Ana Sayfa Arama Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Fatih ARITÜRK
Fatih ARITÜRK

Yavuz Sultan Selim İle Osmanlılara Geçen Hilafet!

Bilindiği gibi Yavuz Sultan Selim döneminde Osmanlı İmparatorları aynı zamanda HALİFE unvanını almışlardır. Halife sözcüğü Arapça kökenli olup Hazret-i Muhammed’in (O’na al ve ashabına salat ve selam olsun) vekil olmak anlamına gelir. Hilafet (veya Halifelik), İslami siyasî ve hukukî yönetim makamına ve yönetime verilen isimdir. 16. yüzyılın başında Yavuz Sultan Selim’in Memluk Devleti’ne son vermesiyle birlikte halifelik Osmanlı Devleti’ne taşınmıştı.

Peki, Peygamber Efendimiz Hazret-i MUHAMMED’İN (O’na al ve ashabına salat ve selâm olsun) manevi temsilcisi anlamında kullanılan Halifelik İslam dinin özünde var mıdır. Peygamber Efendimizin bir hâdis-i şeriflerinde “Hilafet benden sonra 30 yıldır. Ondan sonrası acı bir saltanattır” buyurdukları bilinmektedir. Bu durumda, halifelik ilk dört halife ile Hazret-i Hüseyin’in dönemini kapsamaktadır. Ondan sonrasının acı bir saltanata dönüştüğü bellidir. YEZİD’İN bile halifelik makamına oturduğu düşünülürse, başka söze gerek yok. Gerçi akan zaman içinde bu ünvanı kullanan isimler arasında gerçekten iyi yöneticiler de olmuştur. Ancak, istisnalar kaideyi bozmaz. Halife unvanını kullanan Osmanlı Padişahları arasında bile içkiye, her türlü işrete düşkün olanların varlığı tarihi gerçeklerdendir. Yani, unvanları (HALİFE) bile olsa, maneviyatta bu alanda hiçbir kıymet-i harbiyeleri yoktur.

Türkiye Cumhuriyetinin kurulmasından sonra, Mustafa Kemal Paşa’ya Cumhurbaşkanlığı makamı yanında Halife olması teklifi yapılmış, ancak, bu teklifi kabul etmemiş, etmek şöyle dursun, ilgası için gereken yasal düzenlemelerin yapılması emrini vermiştir. Nitekim 3 Mart 1924 tarihi itibarıyla Halifelik makamı ilga edilmiş Osmanlı Hanedanının elinde bulunan halifelik sıfatı, Türkiye Cumhuriyeti tarafından kaldırılarak, yerini laikliğe bırakmıştır.

Halifeliğin birleştirici bir fonksiyonu olması gerekirken bu durum tarihte pratik olarak başarılmamıştır. Çoğu zaman birkaç yerde birden fazla hilafet görülmüştür. Örneğin, Osmanlı’nın hilafetini bazı devletler tanımamış ve kendi halifeliklerini ilan etmişlerdir.

Tüm bu sebeplere ilave olarak halifeliğin sembolik bir makam ya da bir dini liderlik makamı olması gerekirken devlet karşısında siyasi bir güç olmaya başlaması, Türkiye Cumhuriyeti açısından ileride doğabilecek büyük sorunların habercisi niteliğindeydi.

En önemli sebepleri ise halife mevcut oldukça Türkiye Cumhuriyeti’nde yapılması zorunlu olan sosyal ve laik karakterdeki inkılapların yapılamayacağı idi.

Bu durumun yeni kurulmuş Cumhuriyet yönetimi için tehlikeli olabileceğini kavrayan Atatürk, İzmir’deki ordu tatbikatları sırasında ordu komutanlarına hilafetin kaldırılması konusunda düşüncesini açıklayıp, yasanın meclis gündemine getirilmesini kararlaştırdı.

1 Mart 1924’teki bütçe görüşmelerinde Halife’ye ve Osmanlı Hanedanı’na verilecek ödenek konusunun gündeme getirilmesinden sonra, 3 Mart 1924’te kabul edilen yasayla, halifelik kaldırılıp, ileride saltanat ve halifelik iddiasında bulunmamaları için hanedan üyelerinin de yurt dışına çıkarılmaları kabul edildi. 5 Mart 1924 sabahı Abdülmecit Efendi ailesiyle birlikte Türk topraklarından ayrıldı.

Hilafetin kaldırılmasıyla birlikte Osmanlı hanedanının yurt dışına çıkarılması kararlaştırıldı. Tevhid-i Tedrisat Kanunu kabul edildi. Şerriye ve Evkaf Vekaleti kaldırıldı, yerine Diyanet İşleri Başkanlığı ve Vakıflar Genel Müdürlüğü kuruldu. Erkân-ı Harbiye Vekâleti kaldırıldı yerine Genel Kurmay Başkanlığı ve Milli Savunma Bakanlığı kuruldu. Halifeliğin kaldırılmasıyla laik düzene geçiş kolaylaştı. Devrimlere karşı dinin istismar edilmesi engellendi. Daha bağımsız bir dış politika izleme imkânı doğdu.

1928’de yapılan bir değişiklikle de “Türkiye Devleti’nin dini İslamdır” ibaresi kaldırılarak “devletin dini adalettir” ilkesi benimsenmiştir. Cumhurbaşkanı ve milletvekillerinin yemin şekli yeniden düzenlenmiştir.

Devletin tüm inançlara saygılı ve eşit mesafede olması, tüm vatandaşlarının vicdan ve inanç özgürlüğünü tarafsızca koruması, vatandaşlarını dini baskılardan uzak tutması anlamına gelen laiklik, 5 Şubat 1937’de Türkiye Cumhuriyeti’nin temel ilkelerinden biri olarak Anayasa’da yer aldı ve devlet politikası haline geldi.

Halifeliğin kaldırılışından hemen sonra Şerif Hüseyin kendisini Halife ilan etti ve ardından 9 ülkenin yöneticisi daha kendilerini halife ilan ettiler.

Şimdi de Suudi Kralları halife olduklarını söylüyorlar. Bu sefihlerin halife olduklarını iddia etmeleri karşısında halifeliğin ne olup, ne olmadığı kendiliğinden ortaya çıkmıyor mu!!!

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER