler hiç kuşkusuz uzun ömürlü olacak. Fakat küresel ısınmanın etkileri değiştirilemeyecek ya da başa çıkılamayacak kadar şiddetli hale gelmeden önce kesin adımlar atabileceğimiz bir dönemde yaşama ayrıcalığına sahibiz. Karşımızdaki güçlüğü ele alış biçimimiz, çok uzun bir dönemi kapsayan bir tarihin yazılmasına yardımcı olacak.

Sınırsız tüketimin toplumsal bir sorun olduğuna ve sadece tüketim peşinde koşmanın hem tüketici toplumlardaki yaşamın kalitesini azaltacağına hem de çocuklarımızın torunlarımızın yani gelecek nesillerimizin temel ihtiyaçlarını karşılama olanaklarının bile ellerinden alınmasına neden olacağına dikkatler çekilmekte. Sorunun çözümü; yaşamımızı sürdürecek kadar tüketip bundan mutlu olabileceğimiz bir toplum düzeni yaratmaktan ve herkesin bu hedefe ulaşmak için birlikte hareket ederek katkı sağlamasından geçiyor. Böylece bizden sonra gelecek tüm canlılara sürdürülebilir bir dünya bırakmış olacağız.

Evet, bilinçsizce tüketimler yüzünden TÜKETİCİLERİN TÜKENECEKLERİNİ AKLIMIZDAN ÇIKARMAYALIM,  dünyadaki temel yaşam objelerinin bizden sonrakiler için de gerekli olacağını unutmayalım.

TAŞLAMA

“İTİBARDAN TASARRUF

OLMAZ” ÇOK DOĞRU BİR SÖZ

İNSANLARDA BİLE YOK

EŞEKTEKİ İKİ GÖZ

 

EŞEK İTİBARLI MI

GÖZLERİ GÜZEL DİYE

“EŞEK YİNE EŞEKTİR”

ALTIN SEMERLİSİ DE

 

KİŞİNİN İTİBARI

GÜCÜ KADARDIR İNAN

İTİBARLI DEĞİLDİR

GÜÇLÜ OLMAYAN İNSAN

 

DEVLETLER DE ÖYLEDİR

EĞER GÜÇLÜ İSELER

İTİBARLI OLURLAR

BU GERÇEĞİ BİLSELER

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER