Ana Sayfa Arama Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Fatih ARITÜRK
Fatih ARITÜRK

MEVLANA’YI ANMA HAFTASI (7-17 ARALIK)

Bilindiği gibi her yıl 7-17 Aralık tarihleri arası günler Hazreti Mevlana’yı anma haftası olarak etkinliklerle kutlanır. Geçen yıl olduğu gibi bu yıl da Koronavirüs Pandemisi yüzünden anmaların istenilen düzeyde olmayacağı anlaşılmaktadır. MEVLANA HAFTASI etkinlikleri bu yıl da 7-17 Aralık günleri anasında icra edilecek. Türk – İslam tarihinin önemli şahsiyetlerinden biri olan Hz. Mevlana’yı tanımak ve tanıtmak için Konya’da her yıl Aralık ayında uluslararası mahiyette etkinlikler düzenlenir. Türkiye’nin 81 ilinden ve dünyanın bir çok ülkelerinden onbinlerce kişi etkinliklere katılır.

Türk mutasavvıfı ve düşünürü Mevlana, yüzlerce yıldır hoşgörü ve barışın sembolüdür. Mevlana’nın 748. Vuslat Yıldönümü kapsamında gerçekleşecek olan etkinlikler Mevlana Haftası olarak kabul edilen 7-17 Aralık tarihlerinde vatandaşlarla buluşacak.

İnsanları hoşgörüye, iyiliğe ve kardeşliğe çağıran ünlü bir tasavvuf alimi olan Mevlana’nın vuslata erişinin 747. yıl dönümü kapsamında gerçekleştirilen etkinlikler, Mevlana’yı anlama üzerine kurgulanıyor.

Konya İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü bünyesinde Hz. Mevlana’nın 748. Vuslat Yıldönümü kapsamında gerçekleşecek olan Mevlana etkinlikleri 7-17 Aralık arasında düzenlenmektedir.

7 Aralık 2021 günü başlayan Şeb-i Arus Mevlana’yı Anma Törenleri (Hz. Mevlâna’nın 748 Vuslat Yıldönümü Uluslararası Anma Törenleri) 17 Aralık gününe kadar devam edecek.

Şeb-i Arus; sözlük anlamı olarak “düğün gecesi” anlamına gelmektedir. Mevlana, öldüğü günü “Hakk’a vuslat” (Yaradana kavuşma) olarak saymıştır ve bu günü düğün gecesi olarak ilan etmiştir. Mevlâna Hazretleri 17 Aralık 1273 pazar günü Hakk’ın rahmetine kavuşmuştu.

748 yıl önce hayata gözlerini yuman Mevlâna Hazretleri ölüm gününü yeniden doğuş günü olarak kabul ediyordu. O öldüğü zaman sevdiğine, yani Allah’ına kavuşacaktı. Onun için Mevlâna ölüm gününe düğün günü veya gelin gecesi manasına gelen “Şeb-i Arûs” diyordu ve dostlarına ölümünün ardından ağlamamayı vasiyet ediyordu.

Şeb-i Arus Töreni, Mevlevilikte “Hamdım, Piştim, Yandım” diyerek üç kelimeyle hayatını özetleyen Mevlânâ Celaleddin-i Rumi’nin ölümünü anmak için gerçekleştirilen törenlerdir. Bu törenler başta Konya olmak üzere yurdun birçok bölgesinde yapılmaktadır ve Mevlana’yı yakından tanımak ve tanıtmak için her yıl düzenlenmektedir.

2021 Vuslat Yıldönümü Uluslararası Anma Töreni, 748. Şeb-i Arus, Uluslararası Mevlana Anma Töreni bu yıl da Konya ilinde icra edilecek. Hazret-i Mevlâna’nın “İnsan yeterki iyilik arasın, onda kötü bir şey kalmaz.” sözünden ilham ile 7-17 Aralık tarihlerinde yapılacak Mevlâna’yı Anma Törenlerinde, Hazret-i Mevlâna’nın hayatı, eserleri, tasavvufi görüşlerinden hareketle insana, doğaya ve manevî âleme bakışını anlamak ve anlatmak üzere bu yıl İHSAN VAKTİ vurgusu ile ihsan ve iyilik kavramı ele alınacaktır.

Mevlâna Celaleddin-i Rumi Hazretleri 30 Eylül 1207’de Türk boylarının yaşadığı Horasan’ın Belh şehrinde dünyaya gelmiştir. Bu şehir bugün Afganistan sınırları içindedir. Annesi, Belh Emiri Rükneddin’in kızı Mümine Hatun, babası Sultanu’l-ulema (bilginlerin sultanı) olarak anılan Bahâeddin Veled’dir. Devrin filozoflarından Fahreddin-i Râzi ile fikir ayrılıkları ve Moğol istilasının yaklaşıyor olması, Bahâeddin Veled ailesinin yakınları ile birlikte Belh’ten göç etmelerine neden olmuştur. Bu göç Bağdat, Mekke, Medine, Şam, Malatya, Erzincan ve Karaman’da bir müddet kaldıktan sonra, Selçuklu Sultanı Alâeddin Keykubad’ın daveti üzerine, 3 Mayıs 1228 tarihînde Konya’da sona ermiştir. “Ömrümün özeti şu üç sözdür: Hamdım, piştim, yandım” diyerek yaşamını bu üç kelimeyle özetleyen Hz. Mevlâna, bir müddet hasta yattıktan sonra 17 Aralık 1273 günü, Allah’a ve sevgili Peygamberine kavuşur. Ayrılığın sona erdiği bu geceye Mevlevîler “ŞEB-İ ARÛS” (Düğün Gecesi) derler.

Hz. Mevlâna’nın eserleri arasında en meşhuru Mesnevî’dir.  Dîvân-ı Kebîr, Fîh-i Mâ-Fîh, Mecâlis-i Seb’a ve Mektûbât adlı eserleri de bulunmaktadır.

Yaklaşık 26 bin beyit içeren ve altı ciltlik bir eser olan MESNEVİ’DE ayetler ve hadisler ışığında anlatılan hikâyeler, fıkralar, atasözleri vardır.

Mesnevî’den daha önce yazılmaya başlanan Dîvân-ı Kebîr adlı eseri ise Hz. Mevlâna’nın çeşitli zamanlarda söylediği gazel, terkib-i bent ve rubailerini ihtiva etmektedir. Yaklaşık 40 bin beyitten oluşmaktadır. Fih-i Mafih ve Mecâlis-i Seb’a adlı eserleri Hz. Mevlâna’nın sohbetlerini içerir. Mektûbât, Hz. Mevlâna’nın oğlu Sultan Veled dâhil akraba, dost, emir ve vezirlere yazdığı 147 adet mektubu içerir.

Hazret-i Mevlâna  eserlerini büyük bir çoğunlukla Farsça yazmıştır. Toplamda yüzbine yakın beyitten oluşan eserleri içinde Türkçe yazılmış beyit sayısı onbeşbin kadardır.

Eserlerini Farsça yazmış olması sebebiyle İranlılar Hazret-i Mevlana’nın Türk değil, Farisi olduğunu iddia ederler. Celaleddin Rumi’nin eserlerini farsça yazmasının iki önemli nedeni vardır: Birincisi, o bölge şehirlerindeki şairler, düz yazı yazan edebiyatçılar, felsefeciler ve mutasavvıflar gibi bilim adamları arasında, medreselerde farsça yaygındı. Oralardaki dersler genellikle farsça yapılıyor, eserler farsça yazılıyor hatta devletlerin resmi yazışmalarında farsça kullanılıyordu. Bilindiği gibi bu gelenek, Anadolu Selçukluları veziri Karamanoğlu Mehmet Bey’in 1277 yılında Türkçeyi resmi dil ilan eden “Şimden gerü hiç gimesne divanda, dergahda, bergahda, mecliste, meydanda ve dahi her yerde Türk dilinden özge söz söylemeye” emrini içeren talimatnamesine kadar Anadolu Selçukluları’nda da devam etmiştir.

Hazret-i Mevlâna’dan bahsedilince akla gelen hususlardan biri de SEMA’DIR. Bunun için, öncelikle “SEMA”nın ne olduğunu bilmekte yarar vardır. MEVLEVİLERE AİT BİR ÂYİN ŞEKLİ OLAN SEMA, KÂİNATTA MEVCUT TÜM VARLIKLARIN DÖNMEKTE OLUŞLARINI ESAS ALIR. Bütün varlıkların aşk ve şevkle  “HER ŞEY ASLINA DÖNER” esprisi içinde YÜCE ALLAH’A yönelerek döndükleri tasavvur edilir. SEMA DA, BU ESPRİ VE ANLAYIŞ İÇİNDE HAKKA YAPILAN MANEVİ BİR YOLCULUK OLARAK YORUMLANIR.

