Türkiye burjuvazisinin Batıcı liberal kesimini içinde toplayan Türkiye Sanayici ve İş Adamları Derneği (TÜSİAD), 13 Şubat 2025 günü genel kurul toplantısı yaptı. Başkan Orhan Turan ve Yüksek İstişare Kurulu Başkanı Ömer Aras, konuşmalarında hükümetin uyguladığı ekonomik, sosyal ve kültürel politikaları eleştirdiler. Önde gelen iş adamları sözcülerinin bu beklenmedik çıkışı, hükümeti fena halde kızdırdı ve fotoğrafta görüldüğü gibi, her iki temsilci polis eşliğinde savcılığa götürülerek sorgulandı.
Ekonomik, Siyasal, sosyal, kültürel, hukuk, eğitim bir bütün olarak sınıf mücadelesinin çekişme konusudur. Her sınıf, iktidarı ele geçirerek bu kurumları kendine hizmet eder hâle getirmek ister. Eskiden sık kullandığımız anlaşılır bir ifade ile bu bir “suyun başına geçme” mücadelesidir.
ZENGİNLERİN KAVGASI
Sınıf kavgası, yalnız emekçi sınıflarla egemen sınıflar arasında geçmez. “Zengin” sınıflar arasında da kıyasıya bir sınıf mücadelesi vardır. Hatta bu mücadele zaman zaman gündemi de belirler. Toplumu meşgul eden birçok konu arasında hükümetle TUSİAD arasındaki bu kavganın bir anda öne çıkması da bunun bir örneğidir.
Muhalefetin basındaki bazı sözcüleri, bu mücadeleyi yadırgamış görünüyor. Hatta eleştirilerin okunu hükümete değil, “onun da çok günahları var. Şimdiye kadar neredeydi?” diyerek TUSİAD’a yönelttiler. Oysa, TÜSİAD’ın saptamaları, tam da demokratik muhalefetin eleştirdiği konularla paralellik gösteriyor.
Sınıf mücadelesi çok çeşitli biçimlere bürünür. Bazen, hâkim sınıflardan bir kesimi iktidara gelmek için halkın geniş kesimlerini yanına alma ihtiyacı duyar. Onun sorunlarını dile getirir. AKP’ye ruh veren ve “Yeşil sermaye”, “Anadolu Kaplanları” adları verilen burjuvazi de, aynı yöntemi kullanmıştı. Halkın iktidar olacak kadar bir bölümünü arkasına ekonomik dünyanın çeperinden merkeze gelip oturdu ve Türkiye’ye yeni nizam vermeye başladı. 22 yıldır bu yetkiyi kullanıyor.
Tabii, köprülerin altından çok sular aktı. AKP’ni temsil edildiği burjuvazi, ülkenin zenginliklerine aç bir insanın yemeğe saldırması gibi el koydu. Devlet kesesinden ihalelerle kendilerine göbekten bağlı bir zümre yarattı. Adalet kavramını yerle bir etti. Laiklikten kalan ne varsa devlet hayatından silerek İslam’ı kullanan bir devlet ve muhafazakâr bir toplum yaratma çabasına girişti.
LAİK BURJUVAZİ İTİRAZ EDİYOR
Laik burjuvazinin bundan rahatsız olmaması mümkün değildi. Uzun süre bu konudaki yakınmalarını kendi aralarında fısıltıyla yapmakta olan bu burjuvazi, korkunun ecele faydası olmadığını görerek şikâyetlerini kürsülerden millete duyurmaya cesaret ettiler.
Bu, emekçi halk muhalefeti açısından yararlı bir durumdur. İktidarın uyguladığı politikalara karşı duranların cephesini genişletmiştir. Haklarında anında soruşturma başlatılması ve kollarına birer polis takarak ifadeye çağrılmaları hatta yurt dışı yasağı getirilmeleri de iş adamlarının eleştirileri karşısında hükümetin yüreğinin ağzına geldiğini gösteriyor. İktidar, yaprak kıpırdasa yönetimden düşeceği korkusu yaşıyor. İnsanların en doğal hakları olan her türlü eleştiri karşısında kolluk ve adalet örgütünü devreye sokması bunun kanıtıdır.
YOLUN SONU GÖRÜNÜYOR!
Halkı memnun edecek politikaları elinden kaçıran iktidar, başta kalmanın yolu olarak olağanüstü dönemlerin yöntemlerine başvurmaktan başka bir yol bulamıyor. Bir süredir yapılan anketler, onun artık birinci parti olmadığını, ortaklarıyla bile azınlık hükümeti duruma düştüğünü gösteriyor. Bu nedenle kaybedeceği açık olan erken bir seçime yanaşmıyor. Gösterişli kongreler, yüksek perdeden nutuklar, başka partilerden mebus devşirmeler, bu iktidarı artık milletin sırtında tutmaya yetmeyecek gibi görünüyor.
Bunun için enflasyonun bir türlü dikiş tutmaması, ilk seçimlerde karşısına çıkacak olan cumhurbaşkanı adayının yargı yoluyla saf dışı bırakılma çabaları, ardı arkası gelmeyen tutuklamalar başta olmak üzere çeşitli çöküş alametleri belirmişti. İş adamlarının köşeli eleştirileri bunların sonuncusudur. (Independent Türkçe, 24 Şubat 2025)