Hac farizasını ifa etmeye gidenlerle, Umre ziyaretine gidenler dönüşlerinde dostlarına, tanıdıklarına, akrabalarına dağıtmak üzere genelde Zemzem suyu, seccade, takke, tespih, esans, hurma gibi hediyeler getirirler. Aslına bakarsanız, bu getirilenlerin hepsi de (Zemzem suyu ve hurma hariç) Türkiye’den, Suudi Arabistan’a ihraç edilmiş emtialardır. Yani, Suudi Arabistanlı tüccarlar Türkiye’den götürüyor, hacılarımız ve umrecilerimiz kutsal niyetine 3-5 kat yüksek fiyat ödeyerek tekrar Türkiye’ye getiriyorlar.
Ancak, bu yılın UMRECİLERİ bunlarla birlikte ülkemize KORONAVİRÜS getirdiler ki, alsan, alınmaz; satsan, satılmaz!
Evet ve maalesef Umreden dönün ilk kafileler karantinaya alınmayarak (gidin, evinizden 14 gün çıkmayın, kendi kendinizi toplumdan izole edin) denilerek, salınmışlardı. Bu umreci kardeşlerimiz, verilen talimatları uygulasalar bile, en azından kendi ev halklarıyla temas etmek durumundadırlar. Her ne kadar (ziyaretçi kabul etmeyin) denilmişse de, mutlaka ziyaretçileri kabul edenler, el öptürenler olmuştur. Evlerinin diğer fertleri, dış dünya ile devamlı irtibat halinde oldukları için bu umreciler içinde KORONAVİRÜS İTHAL ETMİŞ OLAN VARSA, istemeyerek de olsa, yayılmasının müsebbibi olmuşlardır.
(Ayıkla pirincin taşını) deyiminde olduğu gibi, karantinaya alınmayarak evlerine gönderilen ilk kafile umrecilerle ilgili artık alınacak bir tedbir de kalmamıştır. KOROVİRÜS taşıyan vardıysa, çoktan yayılmıştır.
Yeri gelmişken, bir başka konuya dikkatleri çekmek istiyoruz. Dinimizde HAC Farizası vardır. O da ömür boyu BİR DEFAYA MAHSUSTUR. Mali şartları oluşan kişinin, yılı içinde HAC FARİZASINI İFA ETMESİ esastır. Ancak, son yıllarda buna da imkân olmuyor. Diyanetin tanıdığı kontenjan kadar HACI ADAYI, Suudi Arabistan’a gidebilmektedir. Kendisine hac farz olduğu yıl içinde müracaatını yapan kişinin kurası yıllarca çıkmasa bile, kendi istemi dışında gidemediği için bir mesuliyeti de yoktur!
Ancak, kendilerine Hac Farz olduğu halde, Diyanetin kuralarına takılarak yıllarca gidemeyenler olduğu gibi, bir yolunu bulup üç-beş kes Hacı olanlar bulunmaktadır. 3-5 defa hacca, 5-10 defa umreye gidenler olduğunu biliyor, duyuyoruz! (ALLAH KABUL ETSİN) diyelim ama düşünün ki ekmeğe muhtaç kardeşi olan biri 3 defa Hacca, 7 defa umreye gitmiş, ne yazar! Bir Müslüman için bir defalığına Hac farizasını ifa ettikten sonra, diğer gidişleri sevap niyetine olsa bile, (sevap, bazen kapının önündedir) düsturu gereğince, sünnet olarak ifa edeceği hac ve umre ziyaretleri için harcayacağı parayı, muhtaç kardeşlerine, komşularına, hayır kurumlarına hibe ederse, inanın çok daha sevap kazanır. Hem, “Komşusu açken, tok yatan bizden değildir” hâdis-i şerifini unutmayalım. Farz dışındaki Hac ve umre ziyaretlerine harcayacağımız parayla, mümkünse fakir bir üniversite öğrencisine burs vererek, okumasına katkı sağlayalım.
Gerçi, farz dışında Hacca ve umre ziyaretlerine gidenlerin bazılarının bu işi ticaret için yaptıkları, gidişlerinde ve dönüşlerinde yükte hafif, pahada ağır emtialarla gidip-geldikleri söyleniyor. İşin içinde vergi kaçırma yoksa elbette ticaret yapmaları helâldir. Buna bir şey diyemeyiz. (AMELLER, NİYETE GÖREDİR) hadis-i şerifini de unutmayalım!
Dileriz ki umrecilerimiz hediyelik zemzem suyu, seccade, takke, tespih, esans, hurma ve benzeri hediyeler yanında son gelişlerinde KORONAVİRÜS de getirmemiş olsunlar.
ANEKDOT
Bizim Siirt’çe Lisanımızda “IL HAC, UVE DEMIL BEP=HAC KAPININ ÖNÜNDEDİR” diye söylene gelen bir deyim vardır. Bu deyimin, geçmişte yaşandığı belirtilen bir olayla bağlantılı olduğunu söyleyenler bulunmaktadır. Biz de, çok eskilere yönelik bu anekdotu ibret alınması açısından sunmayı uygun bulduk.
Öyle anlatılır ki, geçmiş yıllarda hac görevini ifa etmek için hazırlanan bir Siirtlinin Hanımı, Hac yolculuğunun başlayacağı günün bir gün öncesinde, bir sebeple komşularının evine gitmiş. Kadıncağız, hamileymiş. Komşularının evine girince, burnuna et kokusu gelmiş. Hamilelik haliyle aşarmış, canı çekmiş. Komşu kadına:
-Galiba evinizde et pişiyor. Biliyorsun hamileyim, kusura bakma amma, canım öyle çekti ki, bir parça versen de yesem demiş.
Komşu kadın, evlerinde et pişmediğini, kendisinin yanlış koku almış olacağını söyleyerek, hamile olmasına karşılık kendisine et yedirmemiş.
Komşusunun bu tutumuna çok içerleyen kadın, eve dönerken, hacca gitmek hazırlığı içinde olan kocasına durumu anlatmış:
-Biz de, bu komşumuzun çok iyi biri olduğunu zannediyorduk. Hamile olduğumu bile, bile ve kendi dilimle istememe rağmen, bana bir lokma et yedirmedi! diyerek sitem etmiş.
Akıllı biri olan ve komşusunun iyi biri olduğundan asla şüphe etmeyen kocası, bu işin içinde bir iş olduğunu sezinlemiş. İşin sırrını çözmek için kendisi giderek, komşusunun neden böyle davrandığını bizzat öğrenmek istemiş.
Komşu Kadın, önce sebebini anlatmak istememişse de, sonunda gerçeği itiraf etmek zorunda kalmış:
-Çocuklarım, üç-dört günden beridir aç yatıyorlardı. Artık, açlığa güçleri kalmamıştı. Dün, bir yerden geçerken ölmüş bir eşek gördüm. Gece vakti, yetimlerimden habersiz ve kimselere görünmeden eşeğin budunu kestim. Eve getirerek pişirdim. İşte, hanımının yemek istediği et, o etti. Bana ve çocuklarıma helâl olsa bile, senin hanımına yedirmem haram olurdu. Bu bakımdan, ona yedirmedim demiş.
Duyduğu bu gerçek karşısında donup kalan Hacı Adayı “Eyvah, ben ne yapıyorum. Peygamber Efendimizin Hadis-i Şerifleri var ‘komşusu açken, tok yatan bizden değildir’ buyuruyor. Bu tanıma göre, ben gerçek bir Müslüman bile değilken, Hazret-i Resulullah’ın huzuruna nasıl gideceğim.” Diyerek, Hac yolculuğu için hazırladığı bütün erzakları (O günün şartlarında Hacca gidip dönmek 3-5 ay sürermiş) komşusunun evine göndermiş. Birlikte Hacca gideceği arkadaşlarına da, hastalandığını bahane ederek, o yıl için Hacca gitmekten vazgeçtiğini söylemiş.
Yine öyle anlatılır ki, o yıl Hacca giden Siirtli hacıların tümü bir rüya görmüşler. Hepsinin de gördükleri rüya aynıymış. Rüyalarında, o yıl Hac görevlerini ifa eden bütün Müslümanların Haclarının “Siirtli falanca oğlu falancanın hürmetine kabul edildiği” bildirilmiş.
Bu rüyayı gören ve birbirine anlatan Siirtli hacılar, dönüşlerinde kendilerini ziyaret edip, ellerini öpmeye gidenlere:
-Bizim değil, gidin, filancanın elini öpün. Çünkü Hac görevimizin makbul olmasını ona borçluyuz diyerek gördükleri riyalarını anlatmışlar.
Evet, bazen Hacı olmuş kadar, hatta, ondan daha çok sevap kazanmanın, KAPININ ÖNÜ KADAR YAKIN OLDUĞUNU ASLA UNUTMAYALIM.