“Sema âyinleri ‘Naat-ı Şerif’in okunmasıyla başlar. ‘Ol’ emrini temsil eden kudüm sesinden sonra, ney taksimi başlar. Ney, kâinata ruh verilmesinin temsil edilmesidir. Sonra ‘Devr-i Veled’ başlar. Birinci devir Allah’ın; bütün cansız varlıkları, ikinci devir bitkinin, üçüncü devir ise hayvanların yaratışını anlatır. Şeyh, birinci selamın başlamasıyla hırkalarını çıkaran semazenlerle görüşür ve semazenler sıraya girer. Bu insaniyete doğuşu temsil eder. Semazenlerin giydiği kıyafetler, nefislerinin ölümünü temsil eder. Semaya başladıktan sonra sağ elin yukarıya, sol elin aşağı dönük olacak şekilde kolların iki yana açık olması, ‘Hak’tan alır halka dağıtırız, kendimize bir şey mal etmeyiz’ anlamına gelir. Semazenler, gezegenlerin hem kendi çevrelerinde, hem de güneşin etrafında döndükleri gibi dönerler. Semâzenlerin başlarındaki külâh, mezar taşına, sırtlarındaki hırkalar mezara, tennûre ise kefenine işarettir. Onlar dünyadan soyunmuş, gayb âleminin aşk pervaneleridir. Semahânenin sağ tarafı görünen, bilinen âlemdir, solu da görünmeyen bilinmeyen mana âlemi olarak yorumlanır.”

“SEMA’NIN NE ANLAMA GELDİĞİ” hakkında sunduğumuz bu kısa bilgiden sonra, günümüzde yapılan SEMA GÖSTERİLERİNE GELELİM. Bu işi, tiyatro gösterisine çeviren ekipler darılmasınlar amma, SEMA’DA ASIL OLAN RUH’TUR. Gösteriş için yapılan işlerde RUH OLMAZ!

Sema hali, aslında bir cezbe halidir. Cezbenin ne zaman geleceği belli değildir. Gelebilir de, gelmeye bilir de! Günümüzde oluşturulan ekipler tarafından düzenlenen SEMA GÖSTERİLERİ, İŞİN RUH YANINI DEĞİL, RUHSUZ YANININ TEZAHÜRÜDÜR. Hazret-i Mevlâna zamanında, özel olarak SEMA AYİNLERİ düzenlenmemiştir. Meclislerin, ruhani atmosferi içinde cezbeye kapılarak sema kendiliğinden başlatılmıştır. Mevlâna’nın dervişleri,  SEMA YAPMAK İÇİN DEĞİL, aşka geldikleri için kalkıp dönmeğe başlamışlardır. AŞK HALİ, ISMARLAMA GELMEZ. YAŞANAN BİR HÂLDİR. AŞKSIZ SEMA ÂLEMLERİ İSE, RUHSUZDUR. Bu gerçekleri bilmekte de yarar vardır.

İçinde bulunduğumuz MEVLANA HAFTASI kutlu olsun derken, Ahmet ARITÜRK’ÜN (MESNEVİ’DEN ÖĞÜTLER) kitabından bir bölüm sunarak yazımızı noktalıyoruz:

DİNLE Kİ NEY’DEN NASIL ŞİKÂYET ETMEKTEDİR

AYRILIK DERTLERİNİ DİLE GETİRMEKTEDİR

NEY DER Kİ KAMIŞLIKTAN KOPARILALI BERİ

FERYADIM İNLETMEKTE KADIN VE ERKEKLERİ

AYRILIKLAR BAĞRIMI PARÇA-PARÇA ETSİN Kİ

ANLATMAM MÜMKÜN OLUR AŞKIN DERDİNİ BELKİ

BİL Kİ HER KİM ASLINDAN AYRILACAK OLURSA

HEP BEKLER DURUR ARTIK, HASRET KALIR VUSLATA

HER MECLİSTE AĞLAMAK OLMUŞTUR BENİM İŞİM

İYİLER, KÖTÜLER DE ARKADAŞIM, KARDEŞİM

BANA DOST OLUR HERKES KENDİ ZANNINA GÖRE

SOHBETLERİMDEN BİR ŞEY ÖĞRENMEK DİLEĞİYLE

GERÇİ Kİ SIRRIM UZAK DEĞİLDİR FERYADIMDAN

AMMA HER GÖZ GÖREMEZ, HER KULAK DUYMAZ İNAN

ASLINDA BİRBİRİNDEN GİZLİ DEĞİL CAN VE TEN

AMA CANI GÖRMEĞE İZİN YOKTUR GERÇEKTEN

ATEŞ OLUR BU NEY’İN BİLESİN Kİ HAVASI

KİMDE BU ATEŞ YOKSA, KUPKURUDUR DÂVASI

NEY’İN TESİRİ BELLİ ATEŞİNDENDİR ONUN

ŞARAPTAKİ HÂL AŞKIN VERDİĞİ COŞKUNLUĞUN

CÂNANDAN AYRILMAĞA DERT ORTAĞI OLDU NEY

PARÇALADI FİRKATE SEBEP PERDELERİ NEY

NEY GİBİ HEM BİR ZEHİR, HEM BİR PANZEHİR OLMAZ

NEY GİBİ SADIK BİR DOST VE DE SIRDAŞ BULUNMAZ

NEY, KAN DOLU YOLLARDAN HABERLER VERMEKTEDİR

MECNUN’UN HİKÂYESİ NEY’LE DİLLENMEKTEDİR

AKLIN SIRRININ DOSTU, ÂŞIKLARDIR BİLESİN

DİLE KULAKTAN BAŞKA TALİP YOKTUR BİLESİN

UZAMAĞA BAŞLARLAR GÜNLER DERTLERİMİZLE

YANIP-YIKILMAK İÇİN ARKADAŞ OLUR BİZLE

GÜNLER GEÇSE DE GEÇSİN, NEY BUNU SÖYLER DER Kİ

EY TERTEMİZ DOSTUMUZ, EBEDİ KAL YETER Kİ

DENİZ, BALIĞI SUYA MÜMKÜN MÜDÜR KANDIRSIN

GÜNÜ UZAYIP GİDER, NASİBİ OLMAYANIN

HALİNDEN HİÇ ANLAR MI PİŞMİŞ OLANLARIN HÂM

SÖZÜ KISA KESMELİ, BU SEBEPLE VESSELÂM

BAĞINI KES DE KURTUL, EY OĞUL SEN BU BAĞDAN

GÜMÜŞE VE ALTINA KURTUL BAĞIMLILIKTAN

DALDIRSAN DA TESTİYİ ŞÂYET DENİZE BİLE

BİR GÜNLÜK RIZKTAN BAŞKA GEÇER Mİ HİÇ ELİNE

AMMA NE MÜMKÜN DOLSUN HÂRİSİN GÖZ TESTİSİ

KANAATSİZ SEDEFTE OLUŞUR MU HİÇ İNCİ

ELBİSELERİ AŞKTAN PARÇA-PARÇA OLMAYAN

KURTULAMAZ KİBİRDEN, KÖTÜLÜKTEN VE HIRSTAN

SEN EY TATLI AŞKIMIZ, DERDİMİZİN TALİBİ

ŞÂDOL, YİTİRMEYELİM YAŞADIKÇA BİZ SENİ

EY AŞK SENSİN KİBİR VE ŞEREFİMİZE DEVÂ

SENSİN EFLATUN’UMUZ VE CALİNUS’UMUZ DA

TÛR DAĞINA TECELLİ EDİNCE ZÂT-I MEVLÂ

TÛR AŞKLA SARHOŞ OLDU, DÜŞTÜ BAYILDI MÛSÂ

ZAMANIMI BERABER GEÇİREBİLECEĞİM

BİR HEMDEM BULABİLSEM NEY GİBİ SIR SÖYLERDİM

VAY DİLDEŞİNDEN AYRI DÜŞMÜŞ OLAN KİŞİYE

YÜZ NAĞMESİ OLSA DA, BİL Kİ DİLSİZDİR YİNE

GÜLLER SOLUP MEVSİMİ GEÇECEK OLUR İSE

BÜLBÜLDEN MACERALAR DUYAMAZ OLUR KİMSE

HER ŞEY MÂŞUKTUR, ÂŞIK, BİR PERDEDİR BİLESİN

YAŞAYAN TEK MÂŞUKTUR, ÂŞIK ÖLÜ BİLESİN

KİMİN Kİ AŞKA MEYLİ YOKTUR VAH Kİ VAH ONA

KANATSIZ KUŞ GİBİDİR UÇAMAZ İNAN BUNA

ÖNÜNDE VE ARDINDA O SEVGİLİNİN NURU

OLMAZSA NASIL İDRAK EDERİM ÖNÜ-SONU

AŞK BU SÖZÜN DIŞARI ÇIKIP YAZILMASINI

İSTERSE BU DURUMDA AYNA GAMMAZ OLMAZ MI

BİLİR MİSİN BU AYNA NEDEN GAMMAZ DEĞİLDİR

SİLİNMİŞTİR YÜZÜNDEN ZİRÂ TOZ, PAS VE DE KİR

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER