31 Mayıs Günleri (Dünya Sigarasız Günü) olarak tescillenmiştir. Amaç, düzenlenecek etkinliklerle sigaranın zararlarını anlatmaktır. Sigaranın maddi, manevi ve sağlık açısından zararlı olduğu bilinen bir gerçektir. Dünyada genelinde 1 milyar 200 milyon insanın sigara içtikleri tahmin edilmektedir.
Dünya Sağlık Örgütüne (DSÖ) göre, her yıl 8 milyondan fazla kişi sigaraya bağlı nedenler yüzünden yaşamını yitirmektedir. Bu ölümlerin 7 milyon kadarı doğrudan sigara kullanımı nedeniyle meydana gelirken, 1,2 milyonu ise sigaranın diğer hastalıkları tetiklemesinden kaynaklıdır.
Bilindiği gibi sigara adına TÜTÜN dediğimiz bir bitkiden üretilmektedir. Amerika’da yerlilerin tedavi amaçlı tütün üretimi yaptıkları, kıtanın keşfinden sonra, tütünün bütün dünyaya yayıldığı da yapılan araştırmalar sonucu kanıtlanmıştır. Sigara içmenin tarihinin milattan önce 3 binli yıllara dayandığı iddiaları vardır. Bulgulara göre o dönemlerde Mısır ve Güney Amerika’da bulunan Maya uygarlığı sihir, büyü yaparken ve dini, resmi törenlerde sigaranın dumanını tütsü olarak kullandıkları saptanmıştır.
Ülkemize sigaranın girişini inceleyecek olursak tarihteki birçok olgu gibi savaş dönemlerinde geçen şeyler arasındadır. Osmanlı Devletine 1601 yılında İngilizler tarafından getirilen sigara bazı göğüs hastalıklarına ve çeşitli sağlık sorunlarına iyi geldiği söylentisi ile yayılmaya başlanmıştır. Zamanla sigaranın zararlı olduğu anlaşıp fetva verilse de sigaranın bağımlılık yapması engellenmemiş ve kullanımı giderek yaygınlaşmıştır. Sigaranın dünyaya yayılması Amerika’nın keşfinden sonra denizcilerin diğer kıtalara ulaşmasıyla birlikte ve o dönemdeki keşif olayları ile yakından ilgilidir. Sigaranın ilk ismi de TABACCOS’dur.
Mısır’ın ünlü mumyası, İÖ 1300’den kalma II. Ramses 1979’da Paris’te bilim adamlarınca incelendiğinde birçok bitkiyle doldurulmuş bağırsaklarında kıyılmış Tütün yaprakları bulunduğu belirtilmektedir. Eski Mısır’da tütün içilmediği bilinse de, bu buluş tütün bitkisinin varlığını kanıtlmaktadır. Ama tütünü ilk tüttürenler Kızılderililerdi ve beyazların ilk kez Amerika’da karşılaştıkları koka gibi, törensellik atfettikleri bu bitkinin esiri olmuş değillerdi.
Tütün bilimsel adı “Nicotiana tabacum”un tabacum kısmını Orta Amerika Tabago adası ya da Yukatan’ın tütün bölgeleri Tabaco ve Tabasco’dan almıştır. Nicotiana ise Fransa’nın Portekiz elçisi Jean Nicot’nun (1530-1600) adından gelir; tütünü 1560’larda Fransa’ya getiren odur.
Tütün önce süs bitkisi olarak bahçelere ekilmiş, sonra öksürük, astım, baş ağrısı, kusma, aybaşı ağrılarına iyi geldiği iddia edilerek tedavi amaçlı kullanılmış, hatta Vatikan’ın bahçesine bile dikilmişti.
1605 yılında Oxford Üniversitesi’nde kralın da katıldığı felsefi bir toplantı düzenlenmiş, Kral’ın kendisi de söz alarak tütünün medeni ülkelerde bulunmadığını, barbarlara özgü olduğunu savunmuştur. Üniversite profesörlerinden Doktor Cheynell ise ağzında piposuyla kürsüye çıkarak, kahkahalar arasında tütünün yararlarını anlatmıştır.
1619’da tütün ekimi yasaklanınca Virginia’da altın bulamayıp tütün yetiştirmeye başlayan göçmenler, kralın İspanyollarla işbirliği yaptığını düşünmeye başlıyor, tütün taşıyan İspanyol gemileri yağmalanıp ganimet İngiltere’de satılıyordu. 1625’de yeni kral ithal tütünden vergi alma yolunu seçti. 1643’de tütün tekeli ihaleye çıkarılarak ekimi serbest bırakıldı ve vergiler arttırıldı.
Tütün İtalya’ya 1615’de girdi ve Venedik’te 1622’de olmak üzere şehir devletlerinde vergiye bağlandı. Otuz Yıl Savaşları tütünün yayılmasında büyük etken oldu. İsveçliler tütünü 1630’da savaşa katılarak öğrendiler.
Fakat savaştan sonra yasak dönemi geldi. Alman şehirlerinin çoğunda tütün yasaklandı. Eczane dışında satışına ve kullanılmasına cezalar getirildi. Yasak 1634’de Rusya’ya girdi; tütün içenlerin burnu yarılıyor, kırbaçlanıyorlar, mallarına el konuyordu.
Tütünü Osmanlı topraklarına Cenevizli tüccarlar getirdi. Kısa sürede herkes çubuk sahibi oldu. Tütün düşmanı IV. Murad’ın İran seferiyle tütün bu ülkeye de girdi. Şah da tütün içmenin cezasını idam olarak belirledi. Portekizliler tütünü Hindistan, Filipinler, Çin ve Japonya’ya taşımışlardı. Yasaklamalar da başladı. Tütün Çin’e 1567’de girdi, 1641’de yasaklandı. Fakat 1644 Mançu işgalinden sonra yasak unutuldu. Japonya tütünle 1596’da tanıştı, yasak 1607’de geldi ve 1625’de pirinç ve sebze yetiştirilen yerler dışında ekimi serbest bırakıldı. 1630’a gelindiğinde misafire tütün ikram etmemek ayıp sayılmaya başlamıştı.
İtalya’da tütünün günah olup olmadığı tartışıldı. Papazlar kürsüde tütün içiyorlar, ayin boyunca cemaat aksırıp tıksırıyordu. 1642’de papalık tütün içmeyi yasakladı. Fakat bu yasağın, bu konuda soru soran Seville kiliseleri için olduğu söylendi. 1650’de ikinci yasak kararı geldi; bunun da St. Pierre Kilisesi için getirilmiş olduğu savunuldu. İtalya’da günah ve yasak tartışmaları 1655’de tütün tekeli şarap tekeliyle birlikte ihaleye çıkarılana kadar devam etti.
Tütün tekellerinin kurulmasıyla yasaklar kalkmaya başladı. Büyük Petro İngiltere’de tütüne alışmıştı, din adamlarının günah kararına karşı zevkle tütün içiyordu; 1698’de İngiltere ile tütün anlaşması yaptı ve tekel hakkını Mençikov’a verdi. Alman devletleri dışında tütün artık serbestti. Silahdar Fındıklık Mehmed Ağa, 1687 yılında hazine sıkıntı içinde olduğundan içki emanetinin yeniden kurulduğunu, meyhanelerin açıldığını ve tütüne de izin çıkarılarak gümrük konduğunu yazar. Tütüncülerin esnaf loncası halinde örgütlenmesi de 1725 yılında olmuştur. Bu dönemde yeni bir moda başladı. Soylular artık pipo içmiyor, enfiye çekiyorlardı. Dumanı başkasının yüzüne gözüne üflemek artık ayıp olmuştu. Osmanlı üst sınıfları da enfiyeye başlamıştı, yolda birbirine rastlayan tiryakiler hemen enfiye kutularını çıkarıp ikram ediyorlar, buna da “kaldırım sohbeti” deniyordu. Esrarı kabaktan içmeye alışkın Ortadoğulular ise bu yöntemi geliştirerek nargile içmeye başlamışlardı.
18.yüzyılın sonuna doğru Amerika’dan puro alışkanlığı geldi. İspanya’dan İngiltere ve Fransa’ya yayılışı gene savaş yoluyla oldu. 1788’de Hamburg’da ilk puro fabrikası İspanya örneğine göre kuruldu. Napolyon seferleri ise Avrupa’da tütünün girmediği yer bırakmadı. Savaştan sonra Almanya’da yine tütün yasakları konuldu. 1830 devriminde talepler arasında tütünün serbest bırakılması da vardı. Tütün içmek devrimcilikle özdeşleşmişti. Almanya’da tütün içme yasağının kaldırılmasında İtalya- Avusturya mücadelesi de etken oldu. İtalyan milliyetçiler tütün boykotu uyguluyor, tütün içeni Avusturya casusu ilan ediyorlardı. 1847’de İtalyanlarla Avusturya askerleri arasında çatışmalar başladı. Bütün Avrupa’yı saran 1848 Devrimi tütün özgürlüğünü de getirdi. 25 Mart 1848’de Berlin’de “şehir merkezinde ve civar sokaklarda, yangın tehlikesi olmayan yerlerde” tütün içme yasağı kaldırıldı.
1853 Kırım Savaşı sigaranın yayılmasında en büyük etken oldu. Sigara İspanya’ya Brezilya’dan gelmiş, 1844’de Fransa’da üretimi başlamıştı. Kırım’da İngiltere, Fransa, Osmanlı orduları ilk kez bu çapta sigara tüketilen bir ortam yarattılar. Savaştan sonra sigara alışkanlığı yayıldı ve birçok devlet puroyla rekabet edebilmek için iyi tütün ve sigara kâğıdı kullanımına özen göstermeye başladı. Birinci Dünya Savaşı başladığında sigara birincil asker ihtiyaçları arasına girmişti.
Tütünün yüzyıl arayla pipo, enfiye, puro ve nihayet sigara evrelerinden geçişi tütün kullanımının benimsendiği toplum katmanlarıyla ilgiliydi.
Tütün ilk kez pipoyla öğrenilmişti. Pipo içmek bol dumanlı, bol araç gereç ve zaman gerektiren bir uğraştı. Kadınların tütün kullanmasının söz konusu olmadığı bu dönemde, erkeklerin buluştuklarında pipo içmeleri için ayrı salonlar gerekiyordu. Puro 19. yüzyılda bu aristokrat biçimine karşı halkın seçeneği olarak yayıldı. Ama ne öğrenci beş dakika teneffüste tuvalette puro içebilir, ne de makine başındaki işçi purosunun külünü ne zaman dökeceğini kollayabilir. Sigara, tütün bu kesimlere yayılmaya başladığında imdada yetişti. Bunların ara biçimleri enfiye ve ağızlıktı. Üst sınıfların tercih ettiği enfiye, pipo kadar donanım ve titizlik gerektiriyordu, en önemli özelliği hanımlarla birlikte içilebilmesi ve mekân sorununu aşabilmesiydi. Enfiye kutusu, yelpaze ve mendil süslü aristokratlara yakışıyordu. Sonunda dört biçimi de seçme olanağı doğduğunda, sigara 6-7 dakikalık bir soluklanma fırsatı sağlamasıyla kitlelerin, puro işadamlarının, pipo ise kişisel özelliklere sahip olma iddiasını barındıran kişilerin, sanatçıların simgesi oldu. Kadınların pipo veya puro içmeleri bugün bile tuhaf karşılanan bir görüntü iken, uzun süre ağızlık, bir kadının görüntüsüyle ilgilenmesi, kendisine yakışanı bilip seçmesinin simgesi, sigara ile pipo arası bir seçkinliği temsil görevini yürüttü. Kadınlar gibi, fiyakalarına düşkün olmak zorunda olan kabadayılar da ağızlığı bu nedenle sevdiler.
Fakat bugünkü sigara paketine ulaşmak, hele Türkiye’de hiç kolay olmadı. Osmanlı Devleti, topraklarında yetişen tütünün gelirini dış borçlarına karşılık olarak 1883 yılında kurulan Müşterek Menfaa İnhisar-ı Duhanı-ı Devlet-i Aliyye-i Osmaniye, yani halkın bildiği adla Reji İdaresi’ne bıraktı. Osmanlı toprakları içinde tütün tekeline sahip olan Reji, tütünün fiyatlandırılmasından tartımına, depolanmasına kadar hep kendine yontar bir tutum sergilerken, köylünün kendi tüketimi için tütün ayırmasına bile göz yummuyordu. Reji’nin uygulamaları kaçakçılığa yol açtığında, Osmanlı Devleti bu tekele kendi kolluk gücünü oluşturma yetkisi tanıdı ve kolcularla ayınkacılar (tütün kaçakçıları) arasında süren kovalamaca on binlerce cana mal oldu.
Tütün tezgâhlara bohça bohça yayılır ve kepenklere asılırdı. Kaim kıyım, ince kıyım, cıvan perçemi, ovalama, kasap gibi kıyım türleri vardı. Tütünün sarıldığı kâğıt da yan sektör haline geldi. 1857’de İzmir’de Atnaşola Biraderler defter, kese kâğıdı yanında sigara kâğıdı da üretmeye başlamışlardı. Nikolaki Seferoğlu ise niyetli, manili sigara kâğıdı üreticiliğiyle başlayan iş yaşamını büyük bir servetle kapatmasıyla dönemin ünlüleri arasına girenlerden. 1914 yılında Sigara Kâğıtçı Esnaf Cemiyeti de kurulmuş. Sigara kâğıdı üretimi vakıf ve derneklere tanınan imtiyazlarla taşraya yayıldığı için bugün bu ufak kâğıtlar toplumsal tarihin önemli tanıklıkları arasında yer alıyorlar. Yakın yıllara kadar ihtiyarlar paket sigaraya itibar etmeyip kaçak tütün içtiklerinden kâğıt ihtiyaçları da kaçak sağlanıyordu. Kendi kişiliklerine göre seçtikleri tabakalarında sergilenen işçilik ve sanat ise son dönem Osmanlı küçük üretiminin nadide örnekleriydi.
İttihatçılar Reji tekeline son veremediler, dış borç alabilmek için gene Reji’ye başvurmak ve imtiyaz süresini uzatmak zorunda kaldılar. Rejiyi kaldıran Cumhuriyet oldu ama tütün tekel konusu olmaya ve can almaya devam etti.
Cumhuriyet’in yirminci yılında Şükrü Saraçoğlu, “İki geniş gelir kaynağımız gümrük ve inhisarlardır. Bunların her ikisinde de sarsıntılara meydan vermeden halkı ve devleti memnun edici ıslahat yolundayız” diyordu. İdare elindeki 1885 yılında kurulan ve 1994 yılma kadar çalışan Cibali Sigara Fabrikası’na yenilerini katarak, Tütün Islah Enstitüsü kurarak ve tüketicinin ihtiyacına yönelik yeni tarz ve biçimlerde ürünler hazırlayarak hizmet vermeye çalışıyordu. Örneğin, o zamanın anlayışına göre 500 veya 10’luk paketlerde sigara satılırken, paket alamayanlar için İkiz adıyla açık olarak ikisi bir arada satılan sigaralar hazırlanıyordu.
1935 yılında teneke kutuda satılan Gazi sigarasının ambalajı ve adı değiştirilerek Samsun adıyla piyasaya verildi. İlk filtreli sigara da 1959 yılında 300 kuruşa satışa çıkarılan Samsun oldu.
1961’de mentollü Çamlıca ve 1969’da Samsun’un rakibi Maltepe piyasaya verildi. Uzun filtreli ilk sigara olarak da 23 Ekim 1971’de uzun Maltepe çıkarıldı. Tekel Meclis, Subay, Astsubay, Asker, Köylü, Birinci, Gelincik Doğu adlarıyla birçok kesim için sigara üretiyordu. Örneğin, Kulüp bitirimlerin, Birinci solcuların sigarasıydı. Her şeyin siyasallaştığı 1970’li yıllarda, 1976 yılında Maltepe paket deseninde yapılan değişiklikten sonra paket üstünde Nazi gamalı haçı bulunduğu, Bahar paketinin deseninin ise Mao’nun yüzü olduğu dedikoduları yayılmıştı.
Filtresiz sigaralar 1970’li yıllara kadar önemini korudu. Tekel 1977 yılında Yeni Harman’ın üretimine son verdi. Bu yıllar sigara kaçakçılığının başladığı ve ‘tombalacılık’ın önemli bir sokak mesleği haline geldiği yıllar oldu. Yılda tüketilen 3,5 milyar paketin 1 milyarının kaçak Amerikan sigarası olduğu 1975 yılında 6 milyar liralık dövizin kaçırılması söz konusuydu. Tütün üreticisi ülkede kaçak sigaralar her sokakta satılırken, sigara bulunmaz olmuş, Bulgaristan’da fason sigara yaptırılmak zorunda kalınmış, “hakiki” Samsun tezgâh altına inmişti. Sonuçta ülkeye yabancı sigaranın ve tütünün girmesine yasal izin verildi. 1984’de yabancı sigara ithali başladı, 1986’da tekel kaldırıldı, 1988’de Tekel, “dünyaca ünlü Türk ve Amerikan tütünlerinden üretilen” Tekel 2000’i (1700 liraya) piyasaya verdi. Philip Morris ortaklığı 1992’de üretime başladı.
Tekel, enfiye, tömbeki ihtiyacını da karşılıyordu. 1933’de puro da üretilmesi kararlaştırıldı ve anlayanlarca halen çok beğenilen Pazar tütününden üretilen Tekel purolarının üretimine Havana’dan getirilen 22 kilo tütünle başlandı; bu tütünle dört bin puro üretilerek piyasaya verildi.
Sigara içmenin en büyük ve en temel nedeni özentidir. Daha doğrusu sigaraya başlama nedeni genellikle özenti yüzündendir. Sigaraya başlama yaşı özellikle ülkemizde çok düşük yaşlara inmiştir. Küçük yaşta sigaraya başlayanlar da genellikle özenerek sigaraya başlar. Ya arkadaş çevresindekilerin içmesinden, ya ailesinden birisinin içmesinden ya da sevdiği ünlülerden birisinin televizyonda sigara içmesinden etkilenerek sigaraya başlar.
Sigaraya başladıktan sonra zamanla nikotin vücudu esir almaya başlar ve kendisine bağımlı hale getirir. Artık vücut için nikotin bir ihtiyaç olarak algılanır. Sigara bağımlıları da bu yüzden sigarayı bırakamazlar. Çünkü sigara içmediği zaman vücudu nikotin istemektedir. Sigara içen kişi de bu isteğe karşı koyamadığı ve güçlü iradeye sahip olmadığı için sigarayı içer.
Bir insanın sigarayı bırakabilmesi için en temel ve ilk şart sigarayı bırakmaya karar vermesidir. Sigarayı bırakmaya karar vermeyen ve sigarayı kafasından bitirmeyen bir insan ne yaparsa yapsın sigarayı bırakamaz.
Sigarayı bırakabiliyor muyum diye deniyorum diyenler ya da bırakmaya çalışıyorum diyenler veyahut sigarayı azalttım yavaş yavaş bırakacağım diyenler sadece kendilerini kandırıyor. Bu şekilde hiç kimse sigarayı bırakamamıştır.
Sigarayı kafasında bitirmeden yani bir daha asla sigara içmeyeceğim diyerek ve kesin bir karar ile sigarayı bırakmayanlar, sigarayı bıraksalar dahi bir kaç ay ya da bir kaç yıl sonra yine sigaraya başlıyor. Bu yüzden her şeyden önemlisi sigarayı bırakacağına kesin karar verip ve bu yönde iradeli bir durum ve kişilik sergilemesi gerekir.
Bütün bunlar sigara içen için geçerli, ancak sigara içmeyip de sigara içen birine sigarayı bıraktırmak ise çok daha zordur. Sigara içen birisine sürekli sigara içme demek onu daha da inatlaştırır. Özellikle sigarayı bırakması için tartışmak işi daha da içinden çıkılmaz bir hale sürükler. Peki ne yapmalı?
Sigaraya içen birine sigarayı bıraktırmak ilk yapmanız gereken sigaranın ne kadar zararlı olduğunu ona anlatmaktır. Sigaranın ne kadar zararlı olduğunu özellikle bir doktordan dinlemesi onu sizin söylediğinizden çok çok daha fazla etkileyeceğini de unutmayın. Olası kanser riskleri hakkında bilgilendirilmeli ve olası bir kanser hastalığına yakalanması halinde yaşayacakları konusunda bilgi verilmedir. Bununla ilgili internette çok güzel videolar da bulabilirsiniz.
Yine aynı şekilde sigarayı bırakmaması halinde ve sigara nedeniyle hayatını kaybetmesi durumunda geride bırakacaklarının yaşayacağı üzüntü ve sıkıntılar hakkında bilgi verilmeli.