(Mîsâk-ı Millî) İstanbul’da toplanan son Meclis-i Mebûsan tarafından 28 Ocak 1920’de oy birliği ile kabul edilmiş ve 17 Şubat’ta kamuoyuna açıklanmıştır. Türkiye’nin milletiyle ve coğrafi sınırlarıyla bölünmez bir bütün olduğu anlamına gelen Misak-ı Millî kararı, Meclis-i Mebusan tarafından burada alınmıştır.
Misâk-ı Millî belgesine dayanılarak hazırlanan Misâk-ı Millî Haritası’nda İskenderiye-Port Said hizasına kadar olan bugünkü Suriye, Lübnan, Filistin ve Irak toprakları kapsama alanına alınmıştır. Ayrıca Adalar, Kıbrıs ve Batum da Türkiye’nin sınırları içinde gösterilmektedir.
Ulusal ve ekonomik gelişmemize olanak bulunması ve, daha çağdaş biçimde, düzenli bir yönetimle işlerin yürütülmesini başarmak için, her devlet gibi, bizim de gelişmemiz koşullarının sağlanmasında, bütünüyle bağımsızlığa ve özgürlüğe kavuşmamız ana ilkesi varlık ve geleceğimizin temelidir.
Evet, 28 Ocak 1920 Türkiye Tarihinin önemli günlerinden biridir. Bu tarih MİSAK-I MİLLİ (ULUSAL AND) adı verilen belgenin kubül edildiği gündür. Meclisin kabul ettiği bu kararlar 17 Şubat günü halk ile paylaşılmıştır. Bildiri son Osmanlı Mebusan Meclisi’nde ilk olarak “Ahd-ı Milli Beyannamesi” adıyla kabul edilmiş daha sonra adı Misak-ı Milli olarak değiştirilmiştir. 12 Şubat tarihinde Edirne mebusu Şeref Bey, alınan kararların bütün dünyaya basın yoluyla bildirilmesi önerisinde bulunmuştur. Bu öneri üzerine 17 Şubat günü alınan kararlar bütün dünyayla paylaşılmıştır.
Misak-ı Milli, Kurtuluş Savaşı döneminde vatanın mevcut sınırlarını belirleyen 6 madde içeren bir belgedir. Misak-ı Millî ’nin günümüz Türkçe’sindeki anlamı “MİLLİ YEMİN” olarak bilinmektedir.
Bu bildirinin hazırlanması için Ankara’da 1920 tarihinde çeşitli toplantılar yapılmaktaydı. Bu toplantılar Milli Mücadele’nin hazırlığı niteliğinde olan kararların belirlenmesi için oldukça önemli bir yere sahipti. Hazırlanan Misak-ı Milli taslağı Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin yaptığı görüşmelerden sonra bu kararlar mecliste görüşülmüş ve oy birliği ile kabul edilmiştir. Bu kararların kabulü ve yayınlanmasıyla ilgi bazı konular açıklığa kavuşturulamamıştır. Beyannameyle ilgili görüşmeler ve metinler Mebusan Meclisi’nin zabıtlarında da bulunmamaktadır. Bu sebeple görüşmelerin Felah-ı Vatan grubunun içinde görüşülerek karar verildiği ihtimali de düşünülmektedir.
Son Osmanlı Mebusan Meclisi Misak-ı Milli kararlarını alırken bu belgede barış antlaşmasının şartları belirlenmiş ve eğer bu şartlar doğrultusunda anlaşma sağlanamazsa yapılacak olan Kurtuluş Mücadelesinin hedefleri bildirilmiştir. İtilaf Devletleri bu belgeye büyük bir tepki göstermiştir ve tepkilerini sert bir şekilde belli etmişlerdir. Verdiği tepkilerden en büyüğü ve sonuncusu da İstanbul’u tamamen işgal etmek olmuştur. İtilaf Devletleri zaten 1919’dan beri İstanbul’u işgal ediyordu. Ancak bu bildiriden sonra 1920’de resmen İstanbul işgal edildi. Mebusan Meclisini basarak bazı milletvekillerini tutukladılar. Genel Kurmay Başkanı Fevzi Çakmak bu olaydan sonra Mustafa Kemal’in yanında yer almıştır.
Misakı Milli Kararları
Ulusal sınırlar içinde vatan bir bütündür, kesinlikle bölünemez.
Mondros Antlaşması imzalandığında işgal altında olmayan Osmanlı toprakları bölünmez bir bütündür. Mondros imzalandığı sırada işgal altında bulunan bölgelerin ve Arap topraklarının geleceğine, bu bölgede yaşayan halk karar verecektir. Halk oylamasıyla bu toprakların durumu belli olacaktır. Yani Araplar kendi geleceklerine kendileri karar vereceklerdir.
Batı Trakya ve Elviye-i Selase dâhilinde bulunan Kars, Ardahan ve Batum’un durumu, Arap bölgelerinde olduğu gibi yine halk oylamasıyla karara bağlanacaktır. Yani bu bölgede yaşayanlar eğer gerekirse kendi geleceklerine kendileri karar verecektir.
Türkleri mali, idari ve siyasi yönden etkileyecek olan engeller yani uzun süredir ülkemizi her açıdan engeller nitelikte olan kapitülasyonlar kesinlikle kabul edilmeyecektir.
İstanbul ve Çanakkale boğazlarının güvenliği ve tehlikeden uzak tutulması ile ilgili önlemler alınacak ve bu boğazların ticaret gemilerine açılıp açılmaması ile ilgili kararlar Türkiye ile birlikte ilgili devletler arasında yapılacak olan anlaşmaya göre belirlenecektir.
Ülkemizde yaşayan Hristiyan ve diğer azınlıklara, diğer ülkelerde Müslümanlara tanınan haklar kadar hak tanınacaktır. Yani Müslümanların kullandığı haklar ile bu azınlıkların hakları eşit hale getirilecektir.