Türkiye’nin ekonomisi neden dibe vurmuş durumda. Üç tarafı denizlerle çevrili, velüt toprakları olan Anadolu halkının yüzde 90’ı neden yoksul. Bunun tek bir sebebi vardır. Milyar dolarlarla ifade edilen yolsuzluklar. Yolsuzluk ve Yoksulluk doğru paralel gibidir. Biri uzarsa, diğeri de uzar, biri kısalırsa, diğeri de kısalır. Bu bakımdan yolsuzlukların yüksek oranda olduğu toplumlarda, yoksulluk da yüksek oranda olur. Bir başka deyişle, yolsuzluklar giderilmedikçe, yoksulluğun önü alınamaz!
İster doğru, ister yalan, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu seçim atmosferi içinde bu ülkenin BEŞLİ ÇETE adını verdiği birileri tarafından soyulduğunu ve ülkenin 418 milyar dolarının iç edildiğini, bunlarla ilgili elinde bilgi ve belgeler olduğunu söyledi durdu. Yahu, Allah’ın kulu bir savcı çıkıp da (BAY KEMAL GETİR BAKALIM ELİNDEKİ DOSYALARI, BELGELERİ) demedi. Kemal Kılıçdaroğlu, yalan söylemiş de olabilir. Ancak, iddia bile olsa böylesine devasa bir rakamın üzerine gidilmemesi gerçekten garipsenecek bir durumdur. Birileri bir zamanlar baklava çalmışlardı da, cezaevini boylamışlardı. Oylsa (GÖZHAKKI) denilerek görmezden gelinebilirdi. Ama, anlı-şanlı Türk adaleti gereğini yaptı ve sanık çocukları cezaevine gönderdi.
Ortada, 418 milyar dolar gibi bir rakam dillendirilirken, hiçbir şey olmamış gibi davranılması vatandaş olarak beni rahatsız ediyor. Bay Kemal’in söyledikleri yalan ise şanlı Türk adliyesi araştırsın ve kararını açıklasın. “BAY KEMAL’İN SUNDUĞU BİLGİLERİ, BELGELERİ, DOSYALARI İNCELEDİK, HEPSİ İFTİRAYMIŞ) desin de yüreklerimize su serpsin…
Bu konuyu bu şekilde vurguladıktan sonra konumuza dönelim. Batı devletlerinde yoksulluk neden daha az oranda, Ortadoğu ülkelerinde ise üst seviyelerde! Çünkü Ortadoğu ülkelerinde yolsuzluklar da üst düzeydedir!
Türkiye’de kişi başına düşen milli hasılanın 10 bin dolar olduğu söyleniyor. Peki, bu durumda ellerine asgari ücret bile geçmeyen 3-4 nüfuslu ailelerin çoğunlukta olmasına ne demeli! Belli ki, bunların hakkı olan, bir şekilde birilerinin ceplerine girmiştir.
Hiçbir toplumu, hiçbir zaman yüzde yüz yolsuzluktan arındırmak mümkün değildir. Burada önemli olan yolsuzluk yapanların oranlarının minimum düzeye çekilebilmesindedir. Bunun için gerekli yasaların çıkarılması yanında, yasa uygulayıcılarına da büyük görevler düşer. Yolsuzluklarla mücadele için en iyi yasaları çıkarmış olsanız bile, yasa uygulayıcıları ehil ve hele-hele dürüst olmasalar, o yasalardan da hiçbir sonuç alamazsınız!
Bunun için bir ülkede yolsuzlukla mücadele yasalarının iyi hazırlanmış olmaları yanında, yasa uygulayıcıların da mükemmel olmaları gerekir.
Ülkemizin durumuna bakıyoruz da giderek tipik bir Ortadoğu ülkesi konumuna döndürüldüğümüzü fark ediyoruz. Çünkü bu ülkede yoksul insanların sayıları giderek artmaktadır. Milli gelir kişi başına 10 BİN DOLAR seviyelerinde ise ve buna karşılık açlık sınırında yaşamaya mahkûm milyonlarca vatandaşlarımız varsa, bu demektir ki, YOLSUZLUK ORANI CİDDİ BOYUTLARA ULAŞMIŞTIR. (BİRİ YER, BİRİ BAKAR, KIYAMET BUNDAN KOPAR) özdeyişinde olduğu gibi KIYAMETİN KOPMASI DA YAKIN OLSA GEREK!
İLİM NEDİR, (ÂLİM) KİME DENİLİR!
İlim, “bir şeyin hakikat ve mahiyetini kavrayıp idrak etmek” demektir. İlmin o kadar dalları var ki, saymakla bitirilemez.
İlâhî bir sıfat olarak “Allah’ın gerek duyular âlemine gerekse duyu ötesine ait bütün nesne ve olayları bilmesi” diye tanımlanabilir. Kur’an’da Allah’ın en yetkin şekliyle bilen bir varlık olduğu alîm, habîr, şehîd, hâfız, muhsî, vâsi’ gibi isimlerle ifade edilmiştir.
Ayet-i Kerime meali alisinde: “Yeryüzünde ne kadar ağaç varsa hepsi kalem, deniz de mürekkeb olsa ve bundan sonra da yedi deniz daha mürekkeb olup o denize katılsa gene Allah’ın sözleri yazılıp tükenmez; şüphe yok ki Allah, üstündür, hüküm ve hikmet sahibidir.” buyurulmaktadır.
Bizde, softa takımı ise (İLİM) denilince sadece DİN İLMİNİ, (ÂLİM) denilince de sadece dini konularda ehil olanların kastedildiğini zannederler! Oysa gerçek hiç de bu değildir. Din ilmi, yüzlerce ilim kolundan sadece biridir. Din adamı da, yüzlerce bilim dallarından biriyle iştigal eden kimsedir.
Kimyager de, fizikçi de, matematikçi de, mühendis de, tıpçı da, astronot da ve diğer bilimlerle uğraşanların hepsi de, kendi dallarında (âlim) olarak yorumlanırlar. İslam dini, diğer ilimlerle uğraşmayı, din ilminin önüne almıştır.
Özellikle İlimizde ve Bölgemizde BİLİM ADAMI (ÂLİM) denildiği zaman nedense sadece dini bilgelerle mücehhez hocalar kastedilir. (Büyük âlim – allame) diye sadece din adamlarının kastedilmeleri, elbette büyük bir yanlışlıktır. Sadece dini konularla uğraşan değil, ilmin her dalıyla uğraşan ve bilgiyle mücehhez bulunanlar da bilim adamlarıdır.
PEYGAMBER EFENDİMİZ HAZRET-İ MUHAMMED (O’na Al Ve Ashabına Salat Ve Selam Olsun) bir hâdis-i şeriflerinde “ÖNCE BEDEN İLMİ, SONRA DİN İLMİ” buyurmuşlardır. Yani, tıp tahsili yapmayı, dini ilim tahsil etmenin önüne geçirmişlerdir. Bu sadece bir misaldir. Tıp ilmi gibi, diğer ilim dallarının da elbet büyük önemleri vardır. İnsanlığa hizmet etmeyi amaçlayan ilimlerle uğraşanların hepsi birer bilim adamıdırlar. İslami tabirle ÂLİMDİRLER! Elektriği bulan, kansere ilaç arayan, kalp, böbrek vesair organların nakillerini gerçekleştiren, verem hastalığını yok eden, atomu parçalayan, uçağı, füzeyi yapan, yüz katlı binaların statik hesaplarını gerçekleştiren, denizaltı gemilerini yüzdüren, geliştiren hep gerçek ilim adamlarıdır. İslam âlemini, muasır devletlerin gerisinde bırakan en etkili unsur, yanlış bir algılama olarak sadece dini bilgilerin referans alınarak kişilerin ÂLİM olduklarının varsayılmasıdır.
Rönesans öncesi dönemde Hıristiyanlık âleminde de, kiliseler, birçok icatlara karşı çıkarlardı. Dünyanın düz ve sabit olduğunu söyler, aksini iddia edenleri zindanlarda çürütürlerdi. Ne zaman ki, Hıristiyan âlemi, kiliselerin taassuplarından kendisini kurtarabildi, icatlar peş-peşe gelmeğe başladı.
Dini taassup yüzünden matbaanın bile uzun yıllar sonra Osmanlılara geldiğini düşünürsek, medeni âlemden bu kadar geri kalışımızın sebebi daha iyi anlaşılacaktır. Dini bilgilerle mücehhez zevatlara hürmetimiz var amma, “Önce beden ilmi, sonra din ilmi” buyruğundan yola çıkarak diyoruz ki, müspet ilimlere ne kadar yönelirsek, hem dinimizi, hem dünyamızı mamur etmiş oluruz.
Özellikle (ÂLİM) denildiği zaman, sadece dini ilimleri tahsil etmiş kişileri anımsamaktan vazgeçmemiz lâzım…
Hem, YÜCE ALLAH’IN da yaratılmışların mahiyetlerini düşünmek konusunda insanlara açık bir emri olduğunu asla unutmayalım. Düşünmek, tefekkür etmek, sorgulamak, analiz etmek, incelemek ilim ehli olmanın gereğidir.
TAŞLAMA
İSVEÇ’TE EDEPSİZİN
BİRİ KUR’AN-I YAKMIŞ
BU BİR PROVOKASYON
YANLIŞTAN ÖTE YANLIŞ
İSVEÇ, NATO’YA GİRMEK
İÇİN MUHTAÇKEN BİZE
BÖYLE BİR PROVOKASYON
YAPILIR NİÇİN, NİYE
İSVEÇ İLE ARAMIZ
BOZULSUN İSTENİYOR
YAPILAN PROVOKASYON
BUNDAN DESTEKLENİYOR
ASHABUL FİL OLAYI
ANIMSANMALI ELBET
KUR’AN-I YAKAN MEL’UN
YA ATAİST, YA MÜRTET
BU TİP PROVOKASYONA
KARŞILIK VERMEK YANLIŞ
EYLEMİN ARKASINDA
KİMLER VAR BUNU TARTIŞ
NATO’YA GİRMESİNE
KARŞI KİM VAR İSVEÇ’İN
BU İŞTE PARMAĞI VAR
BU BÖYLECE BİLİNSİN
İSVEÇ’İN TUTUMUNU
ELBET KINAMALIYIZ
LAKİN ORDA EYLEMLER
SERBEST ANLAMALIYIZ
TÜRKİYE GİBİ DEĞİL
İSVEÇ’İN YASALARI
ORDA DEMOKRASİ VAR
KALDIRIR HATALARI
EYLEMİ YAPAN MEL’UN
TEK BAŞINA DEĞİLDİR
ULUSLARARASI BİR
ŞEBEKE OLABİLİR