Türkiye, 26 Kasım 1950 günü KORE SAVAŞLARINA katılmıştı. Daha doğrusu, Sovyetlerin bazı tacizlerine karşı bu yolu seçmek mecburiyetinde bırakılmıştı.
(NATO Kafa, Mermer kafa) şeklinde kullanılan bir deyim vardır. Birisine bir şeyi on defa anlattığınız halde yine anlamazsa, durumunu bu deyimle açıklarsınız. Türkiye, bundan 74 yıl önce NATO’ya girmişti. NATO’nun açılımı “Kuzey Atlantik Anlaşması Örgütü”dür. İkinci Dünya Savaşı sonunda Dünya iki kutba ayrılmıştı. Bunlar başını ABD’nin çektiği NATO, diğeri de Sovyetler Birliğinin başını çektiği komünist bloktu.
İsmet İnönü, çok isabetli bir dış politika uygulayarak Türkiye’yi İkinci Dünya Savaşına sokmamıştı. Bilahare bu konuda tenkitte bulunanlara “Ben sizi ekmeksiz bıraktım ama babasız bırakmadım” şeklinde tarihe not düşmüştü. İkinci Dünya Savaşından sonra, yeni bir tehlike belirmişti. Bu da Sovyetler Birliği tehlikesiydi. Demokrasi ile yönetilen Türkiye Cumhuriyeti’nin sahip olduğu ilkelerin, komünist bir ideoloji altında sürdürülmesi imkânsızdı. Sovyetler Birliği ise Türkiye’den toprak talebinde bulunmağa başlamıştı. Kars’ı ve Ardahan’ı istemek yanında Boğazlar üzerinde hak iddia etmekteydi. Bu durum, Türkiye’yi bir seçim yapmağa zorladı. SSCB’nin karşısında tek güç olan NATO’ya girmek için başvurdu. Washington Antlaşması’na göre NATO ülkelerine yönelik herhangi bir saldırıya karşı üye ülkeler beraber hareket edecek ve beraber mücadele edeceklerdi. Türkiye NATO’ya girerse, SSCB’nin istemlerinden çıkış yolu bulacaktı. NATO, önce Türkiye’yi kabul etmedi. KORE Savaşı çıkınca, Türkiye Birleşmiş Milletlerin asker talebini kabul etti. 4500 kişiden oluşan Şimal Yıldızı isimli tugayını Kore’de kurulan Birleşmiş Milletler ordusu emrine verdi. Türkiye’nin amacı kendisini NATO’ya kabul ettirmekti. Kore savaşına katılan Tugayımız 721 şehit, 175 kayıp, 2147 yaralı ve 234 esir vermişti. İşte, ancak bu kayıplardan sonra, Türkiye’nin NATO’ya kabulü gerçekleşti. Ancak, iş bununla da bitmedi. (Elini veren, kolunu kaptırır) misali Amerika’nın NATO çatısı altında Türkiye sınırları içinde üs kurmasına ve asker bulundurmasına izin verildi. 1960’lı yıllara gelindiğinde bu üslerin sayısı 100′ü geçmişti. Böylece 1922 yılında Kurtuluş Savaşı’yla kovduğumuz emperyalizm, bu dönemden sonra Türkiye’yi yeniden sarmaya başladı.
Türkiye, NATO üyesi ama hep ikinci sınıf üye muamelesi görmekte. Çünkü NATO’ya dahil tek Müslüman ülke. Türkiye’nin sınırında bir terör örgütü oluşturmak isteyen ülkelerin başında ABD gelmekte. Sözde Türkiye’nin yanında yer alması gereken ABD’nin, amacı Türkiye’yi bölmek olan PKK uzantısı YPG’ye tırlar dolusu silahlar verdiği, üstelik istihbarat temin ettiği gerçeğiyle karşı karşıyayız. Yani, bizim NATO’DA duruşumuzun hiçbir anlamı kalmamıştır. Büyük Ortadoğu Projesiyle ABD, Türkiye’yi bölmek istiyor. Bunun böyle olduğu açıktır. NATO KAFA, MERMER KAFA OLANLARA VE HÂLÂ BU KONUDA AKILLARI BASMAYANLARA ANIMSATIRIZ.