Bilindiği gibi Ülkemizde her yıl 18–24 Mart tarihleri arası “YAŞLILARA SAYGI HAFTASI” olarak kutlanmaktadır. Yaşlı denilince akla ilk gelen ebette ki Devlet kapısında veya özel sektörde belli bir süre hizmet verdikten sonra emekli olanlardır. Yaşlılara gerçekten saygı duyulup duyulmadığının ölçüsü ise emeklilerin durumlarıyla kıyaslanmalıdır. Bir ülkenin emeklileri müreffeh ve sıkıntısız bir şekilde yaşamlarını sürdürebiliyorlarsa, o ülkede yaşlılara gerçekten saygı duyuluyor demektir. Bunun gerisi lâf-ı güzaftır.
Emeklilere verilen ücret, aynı zamanda yaşlılara verilen kıymetin göstergesidir. Emeklilerin yüzde 90’ına ödenen emekli maaşı SEFALET ÜCRETİDİR! Bu bir gerçektir ki, Milletvekili emeklileri normal emeklilerin bazılarına ödenen miktarın 10 katından fazla maaş almaktadırlar. Hem de, diğer birçok hizmetlerden (sağlık vesaire) çok daha iyi yararlanarak!
Unutulmamalıdır ki, ölümü erken yaşlarda tadanlar dışında herkes yaşlanacaktır. Mustafa Kemal ATATÜRK: “Bir milletin yaşlı vatandaşlarına ve emeklilerine karşı tutumu; o milletin yaşama kudretinin en önemli kıstasıdır. Geçmişte çok güçlüyken, tüm gücüyle çalışmış olanlara karşı minnet hissi duymayan bir milletin, geleceğe güvenle bakmağa hakkı yoktur” burmuştur. Emeklilerin durumunu görünce, milletimizin yaşama kudretinin kıstası da haliyle ortaya çıkmaktadır!
Dün çalışanlar gibi, bugün de çalışanlar için emeklilik, hayatın çok özel bir dönemidir. Emekliler (yaşlılar) dün ile bugün arasında köprü kuran, kültürümüzü ve değerlerimizi yarınlara taşımamızı sağlayan en değerli varlıklarımızdır. Emeklilik (yaşlılık) dönemi itibar gerektirmektedir bu aynı zamanda bir minnet borcudur. Emekli (yaşlı) bireylerin toplumla bütünleşmesi, daha aktif olması ve yaşama bağlı kılınmaları gerekir.
Ömürlerinin büyük bölümünü ve en verimli yıllarını topluma ve ülkeye hizmetle geçirmiş insanların, yaşlandıkları ve bakıma muhtaç oldukları dönemde insan onuruna yakışır bir şekilde bakım talep etme hakları vardır. Bu talep, elbette ve öncelikle Devlet tarafından karşılanmalıdır. Ailelerinden ve çocuklarından bu hizmeti çeşitli nedenlerle alamayanlara bu hizmet imkânlar ölçüsünde Devlet tarafından verilmelidir. Sosyal Devlet olmak anlayışı bunu gerektirir.
Devleti, halka hizmet etme aracı olarak gören hükümetler, bir sınıf ve kesimin (milletvekillerinin, üst düzey bürokratların) değil, bütün vatandaşların refah ve mutluluğunu sağlayacak sosyal politikalar üretmeyi, bu bağlamda yoksullar, bakıma muhtaç yaşlılar, çocuklar ve işsizler için özel programlar oluşturmayı, zor durumdaki vatandaşlarımıza, terkedilmiş ve kimsesizlik duygusu yaşatmamayı hedeflemelidir.
Yeri gelmişken Peygamber Efendimiz HAZRET-İ MUHAMMED’İN (O’na al ve ashabına salat ve selam olsun) yaşlılara saygı gösterilmesi gerektiği konusundaki hadis-i şeriflerinden bir kaçını sunarak, dini bütün geçinenlere anımsatalım istedik. İşte, konuyla ilgili bazı hadis-i şeriflerin meali alileri:
*Herhangi bir genç yaşlılığından dolayı bir ihtiyara hürmet ederse, Yüce Allah da yaşlandığında ona hürmet edecek kimseler halkeder.
*Küçüklerine şefkat göstermeyen, büyüklerine değer ve saygı göstermeyen bizden değildir.
*Saçı sakalı ağarmış yaşlı Müslüman’a saygı gösterip ikram etmek, Allah’a saygıdandır.
*Düşkünleri görüp gözetiniz, zira siz ancak düşkünleriniz sayesinde yardım görür ve rızıklandırılırsınız.
*“Bereket, büyüklerinizin yanındadır.
*“Beli bükülmüş ihtiyarlar, süt emen bebekler, otlayan hayvanlar olmasaydı belâlar sel gibi üstünüze dökülecekti.
Bu düşünceler içinde bütün emeklilerimizin YAŞLILARA SAYGI HAFTALARINI KUTLUYORUM.
YAŞLILAR HAFTASI ANEKDOTU
Hanımının dırdırına dayanamayarak yaşlı Babasını huzur evine götürmeğe karar veren adam, sırtına almış ve yola koyulmuş. Bir taraftan da, kendisini yıllarca kollayıp gözetlen, hasta olduğunda başucundan ayrılmayan, yemeyip, yediren; içmeyip, içiren babasına yaptığının ne kadar etik olabileceğini düşünüyormuş. Bu düşünceler içinde bir çeşmenin başına kadar gelmiş. Yorulduğu için Babasını çeşmenin yanına oturtmuş. Babasının yüzüne dikkatlice bir daha bakmış. Baba oldukça mahzun amma, yine de çocuğuna:
-Beni neden huzur evine götürüyorsun? Kaldığın ev bile hâlâ benim değil mi?
Demiyormuş. Bu sessiz tevekkülünden daha da etkilenen adam, karısından boşanmak pahasına bile olsa, Babasını tekrar eve geri götürmeğe karar vermiş. Özür dileyerek söylenmiş:
-Baba, ne olur beni affet. Seni huzur evine götürecektim amma, gönlüm razı olmuyor. Sen ki, yemez, yedirirdin; içmez, içirirdin, hasta olduğumuzda iyileşmemiz için doktor, doktor koşuştururdun. Ben böyle bir kötülüğü sana nasıl yapacaktım, bilemiyorum demiş, bunun üzerine Yaşlı Babası çok anlamlı olan şu cevabı vermiş:
-Oğlum, ben de senin gibi yaşlı babamı huzurevine götürecektim. Yine, şimdi bulunduğumuz bu çeşmenin başında durmuş ve babamı sırtımdan indirip biraz dinlenirken, yaptığım hatayı fark ederek eve geri götürmüştüm. Onun için, çeşmeden sonra senin de beni eve geri götürmek kararını alacağını biliyordum…
Kıssadan hisse, kim ne yaparsa kendisine yapar ve mutlaka karşılığını görür. Hele, yaşlılara saygı konusunda…