Siirt, pek çok sosyolojik ve tarihsel araştırmaya konu olabilecek kadar tarihsel ve kültürel derinlik zenginliğine sahip bir şehirdir. Bu tarihsel ve kültürel derinlik zenginliğine en iyi şahit olabilecek temel kurumların başında da üniversiteler gelir. Siirt özelinde ise bu şahitliği temsil edebilecek bir üniversitemiz var; Siirt Üniversitesi.
Bir önceki yazımızda Siirt Üniversitesinin Siirt Şehrine Etkisine kısaca değinmiş ve gelecek yazıda değerli hemşerimiz, sosyolog Dr. Öğretim Üyesi Murat Toprak’ın “BİR MEKÂNIN GÜNDELİK HAYATI Farklılıklarla Yaşayabilmek” adlı kitabını analiz etmeye çalışacağımı belirtmiştim. Bu yazıda bu görevimizi ifa etmeye çalışacağız.
“BİR MEKÂNIN GÜNDELİK HAYATI Farklılıklarla Yaşayabilmek” kitabı, Toprak’ın doktora tezinin kitaplaştırılmış halidir.
Kitabı, yapılan çalışmanın amaçları, kullanılan bilgi toplama yöntem ve teknikleri, sorulan temel sorular ve sahadan derlenen bilgilerden ulaşılan sonuçlar çerçevesinde betimlemeye ve tanıtmaya çalışacağız. Sonuçta da genel bir değerlendirme yapmaya çalışacağız.
Genel olarak bilimsel çalışmalar ve özel olarak sosyal bilim ve Sosyoloji biliminde yapılan çalışmalar çok genel bir şekilde iki temel boyuta dikkat edilerek şekillendirilir. Bunlar teorik yaklaşım ve sayıltılar ile alanda derlenen somut bilgiler. Soyut perspektif; insan aklının olgu dünyasına açılan ve onu aydınlatan spesifik kavramsal boyutuna/penceresine karşılık gelir. Bu soyut çerçeve, nedensellik ilişkilerinin mantıksal bir kurgu ile inşa edildiği, alandan gelecek verileri de soyut sayıltılarına entegre ederek onları anlamlı bir bilgi bütününe dönüştüren ve mümkün hale getiren temel bilgi zeminidir. Bu tartışmanın bilim ve bilgi tarihinde oldukça eski, zengin ve derinlikli bir karşılığı vardır.
Kıymetli hemşerimiz sosyolog Dr. Öğretim Üyesi Murat Toprak’ın kitabını, kendi anlatımı üzerinden buraya ana hatlarıyla aktarmaya çalışacağız.
Kitap ve esas olarak doktora çalışması üç bölümden oluşturulmuştur. Sayın Toprak, birinci bölümde, genel olarak araştırmanın yöntemine yer vermiş. Bu bölümde araştırmanın amaç, yöntem, evren, örneklem ve veri analizlerine dair gereken açıklamalar sunulmuş. Toprak, Çalışmanın nitel bir araştırma modeli olduğunu, yarı yapılandırılmış sorularla derinlemesine görüşme, kişisel deneyim ve sözlü tarihin bu nitel araştırmada önemli bir yer tuttuğunu, araştırma teknikleri olarak da gözlem ve görüşme tekniklerinden istifade ettiğini belirtmiştir. Bilimsel çalışmanın ana kimliğini inşa eden çalışmaya özgü yaklaşımı olarak da nitel araştırma yöntemi içerisinde yer alan sembolik etkileşimcilik yaklaşımını benimsediğini ifade etmiştir. Bununla birlikte Toprak’ın tezinin teorik epistemolojik dayanak ve durakları, kavramsal çerçeveleri daha çok gündelik hayat sosyolojisinin bilgi stoklarında karşılığını bulan; fenomenolojinin “bilgi stoku” ve “kişisel deneyimi” ile onun devamı niteliğinde kabul edilen Peter Berger ve Thomas Luckmann’ın bilgi sosyolojisi ekseninde ifadesini bulan sosyal gerçeklik, Georg Herbert Mead’in Sembolik Etkileşimcilik, Goffman’ın “damga” ile “dramaturji, benliğin sunuşu kuramları ve Bourdieu’nün “sermaye”, ‘habitus’, ‘yatkınlık’ Garfinkel’in ‘sağduyusal bilgi’, ‘bağlama gönderimli’, Giddens’in ‘bilinebilirlikler’ Harvey’in ‘eylemin içselleştirilmesi sonucu etrafıyla kurulan ilişki’, De Certau’nun ‘strateji’ ve ‘taktikler’ vb kavram ağları zemininde anlamlandırılmaktadır. Buna ek olarak gündelik hayat sosyolojisinde önemli bir perspektif ve kaynak olan etnometodolojik yaklaşımın temel nosyonları da önemli bir yer tutmaktadır. Toprak’ın kitabında aktardığına göre, Garfinkel, refleksivite, dökümanter metot, bağlama gönderimli ve üye gibi nosyonları göz önünde bulundurarak etnometodolojinin temel iddiasını şöyle açıklamaktadır: “üyelerin düzenli gündelik ilişki ortamlarını ürettikleri ve düzenledikleri etkinlikleri ile onların bu ortamları açıklanabilir kılma prosedürlerinin aslında aynı şeyler olarak görülmesi gerektiğidir.” Bununla birlikte Toprak’ın da vurguladığı gibi gündelik hayat kuramsallaştırmalarının çoğunda salt ekonomik veya politik bir perspektiften çok insanın varoluşundaki toplumsal süreçlere odaklanma söz konusudur. Gündelik hayatın içerik analizinde her ne kadar bu yaklaşım ve perspektifler, kavramsal çerçeveler, yöntemler kullanılırsa da tarihsel karşılaştırmalı bir yöntem de bu çalışmanın doğal bir yöntemi olarak kullanılmaktadır. Çünkü davranış örüntüleri ve etkileşim örüntüleri ancak tarihe mal olan bir süreç ile nesiller arasındaki bir akışın sonucunda ortaya çıkabilir. Bu da ancak tarihsel bir hafıza ile; dün ile bugünün temsilcilerinin zihin dünyasına yansıyan çeşitlilik ve farklılık verileri olursa analiz edilebilir. Sonuç itibariyle zikredilen mezkûr sosyologlar ve onların kullandıkları, ortaya çıkardıkları kavram ve kuramların her birisi başlı başına uzun bir analizin ve tartışmanın konusudur. Toplum, bütüncül bir yapı arz ettiğinden bu bütüncül yapının bütünselliğini yansıtacak teori ve kavram çeşitliliği verimli bir sosyolojik analizin sosyal bilimsel kritiğinin temel ve güçlü dayanaklarını oluşturmaktadır. Kavramlar ve teoriler olgu dünyasına bilimsel yollarla açılan pencerelerdir.
Toprak, bu doğrultuda; alan araştırması sırasında ulaştığı katılımcılardan elde ettiği nitel verilerle, sıradan insanın günlük eylemlerinin sonucu olarak diğer insanlarla olan etkileşimi gündelik hayat sosyolojisi repertuvarı ile ortaya koymaya çalıştığını vurgulamıştır. Bu çerçevede Toprak, sıradan insanların birbirleriyle olan etkileşimini farklı sosyo kültürel yapıyı içinde barındıran Siirt’in Helvacılar Çarşısı örneğinde değerlendirmeye tabi tutmuştur. Dolayısıyla Araştırmanın evrenini Helvacılar Çarşısı oluşturmuştur. Toprak, Çarşıdaki etkileşim örüntülerinin mikro ve makro sebeplerinin olduğunu ve bunları genellikle dört sosyal yapı unsuru üzerinden değerlendireceğini belirtmektedir. Bu sosyal yapıları; kültür, siyaset, ekonomi ve siyaset/din olarak belirlemiştir.
Yine bu çerçevede Giriş Bölümünde belirtildiği gibi, çalışmada rastgele ve amaca yönelik örneklem tekniği benimsenmiştir. Biraz sonra biraz daha ayrıntılı değinileceği gibi, çalışmada özellikle birkaç sosyal dünya ve bağlam ile örneklem grubu oluşturulmuştur. Bilgi toplama araçları olarak da duruma göre ses kayıt cihazları, not tutma ve fotoğraf makinesi gibi veri toplama araçları kullanılmıştır. Sonuç olarak da elde edilen bulgular, yorumlayıcı sosyal bilim perspektifiyle ele alınıp analiz edilmiştir.
İkinci bölüm, gündelik hayat sosyolojisinde yer alan kavramsal çerçeve ve kuramsal sayıltılar ile bu teorilerin sosyoloji bilimi içindeki tarihsel sürecine geniş bir yer vermiştir.
Toprak, çalışmanın tezi ile bütünleşmesi adına gündelik hayat sosyolojisi ve mekân arasında ilişkileri irdelemiş. Özellikle Sosyoloji ve Gündelik Hayat Sosyolojisinde önemli bir yer tutan De Certeau ve Lefebvre adlı iki sosyoloğun kavramsal çerçevelerinden ve perspektiflerinden, görüşlerinden faydalanmıştır. Bu şekilde bir çalışma planı ile Toprak, kitabının üçüncü bölümünde yer alan ve özel olarak çalışmanın temel ayaklarından birini oluşturan etkileşim örüntülerinden çatışma, rekabet ve uyum olguları üzerinde durmanın epistemolojik öngerekliliklerini de hazırlamış olmaktadır. Bu da ancak ayakları yere basan bir mekânda ortaya çıkan davranış ve etkileşim örüntülerinin özgün gözlem verileriyle temellendirilebilir. Bu özgün veri toplama mekânı da bizim meşhur Helvacılar Çarşısıdır. Toprak, Helvacılar Çarşısında toplam 43 esnaf ile birebir yaptığı görüşmelerle verilerini toplamıştır. Belirtilen kişiler ile yarı yapılandırılmış görüşmeler gerçekleştirilmiş, belirli günlerde kısmi katılımlı gözlem uygulanmıştır. Toprak, araştırma alanı olan Helvacılar Çarşısında, kültürel aidiyet durumunun çoğunlukla Kürt ve Koçerlerde yoğunluk gösterdiğini belirtmektedir. Toprak, Çarşıdaki Arapların sayısı azalmasına karşın –ki bu durum şehrin genel yapısında da görülmektedir- çarşıdaki geçmişleri ve deneyimleri daha fazla olduğundan örneklem dağılımlarında Araplara daha fazla yer verdiğini ifade etmiştir. Araştırmada Arap esnafa daha fazla yer verilmesini, Helvacılar Çarşısının tarihsel derinliğinin daha gerçekçi bir şekilde analiz edilmesine katkıda bulunabilecek bir bilimsel ve bilinçli tercih olarak değerlendirmek mümkündür.
Sayın Toprak’ın, Helvacılar Çarşısı üzerinden Siirt’in Sosyal Yapısını analiz etmeye çalışırken cevabını bulmaya çalıştığı temel sorular nelerdir? Temel teorik altyapısını kısmen özetlemeye çalıştığım ve bir sosyolojik doktora çalışması olan Bir Mekânın Gündelik Hayatı Farklılıklarla Yaşayabilmek kitabı işte şu soruları sormakta ve sahada elde ettiği verilerle bu soruların cevaplarını bilimsel bir bakış ile betimlemektedir. Bu sorulan sorularla Helvacılar Çarşısındaki gündelik hayat irdelenmiş, insan ilişkilerini ve sosyal gerçekliğin bilgisini ortaya çıkarmayı amaçlamıştır. Böylece örnekleme dâhil bireyler üzerinden Siirt’in tarihsel ve sosyo kültürel özelliklerini yakalamayı amaçlamıştır.
İşte o sorular: “1. Helvacılar Çarşısı’nın tarihsel özelliklerinin gündelik hayata yansıması nasıl olmuş, Özellikle Arapların hâkim topluluk olarak görüldüğü dönem ile günümüz arasındaki farklar nelerdir? 2. 1990 öncesi ve sonrası çarşının sosyo kültürel ve fiziksel dağılımı nasıl olmuştur? 3. Çarşının sosyo kültürel farklılığı gündelik hayat ilişkilerine etkisi nasıldır? 4. Etkileşim örüntülerinden çatışma, rekabet ve uyumun çarşı içindeki ilişkilere yansıması nasıl olmuştur? 5. Çarşı içinde iktidar mücadelesi var mıdır? 6. Gelişen teknoloji ve haberleşme ağı sonucu bilgiye hızlı ulaşım gündelik hayat ilişkilerini etkilemiş midir? Ayrıca alışverişlerde sosyal medyanın rolü var mıdır? 7. Çarşı içinde sektörel dağılım nasıl şekillenmiştir? 8. Sektörel dağılım ile sosyo kültürel toplulukların tarihsel özellikleri arasında bağlantı var mıdır? 9. Etnik özellikler gündelik hayat ilişkilerini nasıl etkilemektedir? 10. Esnaf ile müşteri ilişkileri nasıldır? Müşterinin esnaf tercihinde kültürel aidiyetin etkisi söz konusu mudur? Başka etmenler göz önünde bulundurulmuş mudur?”
Sorular, Siirt’in esnaf ve eşrafına yöneltilmiş sorulardır. Siirt’in şehir kimliğini temsil eden; tarihsel kimliğine ve hafızasına şahitlik eden bir mekânın yaşayan temsilcilerine ve kimi sahiplerine yöneltilmiş sorulardır. Sorulan soruların bilimsel bir tutarlılık, güvenirlik ve geçerlilik ölçütlerini taşıyabilmesi için katılımcıların sayı dağılım Helvacılar Çarşısı’nda sosyo kültürel aidiyetlerin sektörel dağılımları göz önünde bulundurarak belirlenmiştir.
Bu çalışmanın temel yapısını bizzat Toprak’ın satırlarında özetle okuyalım: “Çalışma, gündelik hayat sosyolojisiyle beraber etkileşim örüntülerini de dikkate alarak yapılmıştır… İnsanlar günlük hayatta özel alandan kamusal alana kadar ne mesleği yaparlarsa yapsınlar başkalarıyla çatışma, rekabet, uyum, benzeş(tir)me veya işbirliği örüntüleri şeklinde etkileşim halinde olurlar. Çatışma, rekabet, uyum gibi etkileşim örüntüleri çarşı içinde Araplar, Kürtler ve Koçerler arasındaki ilişkilerde kendisini göstermektedir…Bununla beraber çarşı içinde bulunan üç kültürel topluluğun birbirleriyle olan etkileşiminde, bir topluluğa karşı diğer iki topluluğun birleştiği noktaların olup olmadığı önemli bir inceleme konusudur.” Toprak’ın cümleleriyle tekrar edecek olursak; Çalışmada, “Helvacılar Çarşısı’ndaki esnafların gündelik hayat ilişkilerinin bulguları analiz edilmekte ve çarşının uğradığı kültürel ve fiziksel değişim etkileşim örüntüleri paralelinde ilişkisel düzeyde açıklanmaktadır.”
Pek tabi ki burada vurgulanan çatışma, rekabet olguları, bir cephe savaşının etkileşim biçimini değil, tarihsel olaylarla kolektif bilince işlemiş, bireysel hafızalarla bu günlere taşınmış ve davranış örüntülerine kaynaklık etmiş bir sosyal yaşam etkileşimi ve gerçeğini ifade ediyor. Nitekim bir insan kendi öz kardeşiyle de bir çatışma ve rekabet içinde olabilir ve bu rekabet ve çatışmayı besleyecek pek çok maddi ve manevi unsurdan söz edebiliriz.
Burada vurgulanan üç sosyo kültürel grup; Araplar, Kürtler ve Koçerlerdir. Böyle bir sınıflandırma doğal olarak aralarındaki sosyolojik ayırıma verilen anlam hesaba katılmadan pek çok kişi tarafından hemen reddedilebilecektir; Kürt ve Koçer ayırımı örneği. Ama işin sosyolojik boyutları böyle bir ayırımın önemli bir değişken olarak anlamlı bir yerde durduğunu rahatlıkla bize göstermektedir. Nitekim Toprak bu ayırımı suhuletle ve bir önyargıya kapılmadan ve okuyucusunu ikna edecek bir perspektifle tarif etmekte ve tanımlamaktadır. Koçerlerin burada Kürtlerden farklı bir şekilde bir sosyal kategori olarak tanımlanması Siirt esnaf piyasasında, sosyal yaşam akışında, mahalle dağılımında kendini gösteren etkileşim örüntülerinin böyle bir ayırımın varlığına işaret ettiği şeklindedir. Pek tabi ki Koçerler derken etnik kökeni Kurt olan ama sosyal etkileşim örüntüleri diğer Kürtlerden zaman ve mekânla farklılaşan sosyal sınıftan bahsedilmektedir. Toprak’ın ulaştığı bulgulardan birisi de Kürt-Koçer etkileşiminin şaşırtıcı bir biçimde farklılık gösterdiği yönündedir. Toprak’a göre, Kürt-Koçer toplulukları arasındaki ilişkiler beklenilenin aksine çarşı içindeki gündelik ilişkileri yer yer uyumun görüldüğü alanlar olmakla birlikte çatışma ve rekabet ekseninde vuku bulmaktadır.
Tabi ki bununla birlikte belirtmek lazım ki Arap, Kürt ve Koçer ayırımı, Helvacılar Çarşısı evreninde yani bir biçimde esnaf sınıfları içinde, esnaf sektörü içindeki etkileşim örüntüleri çerçevesinde analiz edilmiştir. Bunun için Toprak, öncelik Çarşının(Helvacılar Çarşısının) içindeki ticaretin sektörel dağılımı ile ilgili anlamlı bir sınıflandırma yapmaya çalışmış. İki grup sektöre vurgu yapmış; Birinci grup, uzun süre ustalık isteyen zanaat meslekler olarak tanımlayabileceğimiz, kuyumcular, bakırcılar, demirciler, marangozcular, battaniyeciler, peynirciler, dabakçılar, yemeniciler, pamukçular, kasapçılar şeklinde sınıflandırılmaktadır. İkinci grup; ayakkabı, giyim, plastik, züccaciye, gıda, lokanta, manifatura vs. pek ustalık gerektirmeyen mesleklerden oluşmaktadır. Toprak, çalışma örneklemini, hem kültürel ve hem de sektörel dağılımda olabildiğince farklılıklara ulaşma amacıyla seçtiğini belirtmiştir.
Bu veriler ışığında Toprak’ın paylaştığı önemli bir bulgu bazı sektörlerin kültürel topluluklarla özdeşleştiğine dair tespitidir. Buna göre kuyumcular, demirciler ve bakırcılar sektörü genel olarak ağırlıklı bir şekilde Araplardan oluşmaktadır. Peynir sektörü daha çok ve ağırlıklı bir şekilde Koçerlerden oluşmaktadır. Giyim ve gıda sektöründe de Kürtler ağırlıklı bir şekilde yer bulmaktadır.
Toprak, bu açıklanan sosyo kültürel kesimler üzerinde yaptığı çalışma özelinde sosyolojik bir analiz için bazı kodlamalar kullanmıştır. Toprak, bu kodlamaların sosyo kültürel sınıflandırmalar, sektörel dağılım, kişisel deneyim ve müşteri profili şeklinde olduğunu belirtmiştir. Bu kodlamayı yapmasının sebebi de belirli konular arasında bağlantı kurularak gündelik hayat ilişkilerinde kültürel aidiyetin ve tarihsel özelliğin rolüne yönelik çözümleme yapmak şeklinde kodlanmıştır. Çünkü bilimsel bir araştırma her hâlükârda değişkenler arasındaki etkileşim ve ilişki boyutunu ve mahiyetini göstermek durumundadır. Bu da ancak birbirinden uzak ve yakın değişkenlerin etkileşim derecelerinin belirlenmesi ve bu tür analiz araçlarının, boyutlarının, kavram ve olgu alanlarının seçilip belirlenmesiyle mümkün olabilmektedir.
Buraya kadar yazılanlar ve aktarılanlar, kitabın ve doktora çalışmasının temel amaçlarını ve perspektiflerini, bilimsel yöntem ve tekniklerini ana hatlarıyla vermek içindi. Bu satırlardan sonra, araştırma sürecinde ve sonucunda elde edilen bulguları ve ulaşılan sonuçları ana hatlarıyla aktarmaya ve yorumlamaya çalışacağız.
Bilindiği gibi Siirt’imizin toplumsal hafızasında Siirtli-Köylü, Arap-Kürt/Koçer atışmaları tarihsel bir hafızanın kimi yerde tatlı kimi yerde acı hatıralarının yükünü bu günlere taşıyan atışmalardır. İşte bu hafıza ve hatıralar, Sosyolog Dr. Öğretim Üyesi Murat Toprak tarafından sosyal bilim metedolojisi ile ele alınarak analiz edilmiş; tarihsel, toplumsal ve kültürel boyutlarıyla ama bilimsel bir duyarlılıkla ortaya koyulmuştur. Doktora çalışmasında elde edilen bulguları ana hatlarıyla burada serimlemeye çalışacağız.
Kitabın bize aktardığı temel bulgu ve halkımızın da tarihsel hafızasında sürekli ürettiği ve duyageldiği en önemli bulgulardan birisi şudur. Köylüler, Siirtli deyince tarihsel olarak genellikle Siirt merkezdeki Arapları, Araplar da Köylü dediğinde genellikle köylerde yaşayan Kürtleri kastetmiştir. Bu kullanım biçimi, konuşma dilinde günümüzde de devam eden bir kullanım olarak kısmen devam etmektedir. Bunun sosyolojik temeli vardır. Siirt Şehri ağırlıklı olarak Araplardan oluşmuş ve öylece bu günlere kadar gelmiştir. 1990’lı yıllara kadar Siirt şehir merkezinin nüfusu ezici bir sayısal üstünlükle Araplardan oluşmaktaydı. Yani 1990’lı yıllara kadar Helvacılar Çarşısı esnaflar açısından sadece Araplardan oluşan homojen bir nüfus yapısına sahiptir. Ancak müşteri profili doğal olarak heterojen bir yapıya sahipti. Ancak günümüzden farklı olarak Helvacılar Çarşısı 1990’lı yıllardan önce fiziki açıdan daha net ayırımlara sahipti. Toprak’ın belirttiğine göre, yapılan mesleklere göre sokak dağılımları ve isimleri net bir şekilde ayrıydı. Çarşı kuyumcular, peynirciler, yemeniciler, bakırcılar, demirciler, pamukçular, kasaplar, tenekeciler, helvacılar, dabakçılar, palancılar vs şeklinde 12 kısma ayrılmaktaydı. Bu gün bütün Çarşıya ismini veren Helvacılar o dönemde sadece helvacıların üretim yaptığı çarşının bir kısmına verilen isim iken sonradan bütün çarşıya verilen isim olarak kabullenilmiştir.
Diğer önemli bir tespit sayın Toprak’ın Siirt’i bir Kent olarak değil de Şehir olarak konumlandırması ve tanımlamasıdır. Toprak’a göre Siirt bir şehirdir ve bir Kent değildir. Kent tanımı ve Kent tanım unsurları açısından Siirt istenen özellikleri taşımamakta ve daha çok şehir özelliklerini barındırmaktadır. Bunun için Sayın Toprak Siirt’i bir Şehir olgusu çerçevesinde analiz etmektedir.
Yine bilindiği gibi ve kitapta da aktarıldığı şekliyle Siirt malumunuzdur ki 1990’lı yıllardan sonra gelişen siyasi konjonktürden, köy boşaltmalarından, terör olaylarından dolayı hızlı bir nüfus sirkülasyonuna uğramış; Siirt Şehir merkezi köylerden akın eden Köylüler ve Kürtlerle nüfus dokusunu dönüşüme uğratmıştır. 1990’lardan günümüze Siirt Şehir Merkezî nüfusu Kürtlerin sayısal çoğunluğa ulaştığı yeni demografik yapısıyla temayüz etmiştir.
1990’lü yıllara kadar Siirt Helvacılar Çarşısında köylülerin esnafla girdiği etkileşim genellikle Köylülere/Kürtlere/Koçerlere karşı gösterilen olumsuz tutum ve davranışlarla hafızalara kazınmıştır.
Toprak, 1990’ları Siirt için bir dönüm noktası olarak tanımlamaktadır. Bu durum aynı zamanda Helvacılar Çarşısı için de geçerli bir dönüm noktasıdır. O döneme kadar Helvacılar Çarşısı Arap Kültürünün hâkim olduğu bir çarşı olarak yaşayagelmiştir. Tabi ki bu demek değildir ki sadece Arap kültürünün olduğu bir yerdir.
İşte Siirt şehrinin ana omurgasını tarihsel olarak temsil eden Helvacılar Çarşısı Toprak’a göre Siirt’in tarihsel durumu ile özdeşleştirebiliriz. Toprak’a göre günümüzde farklılaşan çarşı ve çarşıdaki ilişkiler Siirt merkez için bize önemli bilgiler sunmaktadır. Bunun sebepleri olarak da Toprak bize şunları aktarmaktadır: “Bunlardan ilki; nicel anlamda bir dönüşümün olmasıdır. İkincisi, yerel, bölgesel, ulusal ve küresel olayların şehir üzerindeki etkisinin olmasıdır. Üçüncüsü; teknolojik ve internet ağının ticarete yansımanın çarşı üzerindeki etkileridir. Bu etmenlere sadece Helvacılar Çarşısı’nın mekânsal ve insan ilişkilerin değişimi açısından bakılmamalı, ayrıca bu durumun Siirt’e de benzer sebeplerden dolayı sirayeti söz konusudur. Siirt’in genel olarak nüfusu değişmekte ve sosyo kültürel çeşitliliği artmaktadır. Bununla beraber küresel ölçekteki gündelik hayat değişimleri de kendisini Siirt’te hissettirmektedir.” İşte bu ve bunlarla birlikte küresel etkenler Siirt’in hızlı bir değişim ve dönüşüme uğramasına sebep olmuştur.
Toprak’ın bir diğer tespiti de şudur; Bu gelişmelerle birlikte Helvacılar Çarşısı sektörel farklılıklara göre bölümlere ayrılan sokaklar daha karmaşık ve heterojen hale gelmiştir.
Toprak’ın yaptığı tespitlerden bir başkası da şudur; 1990’lı yılların hızlı konjöktüründe hızla gelişin nüfus hareketleriyle birlikte Kürtler ve Koçerler şehir merkezine yerleşmeye başlamasıyla Araplar dışarıya göç etmekle beraber şehirde yeni yaşam alanları, siteleri inşa etmişlerdir. Arapların bu hareketliliğinin ekonomik etkenlerden çok sosyo kültürel etkenlerden kaynaklandığını belirten Toprak Araplardan önemli bir ‘ekonomik sermaye’ye sahip olanlar dışarıda yeni iş olanakları ararken, bunların bir kısmı kültürel aidiyetten dolayı şehirde kaldıklarını ileri sürmüştür. Çok önemli bir gözlem olarak Toprak’ın satırlarını buraya olduğu gibi aktarmakta fayda vardır: “ Hatta çarşı içinde Arap esnaf profilinin önemli çoğunluğu belirli sabit bir gelire sahip olmakla beraber dededen veya babadan gelen mesleki birikime olan bağlılıktan dolayı çarşıda günlerini geçirmektedir. Burada da “kültürel sermaye” önemli bir rol oynamıştır. Sahip oldukları “sermaye” ve mekândaki konumun korunması adına eğilim söz konusudur.” Görüldüğü geçmişin aziz ve asil hatıraları rantbal olmasa bile kültürel aidiyetten dolayı insanları ata dükkânlarıyla hemhal bir şekilde yaşamaya yönlendirmektedir.
Bununla birlikte Toprak’ın araştırma bulgularına dayanarak Araplar ile ilgili yaptığı bir diğer tespit ve ileri sürdüğü iddiası da şudur: “Arapların yeni arayışlara girmelerinin bir başka nedeni toplumda sakin bir ortam olduğu görülse de kültürel kaynaşmadan hem tarihsel hem de güncel olarak kaçınmalarıdır. Şehir merkezinde giderek artan Kürt ve Koçer nüfusuyla karşı karşıya gelmektense bunlardan kaçınmak Arapların seçtiği önemli bir yoldu.”
Toprak’ın saha araştırmasında elde ettiği bulgulardan bir tanesi de şudur: “Çarşı günümüzde çoğunlukla Kürtler ve Koçerlerden oluşmaktadır. Bu durum gündelik hayat ilişkilerine önemli bir şekilde yön vermiştir. Çarşının kendi iç dinamiklerinde bunu görmek mümkündür. Elbette bu ilişkileri sadece nicel olanla açıklamamak gerekir. Gerek politik gerek ekonomik durum bu ilişkilerde önemli bir etken olarak karşımıza çıkmaktadır. Çarşıda Koçer ve Kürt sayısı çok olmasına karşın mesleki deneyimin hâkim olduğu sektörlerden Arapların sayısı fazla iken bu iş kollarındaki azalma hatta ortadan kaybolmasından ötürü sayısı gittikçe azalmaktadır.”
Toprak’ın saha araştırması bulgularında öne çıkan önemli bir tartışma da Helvacılar Çarşısına Kamu Otoritesinin müdahalesi ve müdahale biçiminin esnafta makes bulma biçimidir.
Toprak’ın belirttiğine göre “Helvacılar Çarşısı tarihsel süreçte önemli şekilde belediye veya il özel idare tarafından müdahalelere maruz kalmıştır. Tarihsel süreç içerisinde bunun tekrarlandığı bilinmektedir. Ancak esnafların penceresinden bunun nasıl görüldüğü önemlidir. Çarşı esnafı ara sıra küçük müdahalelere karşı olumlu bir yaklaşım içindeyken kapsamlı müdahalelere karşı endişeli bir tutum içinde olmuştur. Yani müdahaleleri gerekli gören esnaflar olduğu gibi gereksiz görüp “rant meselesi” olarak bakan esnaflar da söz konusudur. Kısacası esnaflar geniş kapsamlı fiziksel müdahalenin çıkar odaklı bir yararlanma olduğunu düşünmektedir.” Bu müdahaleler hem belediye yönetimlerinden hem de Özel İdareden gelen müdahaleleri kapsamaktadır.
Özellikle şu anda başlanmış ve ağır aksak işleyen Kentsel Dönüşüm ile ilgili kaygılar ayrıca araştırılması gereken bir konu olarak ortada durmaktadır. Nitekim Toprak, esnafın bu konudaki endişelerini sormuş ve esnafın endişeleri ilgili şu tespiti aktarmıştır: “ Belediyeye ya da il yönetimine karşı bir güvensizlik her kesim tarafından hissedilmektedir. Aslında bu durumun yani güven endişesinin Siirt geneline yansıdığım söyleyebiliriz. Siirt. “sahipsiz memleket hissiyatını ziyadesiyle yaşamaktadır. Hem politik hem kültürel anlamda açıkça düşüncelerini belirten esnafların çoğunda adalet veya hakkaniyet endişesi söz konusudur. Bunun hem tarihsel sebepleri hem de güncel sebepleri vardır.”
Toprak’ın aktardığına göre kentsel dönüşüme dair ortaya çıkan bir diğer endişe de vakıf olan dükkân kısımları ile ilgili işlemlerdir. Dini sebeplerden dolayı vakıflara gösterilen tepki ve endişeler de ayrıca vurgulanmıştır.
Katılımcı gözlemlerini yorumlayan Toprak, Çarşının adaletli ortamının bozulduğuna dair görüşlerin olduğu ve bu durumun yani adaletli ortamın bozulmasının sebebinin köylüler yani Kürtler olduğunu iler sürenler olduğunu belirtmiştir… Özellikle eski tartışmaların tarihsel soy kütüğünü de veren şu cümleler sosyolojik durumun özlü bir tespitini önümüze getirip koymuştur. Toprak, katılımcıların görüşlerini şu şekilde keskin bir ifade formülü ile aktarmıştır: “Kürtler ve Koçerler ortamımızı çok bozdu.” “Arapların sayısı çok olsaydı, eskisi gibi zulüm yaparlardı” gibi bazı olumsuz söylemlere denk gelinmiştir. Gerek Arap esnafın, gerek Koçer ve Kürt esnafın her kesimden sadır olan olumsuz örneklere vurgu yaptığı ve her kesimin burada belli bazı kusurlara sahip olduğunu ifade eden hakkaniyetli, hakikatli aktarımlar da çalışma boyunca aktarılmış ve zikredilmiştir. Bütün bunlar çarşı içinde Araplar, Kürtler ve Koçerler arasında olumsuz bazı damgalamaların olduğu gerçeğini görmezlikten gelmemizi gerektirmez tabi ki! Bu durum, heterojen toplumların sosyolojik bir kaderidir. Nasıl ki köylerimizde hala aşağı yukarı mahalle ayırım ve damgalaması varsa şehir de kendi diyalektiği içinde bu tür ayırımlar üzerinden değişik damgalama süreçlerini sosyalleşme süreci içerisinde üretmekte ve onları kullanmaktadır. Bu durum Kürtler, Araplar ve Koçerlerin özel diyalektik ilişkilerine has bir durum ve sosyoloji değildir.
Sayın Toprak’ın önemli bulgu ve tespitlerinden bir tanesi de şudur: “…nüfus olarak Kürt ve Koçerlerin artmasının gündelik hayat ilişkilerine yön verdiği gibi eskiden olan sorunların azalmasına ya da yön değiştirmesine sebep olmuştur…Eğitim seviyesinin yükselmesi de bir başka sebeptir.”
Oldukça hassas bir ifade kalıbıyla aktarılan diğer bir tespit ve elde edilen bulgu da Koçerlerin Siirt sosyal yaşam döngüsü içinde geldikleri konumdur. Toprak’ın saha araştırmasında elde ettiği verilere göre nüfusun yön değiştirmesi yani sayısal olarak Kürtlerin ve daha sonra Koçerlerin sayıca artmasının ortaya çıkardığı yeni sosyolojik durum gerçeğidir. Toprak, bu konudaki bulguları şu şekilde özetlemiştir: “Adalet konusunda özellikle nüfusun yön değiştirmesiyle beraber bazı kesimler tarafından tersine döndüğü yönde söylemler de konusudur. Bu konuda Koçerlerin özellikle güç iktidar ilişkisi ekseninde düşünürsek belirgin bir rahatsızlık verdiği görüşmeciler tarafından belirtilmiştir. Bu durum hem Kürtler hem de Araplar tarafından dile getirilmiştir.” Tabi ki burada Koçerlerin maruz kaldığı sosyal baskı ve etkileşim örüntüleri biçimleri ve konumlandırıldıkları yerler hesaba katılmadan bu tutumları tam olarak anlaşılamaz. Nihayetinde hiçbir sosyo kültürel sınıf ve kesimin tutum ve davranışları bir boşlukta oluşmaz.
Toprak’ın tez çalışmasında ulaştığı sonuçlardan birisi de yukarıda biraz değinilmiş olan Arapların Siirt’ten göçleriyle ilgili olası sebepler hakkındaki elde ettiği bulgulardır. Toprak’ın ulaştığı sonuçlara göre: “Arapların genel olarak göç etme sebepleri ekonomik sıkıntıdan kaynaklanmamaktadır. Kulağa son derece ilginç gelse de Araplar, genel olarak kültürel kaynaşmadan ötürü bir göç olayı gerçekleştirmiştir….Karşılıklı önyargılar ve bunun etkisiyle kaynaşmama isteği, Arapların maddi koşulları yerinde olması göç etmelerinde etkili olmuştur. Ekonomik rahatlık Arapların göç etmesinde kolaylık sağlamıştır.”
Toprak’a göre Arapların Siirt’ten göç etmelerinin sebeplerinden birisi de Arapların ticarete olan yatkınlıklarından ötürü ileri görüşlü olmalarıdır. Yeri gelmişken Arapların esnaf kültürüne daha yatkın bir profil çizdiklerini belirtmek gerekir. Sahip oldukları ‘ekonomik’ ve ‘kültürel sermaye’ onları yeni iş alanlarına itmiş ve çoğu gittiği yerlerde başarılı olmuşlardır.” Ve Siirtli Arapların bu başarı söylemi gerçekten Türkiye toplumuna Kayserilerle birlikte mal olmuş bir söylemdir. Ve bir Siirtli olarak bunu Türkiye’nin herhangi bir yerinde Siirtli olmayan bir başka ilden bir insandan bunları duyduğumuzda bir Siirtli olarak, doğal olarak içimizi ısıtan bir durum olarak hafızamıza kaydoluyor.
Toprak’ın elde ettiği bulgularından bir tanesi de şudur: “Arapların sayıları azalmış olsa da şehrin bürokrasisinde söz sahibidirler.” Bu da Arapların uzun yıllara yayılmış esnaflıktaki ustalıkları, Siirt’in finans ve ekonomik sermayesine ağırlıklı olarak hükmetmeleri ve şehirli yaşam ilişkisi düzenine daha eskilerden beri sahip olmaları gibi sebepler olabilir.
Toprak’ın önemli tespitlerinden birisi de Siirt’teki soyadların o soyismi taşıyanların eskiden beri yaptıkları işlerle ve icra ettikleri mesleklerle bağlantılı olmaları gerçeğidir. “Özelikle Siirt’teki Arapların yaptıkları mesleklere göre soyadı seçtikleri gözlenmiştir. Örneğin Sobacı ve Bakırcı öz amca çocukları olmalarına karşın farklı soyadlarına sahiptirler.” Buna karşın o dönemdeki yani soyadı kanununun hayata geçirildiği dönemde kırsal kesimde yaşayan insanların soyadları elma, toprak, üzüm, bal vs olarak kayda geçirilmiştir.
Bilindiği bölgemizin sosyal yapısı tartışmaları söz konusu olduğunda genellikle kimi kesimler özellikle Kürtlerin yoğun yaşadığı bölgelerde aşiret olgusunu öne çıkarmakta, vurgulamakta ve zikretmektedir. Sayın Toprak’ın doktora çalışmasında elde ettiği bulgulara göre aşiret olgusu Siirtte büyük çoğunlukla kalmamıştır. Ancak özellikle Koçerler arasında aşiret olgusu ve vurgusu hala önem arz etmektedir. Bununla birlikte yine Toprak’ın, kitabın da vurguladığı gibi şehre uyumla beraber kültürel ve ekonomik sermaye Koçerlerde belirmeye başlamıştır. Toprak’ın bu vurgusu bölgemizin toplumsal yapısını yıllarca aşiret olgusu üzerinden vurgulayan söylemlerin artık aşındığını kısmen de bize bildirmektedir.
Toprak’ın doktora çalışmasında elde ettiği önemli bulgulardan birisi de Siirt’in gündelik hayatında dinin tarihsel gelişim sürecindeki etkisi ve etki biçimidir. Toprak’ın tespitlerine gündelik hayatta dini bir rahatsızlık ya da çatışma söz konusu olmamıştır.
Toprak’ın ulaştığı bulgularından birisi de tarihsel süreç içerisinde Kürtlerle Araplar arasındaki evlilik ilişkileri hakkındadır. Katılımcılarla yaptığı görüşmelerden elde ettiği sonuca göre Siirt’te bu konuda hala bazı sıkıntıların yaşanmasına rağmen evlilik konusunda geçmişe oranla daha ılımlı bir tutum sergilenmektedir.
Toprak’ın araştırmasında ulaştığı başka bir bulgu da Arap-Koçer grupları arasındaki etkileşimdir. Toprak’a göre Araplar ile Koçerler arasında karşılıklı olumsuz anlamda bir kabullenmişlik söz konusudur. Bu ilişki biçimi meşhur damgalama ritüelleri çerçevesinde günlük dile de yansımaktadır: “Koçerdir, normaldir” Ve “Araptır, normaldir” gibi… Bu tür yakıştırmaların Kürtler ile Koçerler arasında da olduğunu belirten Toprak araştırma sürecinde bu konularda ötekileştirmelere rastladığını belirtmektedir. Yine Toprak’ın belirttiğine Kürt-Koçer etkileşimi şaşırtıcı bir şekilde farklılık göstermektedir. Tabi ki bu tespitler daha çok Helvacılar Çarşısı içindeki esnaflar arası kısmi etkileşime dair gözlemlerden yola çıkarak kayda geçirilmiştir. Sayın Toprak, Koçer, Kürt ve Arap etkileşim örüntüleri verilerini toplu olarak şöyle özetlemektedir: “Etkileşim, örüntüler çerçevesinde Koçerlere karşı diğer iki topluluğun tutumu benzerdir. Ötekileştirilmeyi yoğun olarak yaşayan topluluğun Koçerler olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Birbirlerine yönelik tutuma, birbirlerini ötekileştirme, dışlama, şikâyet etmelere rağmen bu topluluklar büyükşehirlere göçlerde çoğunlukla aynı mekânları, aynı semtleri tercih etmeleri kendi içinde ayrı bir paradoks barındırmaktadır. Burada hemşerilik ve birbirini tanıma önemli bir rol oynamaktadır.” Haliyle Siirt toplumunda çatışma istisna, uyum esastır denilebilecek bir sosyal yaşantı örüntüleri içinde devam eden bir yaşam vardır.
Toprak’ın Helvacılar Çarşısı’nın özellikleri ve yapısı hakkındaki tespitlerini buraya özetle aktarmak gerekmektedir. Toprak’ın Helvacılar Çarşısı hakkındaki tespitleri şöyledir: “Helvacılar Çarşısının en belirgin özelliği kültürel bir çeşitliliği bünyesinde barındırması ve kültürel çeşitliliğe sahip olmasıdır… belli bir zamana kadar tek çarşı olmasıdır… Çarşı, temel ihtiyaçların karşılandığı mekân olarak işlev görürken bir eğlence, gezme veya dolaşma özelliklerine sahip değildir… Çarşı, bazı temel ihtiyaçların bulunduğu tek çarşı konumundadır. Çarşı, doğal bir mekân görünümüne sahiptir… İnsan emeğinin önemli bir temsiliyetini oluşturmaktadır… Lezzetli yemekleri yapan lokantalar sahiptir… Tarihsel olarak Helvacılar Çarşısı, başka memleketlerde yaşayan Siirtlilerin şehre turist olarak geldiklerinde önemli bir uğrak mekân olarak çoğu zaman ziyaret edilmektedir…”
Toprak, Çarşıdaki müşteri tercihlerini de sosyo kültürel etkenler çerçevesinde tespit etmeye çalışmış ve elde ettiği bulguları Kürt, Arap, Koçer diyalektiği, denklemi içinde bir analize tabi tutmuştur.
Kitabın son Değerlendirme bölümünün son paragrafını yani bir biçimde araştırmasından hâsıl olan sonucu şu şekilde formüle etmiştir: “Sonuç olarak, Helvacılar Çarşısı’ndaki sosyo kültürel toplulukların “ortak dünya”sı vardır. Ortak dünya, gündelik pratiklerle yaşanmakta ve etkileşim örüntüleriyle belirginleşebilmektedir. Çarşının gündelik hayatında etkili olan etkileşim örüntülerinin “kültürel” dayanakları olduğu gibi makro olayların da etkisi yadsınamaz. Dolayısıyla çarşıdaki gündelik hayat ilişkileri başta mikro ve makro olaylar olmak üzere birden çok bağlamla tasvir edilmiştir.”
DEĞERLENDİRME VE ELEŞTİRİ BABINDAN
Kitap Sosyoloji alanında hazırlanmış bir doktora çalışmasıdır. Her doktora çalışması belli sınırlılıkları, avantaj ve dezavantajları bünyesinde barındırmaktadır. Sayın Toprak da bu sınırlılıkları, avantaj ve dezavantajları belirgin bir şekilde dillendirmiştir. Araştırma bir alan çalışmasıdır. Nitel bir araştırma yöntemiyle kurgulanmış ve buna göre bilgi toplama araçları, yöntem ve teknikleri belirlenmiştir. Alanda toplam 43 esnaf ile birebir görüşmeler yapılmıştır. Görüşmeler yarı yapılandırılmış soru formatları üzerinden yürütülmüş, kimi zaman katılımlı gözlemle sahadaki hayat canlılığı doğrudan gözlenmiştir. Toprak’ın de belirttiği gibi sosyolojik araştırmalarda düşünümsellik etkisi söz konusudur; araştırmacının kendi yaşam deneyiminden tamamen soyutlanması söz konusu olmadan elde ettiği verileri öznel algı kalıpları ile kollektiv düşünce formatları çerçevesinde ama dışsallaştırılmış bir bakış açısı ve duruşu da esas alarak elde edilen veriler sınıflandırılarak analize tabi tutulur. Burada araştırma evreni Siirt Helvacılar Çarşısıdır. Örneklem de Çarşı’daki esnaflardır. Veya esnafların bir kısmıdır. Bu örneklemin seçilimi yazıda da ifade edip aktarmaya çalıştığımız gibi belli şartlar ve gereklilikler çerçevesinde kararlaştırılmıştır. Örneklem kararı, araştırılan evrenin sosyolojik gerçekliğine uyumlu olmasını esas almıştır. Nitekim elde edilen verilerden hâsıl olanlar anlamlı bir analiz ve yorumu mümkün kılmıştır. Bu durum örneklem seçiminin nesnel bir şekilde oluşturulduğunu göstermektedir.
Siirt’in sosyal yapısının bütününü pek tabi ki 43 esnaf üzerinden yapılan bir araştırmanın verileri üzerinden analiz etmenin güvenilirlik ve geçerliliği tartışmaya açıktır. Kendisiyle görüşme yapılanların yüzde 91’ı 40 yaş ve üzeridir. Bu verilere bakılarak elde edilen sonuçların doğal olarak yaşlı bir kompozisyon ve yaşlı yaş deseninin ağırlıklı olduğu bir araştırma verisine dayandığını göstermektedir. Yüzbinlerce nüfuslu bir şehrin sosyal yapısı 43 esnaf üzerinden yapılan bir araştırma verisi tam teşekküllü mutlak bir bilgi seti sunamaz. Zaten sayın Toprak’ın da burada mutlaklık anlamında bir iddiası yoktur. Elde edilen verilerin rasyonel ve nesnel analizleri, kaynaklarını tarih ve kültürel kodlara dayandırdığı oranda anlamlı ve değerlidir. Zaten düşünümsellik vurgusu, sosyal gerçekliğin bir toplumsal hafızasını, bu hafızanın öznel bir algılamasını sosyo kültürel kesimler üzerinde anlamlandırmaya çalışmakla da ilgilidir. Siirt’in 20 yaş ve altı jenerasyonu, Toprak’ın da belirttiği gibi değişen yeni nüfus ve nesli temsil etmektedir. Siirt’in genç jenerasyonu pek tabi ki tarihsel hikâyeleri çok uzak bir hatıra olarak bilmekte ama bu hikâye kahramanlarını Güres Caddesinde doğal olarak yaşatmamaktadır. Haliyle Bediuzzaman’ın çok farklı bağlamlar için kullandığı ibareyi mikro düzeyde Siirt’imize de uyarlayabiliriz: “eski hâl muhal; ya yeni hâl ya da izmihlâl.”
Genel olarak sayın sosyolog, Dr. Öğretim Üyesi Murat Toprak’ın, sosyolojide yaptığı doktora çalışmasının kitaba dönüştürülmüş sonucu olan “BİR MEKÂNIN GÜNDELİK HAYATI-Farklılıklarla Yaşayabilmek” adlı eser, Siirt’in sosyolojik yapısına yönelik bütüncül ilk bilimsel kitap olma özelliği ile Siirt’in kolektif hafızasında, sosyoloji alan yazın dünyasında önemli bir çığır açacaktır. Veriler değişebilir ama kitabın bilimsel kurgusu ve sosyal gerçekliğini bir şehrin eşrafı olan esnaf kesiminin sosyal ağları üzerinden ele alıp Siirt’i tarihsel, kültürel, siyasi ve ekonomik değişkenler açısından bilimsel bir analize tabi tutması bilgi değeri açısından önemli bir olaydır.