Ana Sayfa Arama Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Cüneyt ARITÜRK
Cüneyt ARITÜRK

YAĞIŞLAR BAŞLARKEN!

Sonbahar mevsiminin son ayına girmemize karşılık, bu yıl doğru dürüst yağış görmedik. Yağmurun bir adı da rahmettir. Ülkemiz genelinde kuraklık endişesi yaşanırken, hafif de olsa yağmur çiselemesi yüreklere su serpti.

İlimizde yağmur yağışları başlarken, ülke genelinde de yağışların olması, bazı yörelere ve özellikle yüksek kesimlere kar düşmesi, kuralık endişesinin bertaraf edilmesi açısından sevindiricidir.

Bizim Siirtçe lisanımızda bir deyim vardır. Bu deyimi (Yaz, fakirin babasıdır) şeklinde Türkçeye tercüme edebiliriz. Gerçekten de yaz fakirin babasıdır. Kış mevsimi gelince sorunlar artıyor. Geçim sıkıntısı çekenlerin sıkıntıları katlanıyor. Başta yakacak ve giyecek olmak üzere harcama kalemlerinde büyük artışlar yaşanıyor. Tabii, yaz mevsiminde bolluk ve bereket vardır. Meyveler, sebzeler daha bol, daha ucuzdur.

Eski ilkokul kitaplarında kış mevsiminden bahsedilirken (Anne kestane patlat) gibi fanteziler vardı. Oysa Kestanenin kilosunun kaça olduğunu bile bilemiyoruz, çünkü alamıyoruz!

Evet, fakirlerin tabiriyle KARA KIŞ yaklaşıyor. Yağışlar başlayacak. İhtiyaçlar katlanacak. Fakirler ve orta halliler bu mevsimi nasıl atlatacaklarını kara-kara düşünüyorlar. Hastalıkların çoğu da, bu mevsimde gelir. Koronavirüs pandemisi korkusu bütün şiddetiyle devam ederken, soğuk algınlığı, grip, zatürre, bronşit, faranjit ve sonbahar-kış  mevsiminin diğer hastalıkları da kendilerini gösterecektir.

Her ne kadar yan etkileri olsa bile, kuraklık korkusunun hafiflemesi açısından yağışlardan dolayı yaşanan olumsuzlukları da hoş görmek durumundayız. Özellikle kar yağışlarının, trafik kazalarına yol açtığı gözlemlenmekle birlikte, bu kazaların meydana gelmesinde ihmaller, sürücü hataları, taşıtların durumları da önemli etkenlerdir. Kış lastiği takmak yerine, kaplama lastiklerle sefere çıkan yolcu otobüsleri, uykularına mağlup uzun seferlerin  sürücüleri, alkollü araç kullananlar yaşanan kazaların önemli etkenleri arasındadır.

Tabii, Türkiye’nin “duble yollara kavuşturulduğu” yalanına karşılık, bozuk olan yollar, yeterli olmayan trafik levhaları da kazalara etkin olmakta.

Yine yağışlar yüzünden yaşanan olumsuzluklar arasında sel felaketleri de gündeme gelebilir. Sel felaketlerinin sebepleri arasında yeraltı yapılarının eksikliğinin başı çektiğini unutmamak gerekir. Dere yatağında kurulan evleri, bağları, bahçeleri de sel sularının götürmesini normal karşılamak lazım.

Mevsim yağışları başlarken yeraltı tesislerinin yeterli olmadığı Şehrimizde ana yollarında bile su birikintileri oluşmağa başlayacak, yollar bozuk olunca, su birikintilerinin oluşması kaçınılmaz olacaktır, Mevsim yağışlarıyla oluşacak su birikintileri sebebiyle sürücüler ve yayalar açısından dikkat edilmesi gereken hususlar vardır. Yayaların, mümkün mertebe su birikintilerinden uzakta yürümeleri, Sürücülerin de, mecburi olarak su birikintilerinden geçerken suları etrafa sıçratmamak için dikkatli davranmaları ve yavaşlamaları gerekecek.

Ancak, yaşadığımız için biliyoruz, öyle sürücüler var ki, su birikintilerine geldiklerinde kasıtlı olarak hız yapmakta ve birikintilerdeki suları yoldan geçenlerin üzerlerine sıçratmaktan adeta zevk almaktadırlar.

Bu gibi sürücüleri peşin-peşin uyaralım. Duymasalar bile, üzerlerine su sıçrattıkları vatandaşlardan küfürler yediklerini anımsatarak, dikkatli olmalarını hatırlatalım. Kendilerine, analarına, babalarına, eşlerine, bacılarına küfür ettirmek istemeyen sürücüler, su birikintilerine dikkat etsinler.

Su birikintilerinde hız yaparak yolda yürüyenlerin üzerlerine su sıçratanlara yaya vatandaşların yaptıkları küfürlerden bazılarını sıralayalım da bu küfürlerle anılmayı isteyen sürücülerin dikkatlerini çekelim:

-Görmemişin taksisi olmuş…

-O….. çocuğuna bak!

-Vay it oğlu it!

-Avradını ……m

Bu ve benzeri küfürlerle anılmak istemeyen sürücüleri uyarmak bizden!

Sonuç itibarıyla, yağışlar rahmettir. Yağışlar yüzünden meydana gelen kayıpların yüzde 90’ı tedbirlerin eksikliğinden kaynaklanır. Bunu bilmek ve tedbiri aldıktan sonra tevekkül etmek gerek!

İyisi mi, yazımızı yağışlarla ilgili anekdotlar sunarak noktalayalım:

ANEKDOTLAR

Bektaşi meşrep Siirtliye bir dost sormuş:

-Nasılsın,  iyi misin, ne var ne yok!

Cevap vermiş:

-Nasıl olacağım. Ayakkabımın tabanı delik, su çekiyor, evin damı akıyor, Pencerenin camı kırık, odunlar yaş, sobayı yaksam duman tütüyor! Cepte ekmek alacak param yok! Daha ne olsun!

***

Geçmiş yıllarda, şiddetli bir yağmura tutulan Siirtli, yağmurdan fazla etkilenmemek için adımlarını hızlandırmışken, önünden geçtiği iş yerinin dostu olan sahibi koşmuş, eline bir şemsiye tutuşturmuş. Tabii, yağmurdan ıslanmamak için kendisine uzatılan şemsiyeyi teşekkür ederek alan yağmurzede, gideceği yere gitmiş ve bilahare şemsiyeyi götürerek yine teşekkürle sahibine iade etmiş.

Ancak, asıl ŞEMSİYE MUHABBETİ ondan sonra başlamış. Şemsiye sahibi, gördüğü her yerde ve müteaddit defalar:

-O gün sana şemsiyeyi yetiştirmeseydim, sucuk gibi ıslanacaktın, ha! diyormuş.

Şemsiye sahibinin bir, iki değil belki on, yirmi defa ŞEMSİYEYİ verdiğini anımsatması, artık, adamcağızın canına tak etmiş. Bir gün, bir parkta oturmuş, arkadaşlarıyla sohbet ederken, ŞEMSİYEYİ veren dostu gelmiş, yanlarına oturmuş. Sözü döndürmüş, dolaştırmış, yine şemsiyeye getirerek belki otuzuncu defa:

-O gün sana şemsiyeyi vermeseydim, sucuk gibi ıslanacaktın ha! demiş.

Kafasının tası atan şahıs, elbiseleriyle parkın havuzuna atlamış ve sırılsıklam bir şekilde havuzdan çıktıktan sonra, ŞEMSİYE SAHİBİNE söylemiş:

-Allah aşkına, yeter artık bu ŞEMSİYE MUHABBETİ! O gün, ne kadar ıslansam bu kadar ıslanır mıydım!

Siz, siz olun da, yaptığınız büyük, küçük hiçbir iyiliği başa kakmayın. Aksi takdirde ŞEMSİYEYİ ALAN ŞAHIS GİBİ muhatabınızın canına tak eder, cevabınızı da alırsınız!

***

Şiddetli bir yağmur yağarken, Nasrettin Hoca Merhum evinin penceresinden gelip geçenleri, ıslanmasınlar diye koşuşanları seyrediyormuş. O sırada dostu olan biri de ıslanmamak için koşar adımlarla evine doğru gidiyormuş. Hoca, muziplik olsun diye pencereyi açarak seslenmiş:

-Neden böyle koşuyorsun? Yağmur, rahmettir.  İnsan Allah’ın rahmetinden kaçar mı?

Hocanın muzipliğini ciddiye alan dostu biraz da utanarak, hızını kesmiş, yağmurun altında yavaş-yavaş yol almağa başlamış. Tabii, eve varıncaya kadar da sırılsıklam olmuş.

Bir gün aynı dostu, yağmurlu bir günde kendisi pencerenin önünde oturup gelip geçenleri seyrederken, bir de ne görsün, Hoca hızlı adamlarla değil, koşarak eve doğru gitmiyor mu. Hemen pencereyi açarak Hoca’ya seslenmiş:

-Hoca, Hoca! Allah’ın rahmetinden kaçmağa utanmıyor musun?

Nasrettin Hoca gülerek cevap vermiş:

-Ben, Allah’ın rahmetinden kaçmıyorum. Bilakis, Allah’ın rahmetini çiğnememek için koşuyorum!

***

Nasrettin Hoca bir gün yakın köylerde oturan kızlarını ziyarete gitmiş. Hocanın hal hatır sorduğu kızlarından kocası çiftçi olanı:

Sorma Baba, tarlaya buğdayları ektik. Daha rahmet düşmedi. Yağmur yağmazsa, bu gidişle Anam ağlayacak! demiş.

Nasrettin Hoca, diğer kızının evine gitmiş. Gittiği ikinci kızının kocası ise toprak testiler üretiyormuş. Hoca, ona da halini hatırını sormuş. Kızı:

-Baba, kocam yüzlerce testi yapıp kurusunlar diye güneşe koymuş. Allah korusun yağmur yağarsa, testilerin hepsi gidecek. Anam ağlayacak! diyerek durumlarını anlatmış.

Akşam saatlerinde eve dönen Hoca’ya Hanımı sormuş:

-Hoca, kızların durumları nasıldı?

Hoca cevap vermiş:

-Sen ağlamaya başla. Çünkü yağmur yağsa da, yağmasa da ağlayacaksın!

***

Şiddetli kuraklığın hüküm sürdüğü bir yıl, köy halkı yağmur duasına çıkacakmış. “Kimin duası daha makbul kimse bilemez” denilerek, köydeki hoş meşrep Bektaşi’yi de beraberlerinde götürmek istemişler. Bektaşi:

-Elbiselerim çok kirli. Ben kirli elbiselerle Allah’ın huzuruna çıkıp dua edemem. Önce bana elbiselerimi yıkayacağım kadar su bulup getirin, çamaşırlarımı yıkayayım, serip kuruttuktan sonra giyer, sizinle beraber yağmur duasına çıkarım! diyerek şart koşmuş. Bunun üzerine köydeki bütün evlerden bulunabildiği kadar birer, ikişer tas su toplanarak Bektaşi’ye götürülmüş, O da, çamaşırını yıkayarak kurusunlar diye asmış. Asmasına asmış da, çamaşırları asar asmaz gök gürlemeğe ve bardaktan boşanırcasına yağmur yağmağa başlamış.

Bu durum karşısında şaşıran köylüler, Bektaşi’den işin hikmetini sormuşlar. Cevap vermiş:

-Onunla aramız yok. Elbiselerimi kurutmak için astım ya. Kurumasınlar da, çıplak kalayım diye, işte böyle yağmur yağdırdı!

***

Bir kuralık yılında köyün imamının önderliğinde yağmur duasına çıkılmış. Ancak, yağmur yağmayınca köylüler Hocaya çatarak:

-Ne duası tutmaz hocasın. Yağmur yağmadı! demişler.

Hoca cevap vermiş:

-Ben, duaya çıkarken, şemsiyemi almıştım. Benden başka şemsiye alan yoktu. İnansaydınız, siz de şemsiyelerinizi alırdınız. Yağmurun yağmaması benim duamın yetersizliğinden değil, sizin inançsızlığınızdandır.

***

Bol ve bereketli yağışlar dileyerek yazımızı noktalıyoruz…

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER